yaşam tarzımıza müdahale edilemez diyen liboşlar

    1.
  1. şeriatın koşar adımlarla geldiğini görmekte direnen liboşlar için mustafa mutlu'nun(aşağıdaki) harika yazının konusu.

    sözlükteki 50 karakter sınırlamasına takıldığı için tam olarak yazılamayan yazı başlığı şöyledir:
    'kimse yaşam tarzımıza müdahale edemez' diyen liboşlar... neredesiniz?
    .
    --alıntı--
    .
    "kimse yaşam tarzımıza müdahale edemez" diyen liboşlar... neredesiniz?

    bundan beş-altı yıl önce üniversitelerde türban tartışmasının kızıştığı günlerdi...

    liberal arkadaşlardan biri gazetede koluma girdi ve “abi çok sert yazılar yazıyorsun... varsın türban üniversiteye girsin ne olmuş yani” dedi...

    ben de türbanla sorunum olmadığını, sadece yasaların ayaklar altına alınmasından rahatsızlık duyduğumu, bugün türban diye dayatanların kendisi kadar demokrat davranmayacaklarını, günü gelince etek boyuna, içkiye, kız-erkek arkadaşlığına da müdahale etmeye kalkışacaklarını söyledim.

    aldığım yanıt, “paranoyaya kapılmışsın. asla öyle bir şey olmaz. hem yaşam tarzımıza müdahale etmeye kalkışsalar bile biz buna izin vermeyiz” oldu...

    ***

    dün elimdeki gazetelerle o arkadaşın yanına gittim ve işaretlediğim haberi okumasını istedim.

    haberde samsun sosyal hizmetler il müdürlüğü‘nde çalışan psikolog zeynep akyüz’ün, etek boyu yüzünden müdürü tarafından işten atıldığı belirtiliyordu.

    arkadaşım bu haberi okuyunca sözün nereye geleceğini anladı. tam konuşmaya hazırlanıyordu ki; bu kez dha‘nın 15 dakika önce geçtiği bir haberi önüne uzattım.

    bu haberde de mersin’deki nevit kodallı anadolu güzel sanatlar ve spor lisesi’nde, kız ve erkek öğrencilerin birbirlerine 45 santimetreden daha fazla yaklaşmamalarının istendiği belirtiliyordu. üstelik bu uygulama; kız-erkek ayrımcılığı anlamında bu okul için bir ilk de değilmiş... önce kızların ve erkeklerin yemekhaneleri ayrılmış... veliler ve öğrenciler de, bütün öğrencileri “potansiyel sapık” olarak gören bu uygulamaları protesto ediyormuş.

    haberi okuyunca; arkadaşımın yüzü iyice değişti...

    bu kez masasının üzerine okurlarımızdan bülent özdemir‘in gönderdiği ve 1932 yılında şebinkarahisar‘da öğretmen okulu‘nda okuyan annesinin, okul bahçesinde voleybol oynarken çekilmiş bir fotoğrafını koydum...

    sonra yanına beş-altı eski fotoğrafı dizip,“ne düşünüyorsun” diye sordum:

    aldığım yanıt, “şoktayım” oldu...

    ***

    arkadaşım şoktaydı ama durmaya niyetim yoktu:

    ekonomi servisi müdürümüz ercan inan’dan aldığım son haberi uzattım arkadaşıma ve okumasını rica ettim:

    “tütün ve alkol piyasası düzenleme kurumu’nun hazırladığı yeni yönetmeliğe göre artık topkapı sarayı’nın bahçesinde, arkeoloji müzesi’nde, aya irini’deki bir konserde veya iksv müzik festivallerinde ya da tophane’de yapılacak bir sergide veya istanbul modern’de bir kadeh şarap bile servis edilemeyecek. 24 yaşın altındakilere içki satışı yasaklanacak...”

    arkadaşım haberi okuyup bitirdiğinde, “türkiye’de seçme yaşı kaç” diye sordum.

    “18” yanıtını alınca devam ettim:

    “yani 18 yaşında gençler ülkenin kaderini oy vererek belirleyebiliyorlar ama bundan sonra 24 yaşın altındakilere içki satılmayacak... bu haberler karşısında hâlâ, paranoyaya kapıldığımı düşünüyor musun? yaşam tarzımıza müdahalenin başladığını artık sen de görmeye başladın mı?”

    sonra da bitirici hamleyi yaptım:

    “hani yaşam tarzına müdahaleye izin vermezdiniz? harekete geçmek için daha ne olmasını bekliyorsun?”

    arkadaşım sadece kısık sesle, “çok kötü günlere gidiyoruz galiba, çoookkk” diyebildi...

    -durum vahim-

    sadece bu üç örneği verdiğime bakmayın; durum gerçekten vahim...

    her gün anadolu’nun ve büyük şehirlerin ücra köşelerinde bu örnekler gibi yüzlerce olay yaşanıyor...

    ve ne yazık ki bunların birçoğu, yaşayanlar tarafından kabullenildiği için, medyaya bile yansıtılmıyor.

    akp anlayışının yaptığı tüm akıl almaz işlere sempatiyle bakan liboş arkadaşlar, bugün gerçeği gördüler...

    ama...

    ne yazık ki, atı alan üsküdar’ı geçti!

    ben bu çağ dışı uygulamaları hayatımıza sokan gericileri suçlamıyorum. çünkü onların ne olduğu ilk günden beri belliydi...

    benim derdim, onların yanında yer alan ve hatta oy vererek destekleyen liboş takımıyla...

    sakın bana bir daha, “hayat tarzımıza müdahale edemezler” demeyin...

    müdahale haberlerini katlayıp...

    masanızın üstüne koyarım...
    --alıntı--
    mustafa mutlu
    ...
    edit: ne kadar çok liboş varmış sözlükte, eksileye eksileye bir hâl oldular...
    8 ...
  2. 2.
  3. bir liberale sınırsız özgürlük ver, sonra al annesini öpebildiğin kadar öp. gık derse ben burdayım.

    kimlere alkış tuttuklarını, neye ön ayak olduklarını aslında birçoğu biliyor bunların.***
    bir kısım ise sınırsız özgürlük safsatasına hakkaten inanmış durumda.

    Ne bok yediğini bilen kesim, olanlardan pişman olmaz payına düşeni aldığı sürece; ama bu saf, hatta mal kesim, demokratikleşiyoruz ayağına bu hökümeti nasıl alkışlayacağını şaşıran bu yalaka kesim acaba tayyip amcamın alkışa ihtiyacı kalmayınca, onlara nasıl bir muamele çekeceğini hiç düşünüyorlar mı?
    2 ...
  4. 3.
  5. "şeriat geliyor" nidalarıyla ortada gezen kemalistleri fazla rahatsız eden insanlar.

    bu ülkeye 30 yıldır şeriat geliyor. geldi, geliyor, bak bu sefer kesin geliyor... bir bokun olduğu yok. devamlı bir korku atmosferi. bu ülkede ortalama 20 yılda bir darbe olur, adamlar bundan korkmaz ama hiçbir zaman gelmemiş olan şeriattan delice korkar. nedir yani darbe olunca "acımadı ki" mi diyorsunuz ? bağışıklık mı kazandınız ?

    he bir de liberalleri particilik sınıfına sokmaya çalışan komikler var. bunlar yakında liberallere şakirt falan derse şaşırmayacağım. gidin bir liberalizm nedir öğrenin ondan sonra yazın diyeceğim ama yazamayacaksınız. o yüzden gidin bir yerlerden alıntı yapın. kopyala yapıştır kamiller sizi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük