ders programında dersin yapılacağı sınıf yazmadığı için biraz erkenden gittim. baktım panolarda da birşey yok. danışman olaylarının yapıldığı yere gidince aldım acı haberi. edebiyat ve inkılap tarihi dersleri uzaktan eğitimle oluyormuş. fakülteden çıkıp Kızılay' a aktım.
bundan yıllar önceydi(2011 girişliyim la abartmaya gerek yok) ilk güne laboratuvar dersi koymuşlar. ben ne bileyim birşey öğretilmeden laboratuvar yapılmayacağını. bütün sınıf gelmiş laboratuvarlar kapalı. bir sonraki derse daga 3buçuk saat var. gittik birileriyle tanıştık. o kadar zamanı okulda beklemem gerekiyordu. yani sonuçta oturduğum şehirdeki bir üniversite ve evim otobüsle 2 saat arabayla 10dk uzaklıkta. o zamanlar altımda arabada olmadığından üniversitede kalıp ordaki birileriyle tanışmak çok cazip gelmişti. hemen internetteki tavsiyelere uyup kantinci fotokopici falan zaman zaman işe yarayacak herkese ismimizi öğrettik. sınıf arkadaşlarımızla puan sıralama bölüm muhabbetleri çevirdik ve sonraki derse girdik. biz derse girdik ama hoca girmedi işte ne yaparsın. 15dk hoca gelmezse ders düşer muhabbetinide bilmiyoruz o zamanlariki buçuk saatlik dersin tamamını bekleyerek geçirdik. onunla muhabbet bununla muhabbet kim nerden gelmiş nerde kalıyor falan filan. bir daha konuşmak istemediğim cinslerin hepsini tespit etmiştim o gün. sonraki günlerde de en yakın arkadaşlarım olan insanlarla tanıştım ama ilk 2-3 gün sadece sınıftaki herkese ismimi öğrettim(elektronik mühendisliği okuyorum %80erkek) işin kötü yanı hala bazılarının ismini bende bilmiyorum. 3.yılım evet ama ne yapayım çok fazla gereksiz insan var.
a2038'de yapılan mat1 dersinin son 5 dakikasına yetiştim. sonra da sınıftan biriyle nevizadeye içmeye gittim. baştan belliymiş nasıl bir öğrenci olacağım.
3 sene önceydi, o zamanlar hazırlıktayız tabi ilk gün ders falan olmaz. hoca kendini tanıtır, derste kullanılacak materyaller hakkında bilgi verir ve gider, millet serbest kalır. kimse kimseyi de tanımıyor sınıfta ama çıkışta kızlı erkekli 5-6 kişi birbirimizle tanıştık hadi dedik ne yapalım kızılaya gidelim. oturduk bi cafeye sanki kırk yıllık arkadaşmışçasına takıldık. ne rahatmışız lan o zaman. o tayfanın hemen hemen yarısıyla hala aktif olarak görüşmekteyim şu an. ama şunu da aklınızdan çıkarmayın, üniversite gerekli gereksiz çok fazla arkadaş barındıran bir yer. muhtemelen ilk zamanlar yokluktan tanıştığınız insanların birçoğuyla daha sonra görüşmeyeceksiniz bile. zamanla kişiliğiniz gibi arkadaş ortamınız da oturuyor.
üniversite için ilk açılış günü olan pazartesi gitmemiştim. salı günü gittim ilk defa ancak o pazartesi günü hoca yoklama almış lan. üniversite 1. sınıfta 08:45 dersinde yoklama mı alınır! ben bu durumu bilmediğimden neredeyse dönem sonunda devamsızlıktan kalacaktım, hiç unutmam.
gelecekte yaşayacağım gündür. güzel de bir ünw. kazandım rica ediyorum kötü anılar anlatmayın arkadaşım hakkatten gidip kayıt yaptırmayacağım ya biri de çıksın çok güzel bir gündü desin!
mühendislik fakültesi. cidden söylendiği kadar varmış, erkek oranı tavan yapmış. derse girdim dişi yok. tamam iyi güzel hiç yoktan kendimi taçsız kraliçe gibi hissederimde yinede insanın gözü cinsini arıyor be kardeşim.
birde herkesin bölüme geliş nedenlerinden bahsetmesi yok mu, hani o fasılı anımsamak bile istemiyorum. nasıl bir açıklama yaptımsa o prof. halen beni sevmez. *
ek kontejanla üniversiteye yerleşmenin daha bir şaşkınlığı ile çömezlerden bile aşağı bir durumdu üniversitenin hazırlık birimini tam bir saat aramıştım sonra içimden dedim ki 'kızım ya marmara üniversitesini kazansaydın bir hafta arardın herhalde bölümü'daha sonra alıştım tabi.
valla ilk gün birisi gelirde konuşma yapar diye bahçede banklarda oturup beklemiştim. annemi aradım kah kah güldü olum lisemi orası diye git öğrenci işlerine sor dedi meğerse 2. katta ders programları asılıymış, millet de zaten dersteymiş.
hayatımın en büyük hayal kırıklığıdır. sabah erkenden o zamanlar 78 diye bilinen mecidiyeköy- avcılar otobüsüne ders kaydı için binmiştim. Yine bilenler bilir o otobüsün ne kadar kalabalık ve yolun ne kadar uzun olduğunu. neyse, bir buçuk saat sonra indim otobüsten, kalabalığın peşine takıldım. avcılar kampüsünün işletme kapısından içeri girdim. sararmış ve bakımsız çimleri, etrafa yığılmış moloz yığınları karşıladı beni. ilk gördüğüm işletme fakültesi sandım mühendislik binası diye. umutla yaklaştım görünce işletme tabelasını birine sordum mühendislik fakültesi hangisi diye. bana yola bakan kısmı boyanmış, diğer cepheleri inşaat halinde bir binayı gösterdi. dört katlı estetik ve mimari güzellikten yoksun zaten dayanıksızlığını kanıtlamış bir bina idi. giriş kapısını aramanıza gerek yoktu çünkü giriş katlarının hiç birinde örürü duvar olmadığından bir delikten içeri kıvrıldım. bir amfinin yanından girmiştim. etrafımda kum ve birkaç torba çimento,kalas ve eski bilgisayar kasaları, laboratuar malzemeleri vardı. labirent gibi karışık yollardan geçe geçe üçüncü kattaki makina mühendisliği bölümünün olduğu koridora ulaştım. yine aynı manzara vardı ama burada yukarıdan,sağdan soldan sarkan kablolar ayrı bir hava veriyordu ortama. yine sordum ders kaydı nasıl olacak diye elime bir optik form verdi bir panonun önünde durup optik formu doldurdum, ders saatlerini yazdım. öğrenci işlerine gittim yaklaşık ikiyüz üçyüz öğrencinin tıka basa birbirine eze eze doldurduğu, dört metre genişliğinde on metre uzunluğundaki bir koridorda bu optik formu onaylatıp, kimliklerinin arkasına bandrol almak için oluşturduğu mahşeri kalabalıkta üç saat itişip kakışıp bekledim. gişeye yaklaştığımda öğlen olmuştu, yerimi kaybetmemek için o gün yemeğe gitmedim, aç kaldım. en sonunda formu onaylattım. çıkmak için kalabalığı yararak ilerlerken,önümdeki çocuklar birden rektör istifa diye slogan atmaya başladılar. beş dakika sonra çevik kuvvet öğrenci işlerinin girişinde belirdi. itiş kakış başlayınca, birinci katta olan öğrenci işlerinin penceresinden kendimi zar zor attım, pencereye ulaşmaya çalışırken bir kızı yere düşürüp, ayağına bastığımı hatırlıyorum. pencereden attım kendimi şu anda otopark olarak kullanılan alanda devasa bir bilgisayar yığınının dibinde buldum. arkamdan polislerin "biri atladı yakalayın onu" diye bağırdığını hatırlıyorum. güç bela bu pas ve devre yığınından kurtulup, kendimi veterinerliğin önündeki iett durağına attım. binaya baktım, arkası önden daha beterdi. ilk o zaman gözüm doldu ve ilk kez allaha o zaman küfrettim. daha sonraki günlerde kalorifer tesisatı ve camları olmayan bir sınıfta avcılar soğuğunda statik, ayakta lineer cebir, itler ve arkada sıva yapan amelelerle dolu bir amfide matematik ve fizik gördüm. bu manzara ben mezun olana kadarda değişmedi. *
(bkz: istanbul üniversitesi)
(bkz: istanbul üniversitesi makina mühendisliği)
(bkz: istanbul üniversitesi avcılar kampüsü)
(bkz: istanbul üniversitesi mühendislik fakültesi)