bugün

yazarların üniversitedeki ilk günü

hayatımın en büyük hayal kırıklığıdır. sabah erkenden o zamanlar 78 diye bilinen mecidiyeköy- avcılar otobüsüne ders kaydı için binmiştim. Yine bilenler bilir o otobüsün ne kadar kalabalık ve yolun ne kadar uzun olduğunu. neyse, bir buçuk saat sonra indim otobüsten, kalabalığın peşine takıldım. avcılar kampüsünün işletme kapısından içeri girdim. sararmış ve bakımsız çimleri, etrafa yığılmış moloz yığınları karşıladı beni. ilk gördüğüm işletme fakültesi sandım mühendislik binası diye. umutla yaklaştım görünce işletme tabelasını birine sordum mühendislik fakültesi hangisi diye. bana yola bakan kısmı boyanmış, diğer cepheleri inşaat halinde bir binayı gösterdi. dört katlı estetik ve mimari güzellikten yoksun zaten dayanıksızlığını kanıtlamış bir bina idi. giriş kapısını aramanıza gerek yoktu çünkü giriş katlarının hiç birinde örürü duvar olmadığından bir delikten içeri kıvrıldım. bir amfinin yanından girmiştim. etrafımda kum ve birkaç torba çimento,kalas ve eski bilgisayar kasaları, laboratuar malzemeleri vardı. labirent gibi karışık yollardan geçe geçe üçüncü kattaki makina mühendisliği bölümünün olduğu koridora ulaştım. yine aynı manzara vardı ama burada yukarıdan,sağdan soldan sarkan kablolar ayrı bir hava veriyordu ortama. yine sordum ders kaydı nasıl olacak diye elime bir optik form verdi bir panonun önünde durup optik formu doldurdum, ders saatlerini yazdım. öğrenci işlerine gittim yaklaşık ikiyüz üçyüz öğrencinin tıka basa birbirine eze eze doldurduğu, dört metre genişliğinde on metre uzunluğundaki bir koridorda bu optik formu onaylatıp, kimliklerinin arkasına bandrol almak için oluşturduğu mahşeri kalabalıkta üç saat itişip kakışıp bekledim. gişeye yaklaştığımda öğlen olmuştu, yerimi kaybetmemek için o gün yemeğe gitmedim, aç kaldım. en sonunda formu onaylattım. çıkmak için kalabalığı yararak ilerlerken,önümdeki çocuklar birden rektör istifa diye slogan atmaya başladılar. beş dakika sonra çevik kuvvet öğrenci işlerinin girişinde belirdi. itiş kakış başlayınca, birinci katta olan öğrenci işlerinin penceresinden kendimi zar zor attım, pencereye ulaşmaya çalışırken bir kızı yere düşürüp, ayağına bastığımı hatırlıyorum. pencereden attım kendimi şu anda otopark olarak kullanılan alanda devasa bir bilgisayar yığınının dibinde buldum. arkamdan polislerin "biri atladı yakalayın onu" diye bağırdığını hatırlıyorum. güç bela bu pas ve devre yığınından kurtulup, kendimi veterinerliğin önündeki iett durağına attım. binaya baktım, arkası önden daha beterdi. ilk o zaman gözüm doldu ve ilk kez allaha o zaman küfrettim. daha sonraki günlerde kalorifer tesisatı ve camları olmayan bir sınıfta avcılar soğuğunda statik, ayakta lineer cebir, itler ve arkada sıva yapan amelelerle dolu bir amfide matematik ve fizik gördüm. bu manzara ben mezun olana kadarda değişmedi. *
(bkz: istanbul üniversitesi)
(bkz: istanbul üniversitesi makina mühendisliği)
(bkz: istanbul üniversitesi avcılar kampüsü)
(bkz: istanbul üniversitesi mühendislik fakültesi)