büyük memeli ve taş gibi olma özelliklerimi beğenmiyorum. hiçbir erkek bana normal duygularla yanaşmıyor. taş gibi olunca hayat gerçekten çok zor. ayrıca anket doldurma huyumu da beğenmiyorum.
aynştaynlara not: hee siz demeden ben diyeyim; adım, harun.
çağımızın vebası olmuş bir tabir. herkesi kendi gibi zannetmek kime sorsan durum böyle... aman ne trajik!.. oysa herkes anasının gözü sen, ben, herkes. saflığından söylemiyor elbette kurnazlığından söylüyor. birinin böyle söyledeğini gördüğüm an; saçından tutup duvardan duvara vurmak istiyorum.
turk kızlarının bircogunda hani böyle bi havalı, atarlı, trıplı hallerı varya nefret ediyorum ve cabuk sıkılıyorum. genetik oldugunu düsünüyorum ve bunu hic sevmiyorum.
bulunduğum ortamda kapı kapalı olmak zorunda. ne biçim bir illet bilinmez, kapıyı her açık bırakanın arkasından yağdırmak mı, yoksa kalkıp kapıyı duyabileceği şekilde çarpmak mı, onu da geçtim avazın çıkana kadar bağırmak yada kapıya kırmızı uyarı levhası asmak mı...
gereksiz şeylerde inatlaşmak, örneğin en son gülen yüzü gönderme konusunda hocayla inatlaşmak, yaklaşık 50 tane ':)' mesajı atmak, yada babayla inatlaşıp sekiz tabak makarna yemek gibi...
insanların temasından nefret etmek, seni öpen çok sevdiğin teyzen yada annen bile olsa arkasını dönünce yanağını siliştirmek, otobüste sırf bu yüzden cama yapışık gitmek, sırada beklerken arkadaşlarıyla şakalaşan aptal ergene dalmak gibi...
gece aniden ışık açma ihtiyacı hissedebilmek, sırf bu yüzden birbirine en uzak yerlerde bulunan lamba ve yatak arasında mekanizma kurmak, yattığın yerden lambayı açıp kapamayı sağlamak ve bu yüzden gelen misafirlerin aptal balışlarına maruz kalmak...
resim çizerek dinleyebilmek, not tutamamak...
tahtanın üzerinde bile olsa kısa zaman içinde uyuyakalmak, ve sınıftakilerin hocayla birlikte senin dedikodunu senin yanında yapmalarına imkan vermek...
hepsi berbat şeyler inanın, ama zürafanın o koca boynuyla yaşamaya alışması dibi, ben de alıştım ve onlarla barışığım. umarım.