hergün metro kullanan biriyim. o güne kadar sıradan bir şeydi. bahsettiğim gün bir yazı okudum. diyordu ki artık yeni bir korku türü var kendini metronun önüne atma korkusu. gayet normal insanlar bi anda anlamsız bi şekilde kendilerini metro tam durağa girdiğinde önüne atma isteği duyuyorlarmış ve yapabileceklerinden dolayı kendilerinden korkuyorlarmış. o günden sonra metronun durağa girdiği yere gidiyorum-çünkü en hızlı noktaları orası oluyor daha sonra giderek yavaşlayıp duruyorlar- sarı çizgiyi geçer vaziyette doğru direkt karşıya bakıyorum. metro o hızla geçerken neden kendimi atmadığımla ilgili sorular soruyorum. metro yavaşlamış oluyor bu sırada ve hazzımın doruklarını yaşamış oluyorum. aşırı haz duyuyorum.
hazlar basit mutluluklar değildir, en derinden yaşadığınız hislerdir. mesela düşünmek bir mutluluktur hissettirir bende. fakat klozete oturup düşünmek gibisi yoktur. mutlaka amerikan filmlerinden örnek almışımdır. ancak ağızlarının tadını bildikleri gibi düşünmenin de en güzel yöntemini biliyorlar. hep kötü olacak değiller ya! fayansların soğukluğunu teninde hissedersin. tüm iş güçten, dünyanın karmaşasından bir adım geriye çıkma imkânının mekânıdır klozet. beyin tüm hedeflerini bir kenara bırakıp soluklanır azıcık ve dönüp yürüdüğü yollara bakar. işte tam bu sırada görürsün yürüdüğün yolların şeklini, biçimini. büyük resmi görme halidir. fakat beyin aptal değildir. sırf düşünmek için klozete başvurmak beyni kandırmaya çalışmaktır. o ansızın gelen ilham perisinin misalidir. anlamazsın. birden kendini dakikalardır düşünüyor olarak buluverirsin. işte bunu haz yapan da düşündüğünün farkına vardığında neleri düşündüğünü, hangi yollardan geçtiğini bulmaya çalışmaktır. anlatabildim mi.