bugün

mal şoför bulduğu her trafiğe dalıyor. madem bu express otobüs, anadolu yakasında durmuyor bok mu var da çıkıyosun otoyoldan. köprüyü de bulamaz bu mal.
Yapacak bir şeyin olmaması. Az mesaj atın da dışarı çıkıp takılalım be.
Bok gibi geçen vize.

Gecemi gündüzümü verdim lan 280 sayfa dile kolay.

Sorduğun soruya tüküreyim.
- poşetleri açmak için parmaklarını yalayarak ıslatan tezgahtarlar.
- oyun oynarken çığlık atan kız çocukları.
- market arabasına binen çocuklara izin veren anneler.
- suriyelilerin her davranışı.
ziya paşanın şu beytini çağrıştıran her olay:

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?

En ummadığın senin içyüzünü keşfeder,
Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanıyorsun?
çomarkopter' in icadı. kıskançlığımızdan sinirlendik buna da.
+marketin iki yumurtaya poşet vermemesi.
+laptobun sürekli pili bitmiş bulmak
+yakıt deposu ibresinin hızla ilerliyor olması.
gerçekte karşıma çıksa, tek yumrukta çenesini ensesinden çıkaracağım veletlerin veya pembe götlü lalelerin burda " yazar " kisvesi altında viyaklamaları.
Hocanın Blok yaptığı sabahın köründeki derse 2. Ders gelip yoklama imzası atamamam.
uykumun bölünmesi. uykumu alamadığımda cidden hiç çekilmiyorum.
“bizi her şey sinirlendirir çünkü paramız yok.”
Sinirlenmediğim bir olay hemen hemen yok.
cay icerken, yemek yerken sap sup ses cikaran insanlar, hastalik hastasi insanlar, surekli dertli olan mizmizlanan insanlar, bir baltaya sap olamamisken sizin de basarili olmanizi istemeyen insanlar beni sinir eder.
Saygısızlık ve kendini bilmezlik.
tanınmış bir giyim mağazasında kasa kuyruğundayım. önümdeki bayan, zihinsel engelli olduğu belli olan 12-13 yaşlarındaki oğlan çocuğunu elinden tutmuş sırasını bekliyor. çocuk istemsiz olarak huzursuz davranışlar sergiliyor. annesi elini bırakmak zorunda kalıyor. bir an özgür kalan çocuk kasanın oradaki cüzdan ve saatlerle oynamaya başlıyor. kimseye bir zararı olmayan bu çocuğu izliyorum. eli yüzü pakça üstü başı pırıl pırıl..annesine bakıyorum. bir yandan sırada sosyal mesafeli bir şekilde dururken gözleriyle çocuğuna mukayyet oluyor. annenin bu hayatta geçtiği zor sınavı yüksünmeden atlatmaya çalıştığını ve bu nedenle cennetlik olduğunu düşünüyorum. tam bu sırada "ayy bu çocuğun annesi nerde!!" diye bir tok bir kadın sesiyle irkiliyorum. sese doğru döndüğümde engelli çocuğun hemen yanında kokoş diye tabir edilen tipteki 60li yaşlarda bir bayan görüyorum. zahir çocuğun hareketlerinden rahatsız (!) olmuş hanimefendi! o an sinirler alt üst oluyor ve bu hoşgörüsüz azgın ve menopotik kadın müsfettesinin, ayrıksız bir şekilde muntazaman taranmış olan platin sarısı renkteki saçlarını yolmak geliyor içimden...
hayatı zorlaştıran insanlardır. ben çok zekiyim çok farklıyım gibi iddialarım yok ancak insanların yüzde 70 i aptallardan oluşuyor. ve bu aptallık öyle allah vergisi falan değil tamamen insanların kendi tercihleri ile filizlenen aptallıklar.

bir insan bir yerde çalışıyorsa o insana para ödenmesinin sebebi işlerin halledilmesi içindir. yani atıyorum bir kamu kurumunda memur isen seni o masanın başına "sorunları çözesin" diye oturturlar. maaş dediğimiz olayda bu sorunları çözesin diye verilir. bizim insanımız maalesef ki o oturtulduğu masaya kendisine gelen insanların problemlerini çözerek çarkın dönmesini sağlaması için değilde kendisine gelen insanların problemlerine yeni problemler eklemek ve çarkın anasını bellemek için oraya oturtulduklarını zannediyorlar.

kurum ismi vermeyeceğim ama istanbuldaki büyük ve çok bilinen bir kuruma bağlı çalışıyoruz. biz taahhütçüyüz yapılan işleri projelendirerek kuruma sunuyoruz. o kurumdaki diğer mühendisler ise bu projeleri inceliyorlar ve tasdik ediyorlar. işleri tamamen bu. o kuruma alınmalarının ve o mührün ( digital ve e imzalı tabi son 8-9 senedir ) kendilerine teslim edilmesinin amacı çarkın sağlıklı ve aksamadan dönmesini sağlamak. bir proje önlerine düştüğünde ellerindeki şartnameye uygun ise direkt onaylarlar. değilse eksikleri yazıp geri gönderirler. sen de sistemden onu görür eksikleri giderir tekrar yollarsın ve normal olarak tasdik etmelerini beklersin. ancak bizde işler böyle ilerlemiyor arkadaş.. proje inceleniyor eksik bulunursa reddediliyor. eksikleri giderip tekrar gönderiyorsun bu sefer ilk rapora yazmadıkları yeni eksikler yaratıp gene reddediyorlar. la havle diyorsun onları da tamamlıyorsun gene gönderiyorsun bu sefer ilk 2 seferde yazmadıkları yepyeni eksiklerle gene reddediyorlar. 4 s kuralı var mecbursun tekrar eksikleri giderip gönderiyorsun bambaşka eksikler çıkartıp gene reddediyorlar. sinirlenmeyi falan geçtim insan kanser olur amk yerinde. lan oğlum sizin işiniz yürüyen arabanın tekerini patlatmaya çalışmak değil sizin işiniz yürüyen arabanın tekerine taş değmesin diye bir şeyler yapmak. doğru birdir tektir. ilk seferde yazmadığın şeyi "aa ben unutmuşum yaeaea çok pardon" diyerek 2.3.4. seferlerde yazamazsın. sadece iş olarak ticari olarak değil ahlaksal olarak da yapamazsın. 1 tane projeyi onaylatmak bazen 3 hafta sürüyor 1 ay sürüyor. onca emeğe onca paraya onca zaman kaybına yazık değil mi lan. insanların iğrenç egoları yüzünden millet kanlı bıçaklı oluyor çünkü işin içerisinde on binlerce yüz binlerce hatta bazen on milyonlarca liralık yatırımlar var çocuk oyuncağı değil bunlar..