yazarlar senarist olsa, senaryolarına konu edip çekecekleri filmleri sorgular başlıktir.
Bana sorulursa kesinlikle ve kesinlikle göktürkler dönemiyle ilgili konular işlerdim. Yahut çoğu kişinin kafasını kurcalayan orada ne işimiz vardı dediği kore savaşını ele alırdım.
kesinlikle insan psikolojisini ele alan bi film olurdu. bireylerin büründükleri roller, sahtelikler, oynanan oyunlar ve herkesin birbirinin kuyusunu kazma yarışı. tüm olay doğru strateji ve taktiklerle oyunu kazanmak olurdu. kısacası yaşadığımız hayatın bir parçası olurdu.
belki bir senaristin işi değil ama live action filmi çekilmiş animelerin alternatif live action filmlerini çekmek güzel olur. mümkünse abuk subuk karakterler yerine animedeki kişiye hiç olmazsa benzeyen birileri. tabi animedekine tamamen benzemek imkansız ama hiç olmazsa sarışın karakteri sarışın oyuncuya oynat be, çok mu zor? olmadı boyat, ne bileyim lan saç rengi yani. pembe bile olsa boyatırsın. hiç olmadı peruk falan takarsın. sokaktan milleti toplamış gibi film çekiyorlar. the last airbender'i izleye(meye)li yıllar oldu, hala üzerimden atamadım o iğrençliği mesela.
bir kızın deliler gibi aşık olduğu mehmet günsur tarzı, çok yakışıklı, efendi, bi' o kadar çılgın bir erkeğin etrafında şekillenen hayatını, bu erkeğin bir trafik kazasında gerçekleşeyen hazin ölümünü, kızın o an ki melankolik-bunalım dualitesinde dönen psikolojisini dramatik yönden ele alan bi' film. filmin sonuna doğru aşık olunan erkeğin hayali bir varlık, kızın da aslında bir şizofren olduğu ortaya çıkardı; ayrıca ölen sevgilinin sevgiliye geri dönüşünü gösteren sürpriz ve mutlu bir sonu olurdu. film beyaz atlı prens temasını, "aşk gerçek midir? gerçek nedir? sevgili gerçek mi, yoksa hayali mi olsa aşk daha gerçektir? aşkı gerçek yapan nedir? " sorularıyla farklı yaklaşımlar üzerinden sorguladığını düşündüğüm bu kurgunun çekilmesini isterdim. tabi bu anlık aklımdan geçen kurgulardan sadece bir tanesi.
not: içimde senarist ruhu var. böyle bi' kız vardı okulda senaryoyu ondan kurguladım(uydurdum ).
evrendeki fizik kanunlarının, abd'de devlet için yeni silah teknolojileri üreten özel bi' kurumda çalışan bilim adamlarınca tesadüfen keşfedilmiş atom altı bir parçacıkla tamamen bozulmaya başlayıp, evrime uğrayarak yeni elementlerin, yeni tabiat, yeni zaman ve yeni fizik kanunlarının oluşmasının dünyaya etkilerini gözler önüne seren filmin çekilmesini isterdim. yaratıcı hayâl gücümle şunu da düşündüm. var olan ve yeni ortaya çıkan değişmez kanunların çarpışmasına gerçekliğin kuantumsal evrimi denirdi. bu gerçeklik dalgalanması dünyanın bi' nevi de kıyameti olurdu, mucizeler dizisi olarak insanlarca gözlenirdi. çünkü örneğin dalgalanmanın sadece ışığa etkisi, dönüşümün olmadığı alanlarda saniye de 300.000 km yaparken, dönüşümün olduğu alanda bu ışığın birçok farklı türü ortaya çıkardı. saniye de 200.000, 10, 1, -30 v.s. km hız yapan; dalga-kum, dalga-dalga, tulum-tulum, levitasyon-gravitasyon vb. özelliklerini gösteren ışıklar gibi. işte böyle birçok şeyin insana hayrete düşüren halini anlatan bir film olurdu.
not: kurgu şahsıma ait olup, konusu bilim-kurgu türündedir ve tamamen hayâl ürünüdür.