soğuk bir kış gecesiydi. birden babaannemim bağırtısıyla uyandık. gözlerimi açtığımda dumanı ve alevlerin her tarafımı kapladığını gördüm. hemen koştum anne babam da bağırıyordu. babamın kucağından küçük kardeşimi aldım babam da babaanneme yardım ediyordu. güç bela kapıdan dışarı çıktık. bahçede annemler ağlarken ben öylece bakıyordum yanan devasa alevlere. çocukluğum gençliğim anılarım hepsi ama hepsi kül oluyordu. o an benliğimi de kaybetmekten korktum. kendime geldiğimde babamın attığı tokatın acısı yüzümdeydi. korkunçtu çok korkunç.
senelerdir yalnız yaşayan biri olarak nasılsa bi gece yatağımdan ürpererek kalkıp oturma odama gelme gereği duydum. karanlıkta oturma odamdaki elektrik anahtarının önünde duvara yüzü dönük şekilde duran kızkardeşimi farkettim. uyku sersemi ışığı açasım da gelmedi amına koyim. "nabıyon kız bu saatte?" dedim, sadece bakıp omuz silkti.
yalnız kıyafeti tuhaftı. kağıt yandığında oluşan ince korlar gibi parıldıyordu. yüzü de çok şaşkın ve yorgun görünüyordu. takmadım. gidip dolaptan bi soğuk su içip yatağa döndüm.
sabah olayı hatırlayınca bi kaç gün eve girmekte zorlandım. kızkardeşim o akşam bende değildi çünkü. orada o saatte o kıyafette..
çok eskidir... erken boşalmışım. moralim sıfır. ama öyle erken boşalmışım ki... ortam hazırlanmış, olay olmuş, ben üç gün öncesinden yani.çok erken, o derece. hala rüyalarıma girer, kan ter içinde uyanırım.
çok eskidir... erken boşanmışım. moralim sıfır. ama öyle erken boşanmışım ki... ortam hazırlanmış, olay olmuş, ben üç gün öncesinden yani.çok erken, o derece. hala rüyalarıma girer, kan ter içinde uyanırım.
iki katlı müstakil bir evde oturuyorum. Benim odam üst katta alt katta mutfak oturma odası falan var. Bodrum katı yok binanın altı beton temel. Bugün günlük sporumu yaparken topuklarım zeminde epeyce ses çıkarıyordu 'şimdi memlekette olsaydım alt komşu hemen oklavayla falan tak tuk diye tavana vurup uyarırdı diye düşünüp güldüm ama tam gülerken alttan aynı memleketteki gibi sesler geldi.
lağım çukuruna düştüm.
çatı arasında kafama çivi girdi.
iki kere yangının ortasında kaldım.
yalancı difteriden ölmek üzereyken, boğazımı kesip nefes almamı sağlayan doktor sayesinde kurtuldum.
ıstanbul'da üç kere üç ayrı yerde motorsiklet önümden hızla teğet geçti, sonuncusunda kıl payı kurtuldum. milleti araba ezer, bana da sanırım motorsikletler düşman.
araba kullanmaya başlayalı 1 yıl olmuşken bir gün artık nasıl bir deli cesaretiyse iş için 1.5 saat uzaklıkta bir yere gittim. iş uzadı akşama kaldım dönüş için. dönüş yolunda kırmızı ışıkta beklerken yeşil ışık yandığında bir an dikkatim dağıldı ve ters yöne girdim. ömr ü hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. karşıdan gelen araçlar korna çalıyor farları açıp kapıyor. ben çıldıracak duruma geldim. admaın biri hızla sollama yapsa kafa kafaya giricem. allah yüzüme baktı da sağ tarafta bir çıkış buldum. ilk defa ölüme o kadar yaklaştığımı hissettim.
bir keresinde tatil için köye gittiğimizde başıma gelmişti.
gece vaktiydi. laptopta takılıyordum. uykum gelince sızıp kalmışım kanepede. tuvalet ihtiyacı bastırınca uyandım. dışarıda gecenin serinliği vardı. zaten tuvaletler de evin on onbeş metre ilerisinde kulübe gibi bir yerdeydi. ilk önce babamı kaldırayım dedim ama sonra vazgeçtim. dışarı çıktım. tam tuvalete girecem böyle gök gürüldemesi gibi bir ses ama daha boğuk, derinden geliyor. havaya baktım. belki binlerce yıldız vardı. kapalı değildi anlayacağınız. işte o sırada, kaldığımız evlerin ardında bir tepe vardı, onun arkasından dev gibi bir şey yükseldi. hala şey diyorum çünkü ne olduğuna karar verebilmiş değilim. siyah mat bir metalden yapılmış gibi.altından ışıklar parlıyor sanki yüzlerce lamba var şekilsiz. tepenin üstünden çıkıyor uzadıkça uzuyor. göğü kapladı neredeyse. ben ne yapacağımı bilemedim. donup kaldım. yukarı bakarken yavaş ve sessizce geçip gitti...
benim ne tuvaletim kaldı ne bişey belki de altıma ettim farkında değilim. var gücümle eve geri döndüm. yatağa yattım. uyayamadım o gece. sabahleyin kalkınca ne olduğunu falan sordular bana bakarak ailedekiler. cenaze gibi solmuşsun falan. bir şey söyleyemedim. zaten psikoloğa gidiyorum. hepten tırlattı bu diyecekler.
öyle işte o zaman bu zamandır taşıyorum bu anıyı..
bundan yaklaşık 2 yıl önce ben askerdeyken gece saat 3-5 nöbetine kalkmıştım nöbet arkadaşımla. işte devriye bizi nöbet kulübesine bıraktı. nöbet tutacağımız yer de ıssız bir yer. in, cin top oynuyor hesabı... işte ben uzun dönem askerim, nöbet arkadaşım da kısa dönem yeni gelmişti. hava soğuk olduğu için biraz zorlanıyordu garibim. ben de dedim ki sen nöbet kulübesine gir ben dışarda beklerim dedim tamam dedi nöbet kulübesine girdi. ben de kulübenin etrafında elimde g3 tüfek dolanıyorum. aradan beş on dakika geçti. birden karşımdan beyaz veya grimsi böyle 1 metre büyüklüğünde yerden beş metre yükseklikten bir nesne uçarak bana doğru geliyor. tabi ben onu görünce şok oldum kıpırdayamadım. gözlerimi ondan alamadım. önümden geçip gitti ve işin en garip yanı da arkasından onu bir karganın takip etmesiydi. sonra ben şok geçirmiş bir vaziyette hemen kulübedeki nöbet arkadaşıma seslendim. gel dedim işte böyle böyle anlattım gördüklerimi o da tırstı iyi ki kulübenin içine girmişim dedi.