bugün

Bir yılan gömlek değiştiriyor karşı bahçede
uyku sersemi şaşkın tilki asfaltı bağ sanıyor
ayaklarını dolamış beline ay ışığının
köpürdükçe inliyor hazdan ihtiyar deniz,
ışıklı dağlar gibi gemiler geçiyor boğazdan

Suyun dudağına teğet uçuyor deniz kuşları
nasıl da cilveleşiyorlar azgın dalgalarla,
yunusların sevişmesini görmemiştim ömrümce
kaygan vücutların aşkla titrediğini duymamıştım,
evrenin zerreye muhtaç olduğunu şimdi anladım

Kımıltılar içinde tırısa kalkmış bir küheylan zaman
ben eksilirken kum saatinden biz alıyor yerimizi,
bu aşk deryasında aklımdan hiç çıkmıyor ki ölüm
ömrünün son virajlarındasın ey Bülent Güldal
nasıl bırakıp da gideceksin sımsıcak elleri?

Aklım sakin ol, dağın kum halini düşün biraz
dolup boşalan havuzun sonsuz girdaplarını…
Dizgini elimde sanırdım bu delicoş ırmağın
ne kıyıları benimmiş ne de derin yatağı,
o kara okyanusunmuş benim sandığım ne varsa

Kesiğinden kan sızıyor incecik yüreğimin
balkonuma yuva yapan kırlangıç telâş içinde,
aşk yorgunu denizde mor köpüklü sular duruldu
güneşin türküsü duyuluyor uzaktan, sabah oluyor
ışığı sönüyor iskeledeki yorgun fenerin...

(bkz: Bülent GÜLDAL) *