ne hakkında atatürk düşmanlığından dava açılması ne fethullah gülen'e olan bağlılığı ne de faşizan fikirleri savunması tek kelimeyle bile umurumda olmayan şair dede. Nasıl ki ahmet kaya şarkı listemin daimi müdavimiyse işte bu amca da sıkıntılı gecelerimin biricik şairlerinden birisi! fikri, zikri osu veya busu gram önemli değil, aslolan şudur ki; bu kadar duygusal ve olağanüstü mısralar döktürebilen birisi kesinlikle kötü bir insan olmaz, aynen nazım hikmet veya necip fazıl'ın olmadıkları gibi...
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
bazen sessiz sedasız
ipekten kanatlarla
ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
karşıma çıkıyorsun
en serin imbatlarda
adını yazıyorum
bulduğun fırsatlarla
yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
öldür bendeki beni
sonra dirilt kendinle
çarpsam kara sevdayı
en azından yüzbinle
nasıl bağlandığımı
anlarsın kemendinle
kaç defa çıkıp gittim
buralardan yeminle
ama her defasında
geri döndüm seninle
hangi düğüm çözülür
nazla, sitemle, kinle
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin
bazen kız kardeşimsin
bazen öp öz annemsin
sultanımsın susunca
konuşunca kölemsin
eksilmeyen çilemsin
orada ufuk çizgim
burda yanım yöremsin
beni ruh gibi saran
sonsuzluk dairemsin
çaresizim çaremsin
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin!
Zannedildiği gibi osmanlıca hayranı falan olmayan, "dilde sadeleşme çabalarını, arapça farsça olanlar kalsın ecnebice olanlar gitsin şeklinde" de algılamayan dil aşığı.
Onun osmanlıca aşığı olduğunu veya Fransızca sözcüklere müdahale etmediğini söyleyenler ya art niyetlidir ya da yazılarını okumamışlardır.
yavuz bülent bakiler'in görüşleri, en basit ifadeyle "türkçeleşmiş türkçe" olarak özetlenebilir. Şöyle ki,
1. yüzyıllar önce dilimize yerleşmiş ve artık türkçeleşmiş olan, tüm toplum tarafından yaygın bir şekilde kullanılan arapça ve farsça kelimeler kalmalıdır. çünkü o kelimeler artık türkçenin malıdır. zira her dil bir başka dilden kelime alır, başka dillere de kelime verir. mesela "kalem", "kitap", "ders" gibi kelimeler arapça kökenlidir fakat türkçeleşmişlerdir ve artık dilden atılamazlar. Oysa üçgen yerine "müselles", açı yerine "zaviye" demenin de bir anlamı yoktur. (Görüldüğü gibi, yerine göre arapça ve farsça kökenli kelimelere de karşıdır.)
2. başka bir dilden -çok gerekiyorsa- kelime alınabilir, fakat başka bir dilden gramer kuralı almak Türkçeye ihanettir. mesela, "muhterem zât" demek varken, tamlamayı arapça kurallara göre "zât-ı muhterem" şeklinde kurmak yanlıştır.
3. güzelim "şeref" kelimesi dururken fransızcadaki "honneur" dan bozma "onur" kelimesinin kullanılması dili katletmektir.(Görüldüğü gibi, Fransızca kelimelere de müdahale etmektedir.)
daha birçok misal verilebilir. fakat anlamak isteyen için bunlar yeterlidir. Yavuz bülent bakiler, asla osmanlıca hayranı değildir. arapça ve farsça kelimelere kıyak geçip sadece ecnebi kökenli kelimelere savaş açtığını söylemek de yalandır, safsatadır.
bir fikir adamı hakkında atıp tutmak kolaydır, ne var ki onu eleştirmeden önce bir zahmet yazılarına göz atmak, ne dediğini iyi anlamak lazımdır. sen aç televizyonu, kanallar arasında dolaşırken yavuz bülent bakiler'in programına tesadüf et, konuşmanın başını bilmeden ortasından biraz dinle, sonra sıkılıp kanal değiştir, ondan sonra da de ki "yavuz bülent bakiler programında şöyle saçmaladı, böyle saçmaladı..." hayır arkadaş, o saçmalamadı, fakat sen ortadan cımbızlanmış bir cümleyi yanlış anladığın için saçmalamış oldun. lütfen biraz dikkat! okuyalım, anlayalım, ondan sonra eleştirellim.
stv'de bir program sunardı eskiden. hala sunar mı bilmiyorum. türkçe aşığı ve bu duyarlılığı konusunda takdir edilesi, beğenilesi insan. ancak bir programında türk alfabesinde öz türkçe olmayan harfleri sayarak ve bu şekilde alfabenin yarısını ortadan kaldırarak dumura uğratmış şahsiyettir. büyük ihtimalle de haklıdır.
aşağıdaki dizelerin sahibi olan türk ve türkçe sevdalısı kişidir.
Azerbeycan
Kuşluk vaktine kadar geceler boyu
Savrularak okuduğum yine Şehriyar
Ala ceylanlara benzer hep Azeri türküler
Dinlediğim tar
Ayrılmaz başımdan,bırakmaz beni artık
Selamsız sabahsız bir efkar
Ve yüreğim bin yıllık destanlarla tutuşur
Büyür Azerbaycan kadar
Azerbaycan
Dedem Korkut şafağı
Mübarek dilimi süt gibi sağar
Bazen rüzgar olur iliklerimde
Bazen yağmur gibi üstüme yağar
Götür beni Aras, Al beni Hazar
Oğuz'u Oğuzdan başka kim anlar
Yaram derin merhemim yok, vaktim dar
Bir destan yazar gibi yaz beni Hazar
Duy beni Bahtiyar
Duy beni Şahmar
Geçen zaman üstüne, dökülen kan üstüne
Kılıç - kalkan üstüne
Ve ağzı köpüren, yeleli atlar üstüne
Benim bir yeminim var
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
Ben Yakup gibiyim uzun yıllardır
Onda Yusufumun kokusu vardır
Ve hasreti, gönlümde, büyük Türkistan kadardır
Ayettir kitabımda,bayrağımda rüzgardır
Azerbaycan yüreğimde şahdamardır
Şimdi Azerbaycan'da mevsim bahardır
Türküleri yine,baştanbaşa efkardır
Düşlerime yağan kardır
Boynu bükük bir diyardır
Yardır
Ağzı köpüren atlar üstüne yeminim vardır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
dilde sadeleşme çabalarını arapça farsça olanlar kalsın ecnebice olanlar gitsin şeklinde algılayan , sanırım türkçeyi değil de osmanlıcayı sadeleştirmeyi amaç edinmiş birey.genelde ingilizce ve rusça sözcüklere bulaşır. daha fransizca bir sözcüğe müdahale ettiğini görmedim. ama niye etsin ki lisan-ı osmani arabi,farsi ve frengi dillerinden müteşekkildir diyenlerden olsa gerek.