bugün

ingilizce konuşabildiğini sanan insandır. Bildiği 2-3 kelimeyle Türkçe ve ingilizceyi karıştırarak saçma cümleler oluşturan kişidir.
(bkz: in the tabela)
(bkz: yaa lı maa lı konuşanın ağzına ağzına vurma isteği)
-turkish airlines euroleague te bu haftanın görünümüne bakalım.
ntvspor spikerleri
http://youtu.be/qN81ZfNmbzk

herşeyi özetleyen video.
Yavaş yavaş türkçe öğrenmeye başlamış bir yabancı veya bi çift kelime konuşamadığı halde ingilizcenin kıçıyla başını yer değiştiren türk'te olabilir o insan
yeni ogrenmeye baslayanlarin 'selamin hello' seklinde yaptiklari espiri ile hic bisey bilmediklerini gostermesidir.
aslında dışarda gördüğünüz zaman ya da televizyonda acımasızca eleştiririz bu insanları ama ben hazırlık sınıfında farketmiştim ne yapsın o insanlar türkçesi aklına gelmiyor .fakat gel gör ki bir de şu insanlar vardır onlar dövülesidir (bkz: siz türkler ne diyorsunuz)
Ne doğru düzgün türkçe ne de doğru düzgün ingilizce konuşabilen insandır.
ok ben ararım seni bye bye'dır.

(bkz: türkçe turkish olmasın)
bir dil bir insan sözüne kanmayıp iki dil ile bir insan olamayandır.
gezi esnasında kaybolmuş sarışın güzel bir turist ilk gördüğü şahsa yaklaşarak sorar:

-do you speak english?
-yes, şakır şakır...
ingiliz, amerikalı ya da türk olmayan, yabancı bir ülkeden gelip her iki dili de yeni yeni öğrenmeye başlamış kişidir.
hoşlanılmayan kişi. zira, tamam anlarım 20 seneni orada geçirirsin, artık ingilizce ana dilin seviyesine ulaşmıştır, türkçe ile ingilizce düşünmek arasında gidip gelirken, beynindeki konuşma levhalarını, diline döktüğünde, ikisinin karışımı bir şeyler çıkar, hak verirsin.

ama böyle bir öğretmen var çalıştığım yerde. bir sene ingiltere de kalmış, sağol, teşekkür ederim, rica ederim, nasılsın, gibi günlük hayatta ve de yabancı dil öğretiminde ve de öğreniminde basit kurallara denk düşen şeylere verdiği karşılıklar hep ingilizce. tamam, hani aksanı filan da çok iyi, bildiğiniz ingiliz aksanı.

ama bir gün amerikan olan konuşma hocalarından birisiyle konuşurken, araya '''ıııı'' lar, '''eee'' ler girip, o aksan düşüp de, cümleler kısalınca, anladım nasıl ingilizce ye sahip olduğunu, direkt bildiğin hem kendinden soğuttu, hem de itici gelmeye başladı. neden, bırak öğretmenliğini filan, öyle tepkiler veriyorsan ingilizce, ya da konuşuyorum diyorsan, bir iki kelime ya da cümleden ibaret kalmayacak o iş.

velhasıl kelam öyledir işin aslı.
melezdir.
günün 10 saatinde ingilizce konuşmak zorunda kalırsa bir insan, ve bu zaman diliminin dışında türkçe konuşma imkanı olduğunda cümleleri toparlayamama durumudur.

halk onları sevmiyor! ama onlarda mutlu değiller aklınızda bulunsun. *.
bugün yaran bir olay çok iyi örneklendirir bu konuyu. siyahi arkadaşımın yanına türk öğrenci oturdu. yabancı da burası dolu arkadaşım gelecek dedi.

Türk: okay. gelince i will go.
yabancı: what?
türk: gelince, gelince i stand up.

koparıp gitmiştir. ama pek tatlıdır yarı ingilizce yarı türkçe konuşmak. yabancılara sempatik gözükürsünüz. eğer meramınızı anlatabilirseniz tabiki. hiç anlaşılmayan biri sempatik gelmeyecektir kimseye.
ingilizce sınavına çalışmış herhangi bir kişi olabilir.
bazen farkında olmadan bu şekilde konuşan insandır.

ingiltere'de doğup büyümüş billy bizim aileden kız alınca mecburen türkçe de öğrenmek zorunda kaldı. ama pek öğrenemedi... for example *;

-i am going to babalar.

-saat on'u five geçiyor... falan filan...

yazık lan adama.
fransız hali de vardır bunun (bkz: cansel elçin)
(bkz: reklamcı) 'dır o reklamcı.
hazırlık okuyan insandır kafa ingilizceden dolayı allak bullak olmuştur.
götü başı ayrı oynayan insan,özentiyi abartıya kaçıran insan,yabancı dilde konuşsa,türkçede konuşsa anlamsız kelimeler kuran hatta kuramayan insandır,ama lanet olsun ki oda söylendiği gibi iNSAN dır.....
hem türkçe hem de ingilizceyi katleden kişidir.
bildiğini gösterme çabasındadır.