bugün

kim bilir kimin feyki olan bir hamsisporlu.

sözlüğe taze gelmiş, fenerbahçe aleyhinde yazmaya başlamış hemen. halbuki ellerune taze aldular. bi otur soluklan kardeş.
Kimsenin feyki olmayan yazar. Fernerli kızların rüyası, fenerli gizli eşcinsellerin anüslerinde esen meltem rüzgarıyım.
Yarbay mısın kadınsız kalmış er misin aw ya. Evet.
Adana'dan demir gibi boru girmiş hamsi taraftarı. Uyy ahha.
Monaco'dan Fransa borusu yiyen hamsisporlu. Puhahaha
2 hafta önce fransız memesi kemiren yazar. Pembe uçlu ve iriydi. Tavsiye ederim.
2 hafta önce biz rennes deplasmanından 2-0'dan maçı çevirdik, adamlar üç buçuk attı 3. Golü yememek için kaleci topu vermedi, evlerinde rezil ettik. Ne anlatıyorsun sen hamsi. Git otur ötede ağla. Nasıl koyuyorlar ama. Uyy ahhaa.
Pendik'ten kadıköy'e döşenen metro hattının acısını arko krem ile dindiren yazar.
ne zaman bir kadına aşık olduğumu düşünsem aklıma ilk sigara içişim geliyor. ikisi de plansızdı, alışkanlıklarımdan vazgeçmek anlamına geliyordu, benim için zararlıydı, bunların hayatımda bir yeri olduğunu düşünmüyordum... ilk nefes de ilk öpücük gibi baş döndürücü, gevşetici ve mutlu edici üstelik. benziyorlardı ama sonra yavaşlamaya, mutsuzluğa ve ölmeye gidiyordu yol.

siktir edin bunu şimdi. amacım yazmak değil... hırsızlık yapmak ya da masum birini öldürmek daha meşru geliyor bu gece vakti. kısa bir süre önce en fazla birilerinin göt kılı olabileğimizi öğrendim. bir bardak çaya 20 lira verebilen, sinemada filmin başlamasını beklerken reklam izletilebilen insanlarız biz. bizim için isyan ya da umut ancak bir aldatmacadan ibarettir.

dediğim gibi yazmak artık yapabildiğim bir şey değil. uğruna yazabilecek çok şey bulamıyorum uzun zamandır. bulduğum nedenleri de berbat etmek, yerin dibine sokmak ya da değersizleştirmek gibi bir yeteneğim var, daha önce de bahsetmiştim. hal böyleyken yazmak kısır ve sıradanlaşıyor, en azından benim için. ben bir yazar değilim, özellikle de yazmak zorunda iken yazmayı hiç beceremem.

bir sabah erkenden bir kadın sesiyle uyandırılmayı özlemişim. bugün fark ettim... daha doğrusu bunun ne kadar önemli olduğunu onu da kaybedince anladım. kaybetmeyi kabullendiğimden beri böyle detaylara takılmamaya alışmıştım. ama dün geceki gidiş... tanrım... lanet bir beyin travması gibiydi. babanın kalp krizi geçirmesi kadar çaresiz bırakıyor üstelik. ve söyleyecek çok lafımın da olmadığını fark ettim. ne diyebilirdim ki? bunu atlatsak yarın yine güzel bir anda, özel bir konuşmanın ortasında tüm bu birikmiş detayları sömürecektim. kaybetmek kötü bir alışkanlık, kabullenmek ise iğrenç bir his. bunlara alıştıktan sonra da berbat bir adama dönüşüyorsun... dediğim gibi yazılacak bir şey de kalmadı zaten...
--spoiler--
kaybetmek kötü bir alışkanlık, kabullenmek ise iğrenç bir his. bunlara alıştıktan sonra da berbat bir adama dönüşüyorsun...
--spoiler--
görsel

görsel
"iki mükemmel insan asla birlikte olamaz. çünkü mükemmel kadın birinci seferde evet demez, mükemmel erkekse ikinci şansı vermez ."

1857 , cannes
"dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir bilir misin? yarim işler, yarim konuşmalar, yarim günahlar, yarim iyiliklerdir. sonuna kadar git be insan, avare et ve korkma! tanrı, baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir"
Özelden kim olduğu sorulan yazar.

Ben küçükken annenizin "sakın konuşma" dediği o yabancıyım.
Bu kafaya nasıl ulaştığım soruluyor özelden. Toz şeker çekiyorum burundan. iyi geliyor siz de deneyin.
görsel

belli ki çok görmüş, geçirmiş.
kargalar bokunu yemeden ütülü pantolonunun derdine düşüp sonrasında kazandığı para ile övünen insan ruh hastasıdır. senin hayatın o ütünün çizgisine fahişe olmuş olsun sen kartvizitindeki harflerle övün. sanırım derenin diğer tarafındayım ben. insanın kendisine edebileceği en büyük küfür bu... ötesi yok. gençken, daha doğrusu ütülü gömleklerin, dirsekleri aşınmış ceketlerin kölesi olmadan dünyayı değiştirmek için can atmak mı övülecek? hadi ama... karşınızdakiler sığır değil, bunu bile unutturuyor demek.

bir de bir keresinde çok ağlamıştım. neden ağladığım o an da şimdi de umurumda değil. yaşım da şimdikinden küçüktü. hatırladığım tek şey ağladığım ve dışarıda yağmurun falan yağmadığıydı. gördünüz ya ağlamamı ilginçleştirecek bir detay bile olmadan ağlamıştım. işin acısı dışarıdaki hava hoşuma gider miydi, karnım aç mıydı onları da hatırlamıyorum. ağlamam bile sıradan, çökmüş, çözülmüş, çözümlenmemiş... ondan sonra birileri çıkıp nasıl ağladığını betimleyip bununla övünecek ha? bu da bana göre değil. sığırlar için ensantaneler part2.

cino denen çikolatayı hiç sevmedim, hayatımda iz bıraktı diyebileceğim, beynimden kasıklarıma beni esir aldı diyebileceğim bir kadın da olmadı. insanın sıçacak bir klozet bulması güzel şey. geriye kalan şeyler ağlarkenki detaylar gibi. hatırlamaya, önemsemeye değecek şeyler değil bence. ara ara insanların bana küfür ettiğini, aşağılamaya çalıştığını fark ettim. kafamı diğer tarafa çevirecek kadar bile önemseyemedim onları. onlar sinirleri ile imtihan edilen zavallı organizmalardı. bu yüzden ağlayan birini görünce izlerim... eğer bir gün sorarsa ona çevresindeki detayları söyleyebilmek için belki. yağmur yağıyor muydu diye sorarsa evet derim. bu kadar da iyiyim.

sokakta kalmak aşık olmak gibiydi. etrafımdan geçen insanları bir süre sonra saymayı bırakmıştım. ikisi de kanımı iç organlarıma çekiyordu. kuşlara yem atan insanları sevemedim bir de cinoyu işte. en büyük göt oluşum ise "öyle ya da böyle yanındayım" diyen o kadına dairdi. öyle ya da böyle yanımda olması... 'öyle' yanımda olması güzel olurdu. diğer türlü sokakta yattığım o gece etrafımdan geçenler kadar yanımda olabilirdi. anlatamadım ona. büyük bir travma ha? bu da övünülecek bir şey değil... size söyledim, ben sapık, ruh hastası bir serseri olabilirim. olmadığım tek şey bir sığır...
pembe meme uçlarına ve ıslak vajinalara fısıldayan şahsına münhasır bir arkadaş.

kim özlerdi kadife tendeki terle mayalanmış orgazm kokusunu.
görsel

yüzbaşı volkan'ı aklıma getiren nick tir. sonra binbaşı olmuştu. yarbay olduğu seri varsa da ben bilmiyorum. türkiye gazetesi çocuk dergisinde yayınlanırdı.
"eğer narcissos, 'seni seviyorum' diyebilmiş olsaydı, echo bu kelimeleri tekrarlayabilirdi ve narcissos da sevildiğini hissedebilirdi. narsisisti tanımlayan şey de bu kelimeleri söyleyememesidir."

"alexander lowen"
Echo Hera tarafından konuşmaktan yoksun bırakılmıştı ve yalnızca duyduğu kelimelerin son hecelerini söyleyebiliyordu.
Hamsiyi 5lemişler.
bu arkadaş nerelidir tanıyan telefonunu bilen sosyal medyadan takip eden varsa arasın herif yazmıyor.

çok canım sıkıldı umarım iyidir.
ap.

çoğu yazar deprem haberiyle online oldu.
bu arkadaş olmadı.

e: arkadaş iyi haber aldım.
Bir arama kurtarma personeli olarak bölgedeydim. ilk hareket eden ekiplerden birindeydim istanbul'dan .Maraştaydım. rahatsızlandım , bugün geldim istanbul'a . Bu belanın da üstesinden geleceğiz.