uykusuz bi sınav arifesinde okula gitmek için beraberce dolmuşa binilir. seninle beraber aynı duraktan binen samimi olduğun bir kız arkadaşının yanına oturduğunu sanırsın. yüzüne bile bakmadan ayakkabılarına bakarak "hayırlı olsun yeni almışsın herhalde" dersin. ancak karşı taraftan gelen ses farklı birine aittir. aslında sesten çok verilen "bu taktikler bana sökmez, beni istiyorsan daha orjinal şeylerle bana yaklaşmalısın" şeklindeki cevap o anda karşındaki ilk kez gördüğün kızı bir anda 5-0 öne geçirir.
2 gün uykusuz kalarak tamamlanan işin akşamı eve dönülmüştür. tek hedef temiz bir düş ve sıcak yatak. ama acele ederken su bile zarar verir bünyeye. günün ağırlıgı ayaklara çökmüştür iki iyiden iyiye hissedilir. duştan çıkıldığında ayaklardan "slaps slaps" efekti gelmektedir. kısık ve düşünceli gözler ile düşünülür. hayır bu günün ayaklara çökmüş yorgunluğu olamaz!!! allahu ekber o da ne?
elimdeki araba anahtarı ve boş pet şişeyi ikisi de çöpmüşçesine çöpe atmak. Ama asıl aptallık bu değil. Aklıma gelmiş olmasına rağmen kendime yediremeyip 20 dakka boyunca ceplerime ve yerlere bakarak gideceğim yere geç kalmaktı. Keza 20 dakikanın sonunda pes ettim ve konteynırın içine şöle pis pis bakarak * elimi uzatıp aldım ve son salaklık olarak kokladım. son salaklığın dalgınlıkla ilgisi var mı bilmiyorum * .
-purplegoddess asansöre binmiş 3, kattan zemin kata inmek istemektedir. fakat asansörde tık yoktur. bırak zemin kata inmeyi yukarıda çıkmamaktadır. bir iki dakika kayıtsızca beklemiştir fakat asansörün ışığıda sönünce noluyo lan diye kendince bi konuşma başlatmıştır. o anda anlarki 0 yerine 3. kat butonuna basmıştır. bok yere beklemektedir inmeyi. *
-sonraa yine purplegoddess ve arkadaşı umuttepe kampüsünden izmite gidip gelen o balık istifi minübüslere zorla sıkışmayı başarmışlardır. arkadaşın telefonu deli gibi çalmaya başlar fakat bakmak o an için hiçte kolay değildir ( zira tek ayak üstünde gidilmekte ve dengenin sağlanması gerekmektedir ) zar zor telefonu bulup bakar ve bana dönüp - beni arıyosun der. sesli ve bayaa okkalı bi küfür sallanır ve izmitte gidip ilk otobüsle geri dönülüp telefon alınır ve yine o minibüs çilesi başlar. yazıktır vahtır.
-sonraaaa... tamam tamam başka sefere anlatırım. dalgınlık bol *
şahsımca fazlasıyla yaşadığım gereksiz ve zararını görebileceğiniz davranış şeklidir.
yorgun ve manasız sıkıntıların baş gösterdiği bir gecenin ardından yoğun bir toplantı masası. muhasebe müdürü sorar:
-hanfendi sizin x müşterinizin ödemesi henüz gelmedi ne zaman gelecek?
masanın diğer ucunda oturan yakışıklı müşteri temsilcisine kayıvermiştir akıl. hala dün akşamki buluşmanın hayali ve dalgınlığıyla,
- evet dün akşam cemle buluştuk .. yapacak ödemeyi *
ana cadde, trafiğin en akıcı, yayaların en yoğun kullandıkları caddenin ta kendisi. karşıdan karşıya geçmek üzere beklemede yayalar. o ara telefon çalar ve cevap verilir. telefondaki sesten doğan akıl kaybı ile yayaya yanan kırmızı ışık hiçe sayılır ve onlarca korna ve insanların " ne yapıyorsun kardeşim, ölmekmi istiyorsun?" bağrışlarının arasında telefonla konuşmaya devam edip kordonda yürür gibi yol almak. yapılası en tehlikeli ve sinir bozucu dalgınlık olsa gerek ...
faun, vapurda kız arkadaşa maymunluk yapmaktadır. anlattığı şeyi tiyatroya dönüştürmüş, sadece ağzı değil, elleri ve ayaklarıyla da anlatımını kuvvetlendirecek hareketler yapmaktadır. ve anlatılan olayın tepe noktasında illaki bir tekme savurmak şarttır. savrulur. ve fakat nereye? karşıdan gelen adamın poşetine... mahçubiyet yüze yansır ama kızın yanındasındır, alttan almak istemezsin. "pardon, istemeden oldu" dersin sertçe. adam senden anlayışlıdır. güler, "sorun yok" der. kız gülmeye başlar ve asla unutmaz o anı. nezzaman aklına gelse anlatır. bi yerden sonra sen de kayışı koparır, aptallığına gülersin.*
sinyal vermeyen eski ütülerde acaba ısınmış mıdır diye baktıktan sonra elinin yanması.
arabadan inince elinin kapı boşluğunda durduğunu farketmeden kapıyı elinin üstüne kapatmak.
başın öne eğik dalgın yürürken direğe çarpmak.
ders çalışmaya oturunca aslında masanın üstünde duran gözlüğü aramak.
okul kantininde kız kardeş ve arkadaşı ile otururken, kalkıp sözlüğe bakmaya gitmek.*geri gelirken, kız kardeşin masasını bir öndeki ile karıştırmak.*Masaya ellerini koyup oturanlara bakmadan, ellerindeki çayı görüp,"hani benim çayım ulan" diye bağırmak.*
o günü hayal meyal hatırlıyorum.. kafam güzeldi herhalde.ne yaptığımdan pek haberim yoktu. neyse lan konuya girelim.her zamanki gibi sözlükteydim.sol framede bi başlık gördüm ve hemen yazmaya karar verdim.
bkz. vermiştim. (bkz: van gölü canavarı) diye bir bkz. vermiştim.daha sonra iyi oylanan entrylerime baktım tanrının varlığının kanıtları artı oy almıştı. fakat ben o başlığa hiç bir entry girmemiştim nasıl olurdu?sonra bir baktım van gölü canavarını sol framede yazıcağım başlık yerine bir altta yer alan tanrının varlığının kanıtlarına yazmışım.o günden bugüne gülüyorum lan. ne alakası var tanrının varlığının kanıtları ile van gölü canavarı arasında? ama yine de silmedim isteyen bakabilir.bayağı da iyi oy almıştı yani.neyse bu da böyle bir anımdı.
"yaz yaz bitmez" diyecek kadar fazla dalgınlığı olan benim, en az 100* entry girmem gereken başlık.
An itibarı ile : yukardaki butonlara bakıp, "ulan istatistikleri kaldırmışlar" diyerek july4th'ye mesaj yazmaya başlarken mozilla firefox'un hata vermesi üzerine sinirden küplere binen ben, şirketteki diğer bilgisayara geçip deli olmuş,çıldırmış, sinirlenmiş bir şekilde sözlüğü açıp, özel mesajlar kısmına geçip "kardeşim istatistikler kısmını niye sildiniz butonlardan. bak sırayla yazıyorum rastgele-bir gün-fak!-istatist...****"...
Sizleri seviyorum july4th ve saz ekibi. ve uzaklaşır o bilgisayardan.(ben bir çay koyayım).*
Şirkete arkadaşlardan biri gelmiştir. ona çay getirmek için hemen mutfağa girilir, çay tabağı alınır, şeker üstüne konur, kaşıkta yanına koyulur ve çay doldurulmaya başlanır. Çay dolup taştıktan sonra, bardak aranmaya başlanır.
çay alınır, sigara yakılır, tam bu sırada tuvalete girme ihtiyacı gelmiştir.Tuvalet ihtiyacı uzun sürer biraz. ihtiyacı giderdikten sonra mutfağa girilir, çay alınır, sigara yakılır, tam masaya geçecekken müşteri dükkana girer ve USB bellek fiyatlarını öğrenmek ister. Konuşmaya başlanır, ne içersiniz diye sorulur, çay der müşteri, mutfağa girilir çay hazırlanır müşteriye getirilir. çay alınır, sigara yakılır, tam bu sırada müşterinin işi çıkar. Müşteri gittikten sonra biraz cama çıkıp dışarıya bakayım diye düşünülür, o sırada karşıdaki lider unlu mamüllerinden çıkan sıcacık poğaçalar göze ilişir, hemen gidip 2 tane en sıcağından alınır. Mutfağa girilir çay alınır, sigara yakılır, içinden bir ses "ulan durda şu sözlüğe bakıyım" der. Masaya oturulur ve çay yudumlanmaya başlanır.(tüüü sigaram bitmiş)
turkcell webmesaj'dan mesaj atılır fakat o sırada telsim hat takılıdır. neden cevap gelmedi diyerekten düşünülür. gecenin ilerleyen saatlerinde bir de bakılır ki telsim hat takılıdır. hat büyük bir el çabukluğuyla değiştirilir. turkcell hat takılır ve beklenir. bir süre sonra telefona bakılır ve o da nesi : 5 adet mesaj.
otobüste direği tutan bir el'e yumulup öpmek sonra pardon demek ve arkanızda duran ve şaşkınlıkla size bakan sevgiliye dönüp o senin elin değilmiydi? sen sanmıştım demek.
anahtarı kapı kilidine sokmak yerine kapı ziline sokup açmaya çaılşmak.
arkadaşınınızın kapısını kendi anahtarınızla açmaya çalışmak, açılmayan kapının önünde dakikalarca bekledikten sonra geri gelen bilincinizin zile basmanızı salık vermesi.
aylardır gidip geldiğiniz iş yerinizi bir sabah bulamayıp kaybolmak ve işe geç kalmak fakat durumu açıklayamamak.