bugün

rehberindeki insanların ad soyad şeklinde kayıtlı olması.
kocaman üçlü koltuğu evirip çevirip tamir ederken ulan bi el daha olsa dediğim yarım saat önce anladım yalnızlığı.
en kuvvetli olaraktan, galiba (bkz: kabir) de...
Bir yada birden çok derdin var. Dertleşmek istiyorsun ama yanında derdini dinleyecek kimse yok. işte o anlar.
Yolda yururken kucuk bir tasi sol tarafima dogru attim geri gelmedi.
Hastayken kendi kendine çorba yapıp daha sonra hastaneye gidip tek başına serum yeyip sonrasında düzenli bir şekilde ilaçlarını takip ediyorsan yalnızsındır. Annenin yanında o ilaçları içmek aklına bile gelmez mesela.
bazen anlamanın insanı titretecek kadar sinirini bozan anlardır.

lise döneminde, ailemden gizli sigara içtiğim bir binanın önü vardı. yakın bir zaman diliminde sarhoşken bu sokağa saptım. elimde de yeni yaktığım sigara vardı. sigarayı bu binanın karşısındaki kaldırıma oturarak içmeye karar verdim, ergenlik dönemimi, o dönem sigara içerken yaşadığım iç sıkıntıları yad edebilmek için. sonra bir şey farkettim, apartmana benim ismimi vermişler. o anın büyüselliğiyle bunu üstümü alındım tabii ki. apartmanın girişinde yazan kocaman ismime baktıkça ismin bana ait olup olmadığını kavramaya çalıştım. demek ismim böyle yazılıyordu, ne kadar ilginç. ismimi sayıklamaya başladım. ismim bana yabancı geliyordu. eve ismimi sayıklayarak döndüm, benliğim ile ismimin bütünleşmesini sağlamak için.

isimler bayrak gibidir demişti hemingway çanlar kimin için çalıyor kitabında. bayrak, bir temsil aracı olarak bayrak ve bir temsil aracı olarak isim. insanların kafasında ismimle imgeleniyorum. kafalarında benimle ilgili düşünceler akarken, ismimle bütünleşik gerçekleşiyor. ama ben, ismime yabancılaştım bir anda. insanlardan kendimi izole ettikçe, toplumda varolduğum görüntüm dışında olan soyut niteliğimi yani ismimi yoksaymıştı benliğim. artık insanların kafasında oluşturduğum benliğimden soyutlamayı başarmıştım kendimi belki de. artık kendi kafamın içindekilerden fazlası değildim sanki. o ana kadar çokça kendimi yalnız hissettiğim daha duygusal anlar yaşamıştım elbette. ama o ana kadar yalnızlığın yüzüme sinir bozucu ve şok edici bir şekilde çarptığını hissetmemiştim.
Annen baban seni zerre düşünmeden kendi keyfine göre davrandığında.

Insan diyor kendi ailem için bu kadar önemsizsem elalemden nasıl fedakarlık bekleyebilirim ki?
Sarılmaya ihtiyacın olup da sarılacak kimsen olmadığı an.
radyo şakası dinlenilen her an.
böyle birden ''şaka yaptırabilecek kimsem yok!'' diye şimşek çakıveriyor beyninizde.
annenizin yanıninizda olmadigini anladiginiz anda.
annen varsa yanlız değilsindir. derdin her zaman derdidir.
Telefonunu kaybedince "beni çaldırır mısın?" diyecek kimse bulamamak.
bu başlığa 6000.entry girmek

o andan bahsediyorum yani
bir kedi ördüm ev arkadaşim kedi sıkılmasin diye. evdeyken izliyorum ona vuruyor,arka ayak darbeleri atiyor, kovaliyor. hatta normalde bana sarilip uyuyan kedi simdi oyuncagiyla koltukta uyuyor. gozlerimin onunde birbirlerini seviyorlar.
daha çok yalnız kalmayı istediğim zamanlar,yaramı deşmeyi seviyorum.
yaramı da seviyorum.
şu an. kimsen yok lan. bildiğin yalnızım. olayı dramatize bile edemiyorum.
ciddi ciddi koltuga oturupta sanki yanimda birisi varmış gibi ona başımdan gecenleri anlatip akıl istemiştim. sonra ayaga kalkıp bak kardeş yanlış yapiyorsun diye kendime uzun bir nutuk cekmistim, sonra bide muhalefet olup terslemistim kendimi.
kendime kufur ederken ayiktim en son.

aslinda yalniz degilim de kimsenin verdiği akli sevmiyorum ve herşeyi herkese anlatamıyorum
Eve geldim. Kapının sesini duyan kedim koşarak üzerime atladı. Biraz sevdikten sonra yere bıraktım. Çantamı girişteki kalorifer peteğinin üzerine koydum. Kahve yapmak için mutfağa geçtim ve su ısıtıcısının düğmesine batım. Ardından koltuğa oturdum. Bilgisayarımı açtım ve e-devletten mezuniyet belgemin çıkıp çıkmadığını kontrol ettim. Evet, mezuniyet belgem çıkmıştı. Artık ben de bir mühendisim. Bir an mutlu oldum. Sonra bu mutluluğumu paylaşacak kimsem olmadığını farkettim. Aynı zamanda ne kadar yalnız olduğumu da.
kalbimin sıkıştığı an kimseye seslenememiştim O an işte yanlızlık.
pazar sabahları kahvaltı yapmaktansa tostla geçiştirmek.
Sigara içerken tütünün yanışının sesini duyabilmek bi de sırtın ulaşılmaz noktası kaşındığında kaşıyacak kimsenin olmaması kapı kirişlerine sürtünmen.
Soğan olsun mu ? Sorusuna bol soganli cevabini veriyosan yalnizsindir.
telefonu internet açık şekilde şarja bırakıp saatler sonra döndüğünde heyecanla telefona bakıp bildirim gelmediğini gördüğün o andır.
moraliniz bozuk bir şekilde eve gittiğinizde mızmızlanacak birinin olmadığını fark edip buzdolabının içindeki zerzevatla konuşmaya başladığınız an.
Sınıfın yarısının gittiği yere davet edilmemek.