bugün

birleşince yaşama sevincini körelten bi hal.
insanın vuslata dair umutlarını bitirmesede yıpratan durum.
hoş olmayan bir durum.
karşı tarafca anlamda en kifayetsiz iki meselenin bitmeyen sergüzeşti. yalnızlık anlaşılamamak tarafından gebe bırakılmak sonucu teşrif eder hayata. anlaşılamamak yalnızlığı getirmeden önce; kendisi ile ilgili tüm sorunları, karmaşıklıkları -hadi klişeden yardım alarak- empatiyi muradına erdirdiğinden şikayette haklıdır. lan bi yürü git be!

bunu einstein söylese anlarım, bunu shakespeare söylese kelimelerinin çağa uygunsuzluğundan mustaripliğine veririm, bunu van gogh söylese, bunu beethoven, mozart söylese anlarım-çığır açamamak derdi derim-bunu ergenlik dönemi ruhsal sancı ve sanrılarla dile getiren bir teenage söylese anlarım, bunu bir sarışın yetişkin söylese anlarım, da...sen söyleyince anlamam be birader.

senden, ancak beni anlaman sonrası seni anlamamı beklemeni isterim.
senden, seni anlamak için gössterdiğim çabayı takdir etmeni ve sonra anlamamı beklemeni beklerim.
senden, anlaşılamamak durumunda defaten kendini izahta yetersiz olduğunu düşünmeni beklerim.

karşı taraf adına söylenenleri kendin gerçekleştirebiliyorsan ve hala anlaşılamamaktan şikayetçi isen: -buraya baksın birileri, aramızda yüzyıla uyumsuz bir deha var ve yalnız.
Zaten biri diğerini doğurur, biri diğerinden bağımsız ve hür değildir; kendi başına olmaz, doğması imkânsızdır.

Nasıl acının kaynağında tecrübe ve üst üste gelen şanssızlık rol oynarsa, bizi çaresizliklere gark eylerse, Yalnızlıkta anlaşılamamaktan olmuştur, anlaşılamamak da zaten yalnızlıktan peydadır.

Lime lime edilen hisleri bir bütünde toplamak istediğimizde, oluşan anlaşılmamaktır. Ama hep unuturuz, hatayı da burada yaparız; insan olan bir parçada anlaşılmayandır, anlaşılmaz olandır. Bu da tek kalmamıza gebedir, yalnızlığı doğurandır. işte en çok da bunun için dağılırız, parçalarımızı toplayamaz, toplattıramayız!

Hep eksiğimiz bir şeyleri sorgularken ya da kıstaslandırırken, yanlış olan partnerleri, yanlış yerlere koymamızdır:

Sevmek ve nefret etmek,
Korkmak ve cesaret duymak,
ağlamak ve gülmek;
gece ve gündüz;
dişil ve eril...

Haydi zıtlıkları daha da yakınlaştıralım, birbirini tamamlayanları yazalım azıcıkta:

Aşık olmak ve sevmek,
Hırslı olmak ve başarmak,
Üzülmek ve ağlamak; diye uzar gider listeler, türetilir örnekler.

Demem o ki, anlamamız gerekir ki; hayatta her şeyin bir karşılığı varken, o karşılığı doğuran hislerdir birbirini tamamlayan ve hayatta her bir şeyin taban tabana zıttı varsa, o hayatın cidden bir kanunu, yaşamanın kodsal açılımı ve en güzel kuramsal açılımı yin yang'dir efendim.

ve bir şey daha; hayatta ve ona nispeten oldukça küçük olan hayatlarımızda olup biten iniş-çıkışları anlamak ve bu dahilde kendimize yaklaşmak istiyorsak ne olup bittiğini öğrenmeye dair; daha genel ve geniş açıdan bakıp, daha somut adımlar atmak en yek, yeğ olanıdır. Daha mutlu ve tatmin bireyler olmamız için, bu ilk olmasa da, önemli bir adım, altın bir kuraldır.