Acaba neden: daha güçlü yol bulamaman
Savaşmak için zaman denen kanlı zalimle?
Ve çürümemen neden; başka bir kutlu yoldan
Değil de yalnız benim kısır dizelerimle?
bazıları hiç delirmez
ben, bazen koltuğun arkasında
3-4 gün boyunca yattığım olur
orda bulurlar beni
melaikeymiş derler
sonra gırtlağımdan aşağı
şarap döküp
göğsümü ovarlar
yağ serperler üzerime
sonra kükreyerek kalkarım
atıp tutar, köpürürüm
onlara ve evrene küfreder
bahçeye kadar kovalarım
sonra kendimi çok iyi hisseder
tost ve yumurtanın başına otururum
bir şarkı mırıldanıp
aniden
pembe besili bir balina gibi
sevimli olurum
bazıları hiç delirmez
ne korkunç hayat sürüyorlardır
allah bilir.
Niye suçlayayım onu günlerimi doldurdu diye
Eziyetle, ya da ne diye öğretti diye son zamanlarda
En vahşice yolları cahil adamlara,
Ya da küçük sokakları fırlatıp attı diye üzerine büyüklerin,
Varmıydı hiç cesaretleri onların arzularına eşit?
Ne onu barışsever yapabilirdi bir akılla,
asaletin bir ateş kadar basitleştirdiği,
Güzellikle gerilmiş ok gibi, bir çeşit,
Tabiimidir bunun gibi bir çağda,
Yüksek ve yalnız ve bu kadar acımasız oluş?
Neden, ne yapabilirdi o, varlığı onu gerektirdiğine göre?
Başka bir Truva’mı vardı ona yakmak için?
Geri gelmeyecek Şeyler vardır, çeşitlidir-
Çocukluk – bazı Umut şekilleri – Ölmüş olanlar –
Ama Sevinçler – insanlar gibi – bazen Yolculuk yaparlar ya –
Yine de kalırlar –
Arkasından ağlamayız Yolcunun – ya da Denizcinin –
Hoştur rotaları –
Bize uzun uzun anlatacaklarını düşünürüz
Buraya döndüklerinde –
“Burası!” Tipik “Buralar” vardır –
Belirlenmiş Mevkiler –
Yerinde durmaz ki Ruh –
Dormaz O – kaç Kulaçta da olsa
Kendi Öz Yurdu –
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
yok, artık bir işe yaradığın yok.
tam otuz yıl zavallı
kanı çekilmiş bir ayak gibi
içinde yaşadım senin kara kundura,
ancak bir soluk, ancak bir hapşu.
babacığım, öldürmek zorundayım seni.
ben zaman bulamadan ölüverdin...
mermer gibi ağır, bir torba dolusu tanrı,
san fransisco ayıbalığı gibi kocamandı
bir ayak tırnağın, iğrenç anıt,
hele o çılgın atlantik sularındaki kafan
güzelim nasuet açıklarında mavi sulara
fasulye yeşili akıtırdı.
dua ederdim iyileşsin diye.
ach, du.
alman dilinde savaş, savaş, savaş
silindirinin yerle bir ettiği
o polonya kentinde.
herkes bilir bu kentin adını.
polonyalı dostum
bir iki düzine var diyor.
bu yüzden nereye ayak bastın,
kök saldın, hiç bilemem.
hiç konuşamadım ki seninle.
dilin yapıştı kaldı damağıma.
dikenli tellere takıldı kaldı.
ich, ich, ich,
güçlükle konuşurdum.
her alman'ı sen sanırdım.
hele o yüz kızartıcı dilin
bir lokomotif, ben bir yahudi gibi
çuf çuf alıp götüren lokomotif.
dachau'ya, auschwitz'e, belsen'e.
yahudi gibi konuşmaya başladım.
sanırım pekala bir yahudi olabilirim.
tyrol'ün karları, viyana'nın temiz birası
o kadar saf ya da gerçek değildir.
çingene ninelerim ve acayip talihim
ve fal kağıtlarımla, fal kâğıtlarımla
pekala ben de birazcık yahudi olabilirim.
hep korktum senden,
luftwaffe'nden, lafı ağzında gevelemeden.
ve o düzgün bıyığından
hele masmavi ari gözlerinden.
hey tankçı, tankçı, ah sen-
tanrı değil, bir gamalı haçsın
öyle karasın ki hiç bir gökyüzüne geçit vermezsin.
her kadının gönlünde bir faşist yatar,
suratına yer tekmeyi, hayvan
senin gibi hayvan, hayvandır kalbi.
bendeki resminde
karatahtanın önünde duruyorsun baba,
ayağın yerine çenen ikiye ayrık
ama daha az şeytan sayılmazsın bu yüzden,
yoo, küçük kan kırmızı yüreğimi
isırıp ikiye ayıran adam sensin.
daha on yaşındaydım seni gömdüklerinde.
yirmimde ölmek istedim
sana dönmek, sana dönmek istedim.
kemiklerim bile becerir sandım.
ama çıkardılar beni torbadan,
tutkalladılar, yapıştırdılar yeni baştan
o zaman anladım ne yapmam gerektiğini.
bir örneğini yaptım senin,
meinkampf bakışlı, işkence askısı,
burgu düşkünü karalar giymiş herif.
sonra, evet dedim, evet, evet.
işte böyle babacığım, sonunda işim bitti.
kara telefon kökünden kesildi,
kımıl kımıl sesler geçmez artık.
bir değil iki adam birden öldürdüm-
bana sen olduğunu söylen
ve bir yıl, doğrusunu bilmek istersen,
tam yedi yıl kanımı emen vampiri.
babacığım, sırtüstü uzanabilirsin şimdi.
bir kazık saplı şişko kara kalbinde
hatta köylüler bile sevmediler seni
üstünde dans edip tepiniyorlar şimdi.
sen olduğunu hep biliyorlardı.
baba, babacığım, alçak herif, seninle işim bitti.
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
insanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
-tabiki orijinali çok daha iyidir ama en önemlisi anlamı tabii.
sen, hergün köşe başlarında
yırtık urbanla kirli ellerinle
avuç açan, sefil insan.
inan yok farkımız birbirimizden.
sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
ötekinden isteyeceksin.
ama ben, tüm yaşamım boyunca
tek bir kez dilendim,
bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
öylesine boş öylesine açık kaldıki elim,
yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
Ekmegi al benden istersen
havayi al, ama
alma benden gülüsünü.
Alip götürme gülü,
kopardigin ok cicegini,
sevincinde ansizin
öne atilan suyu,
sende dogan apansiz
dalgasini gümüsün.
Savasimim uzun-zor, dönerim
gözler yorgun
kimileyin görmüsken
degismeyen topragi,
ama gülüsün girisken
yükselir gökyüzune kosturarak pesimden
ve acar bana tüm
kapilarini yasamin.
Sevgilim, en karanlik
saatte aciverir
gülüsün ve eger ansizin
görürsen ki saciliyor kanim
sokagin taslarina,
gülüver, cünkü gülüsün
denk gelir ellerime
bir kilic gibi yalin.
Denizle birlikte güzün
gülüsün yükseltmeli
köpüklü caglayani
ve baharin sevgili,
gülüsünü ararim
bekledigimce o cicegi,
mavi cicegi, gülü
yankiyan memleketimin.
Gül gecede,
gündüz de ayda,
gül carpik
sokaklarinda adanin,
gül sana sevdali
bu kaba saba oglanda,
ama ben actigimda
gözlerimi ve kapadigimda onlari,
ayaklarim alip götürdügünde beni,
dönüp getirdiginde beni ayaklarim,
esirge benden ekmegi, havayi,
isigi, bahari,
ama gülüsünu asla
ölürüm cünkü.
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
Seni unutmak gerekiyordu...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
iskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi
benim olursan
Seni seviyordum, seni istiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler yıldızsızdı
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
Bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi
işte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin?
Avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim ona,
kederlenme
artık.
sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel,
ama ben
ağlamam,
ya siz?
ameri̇ka
amerika sana her şeyimi verdim,şimdi bir hiçim ben.
amerika, iki dolar yirmi yedi sent 17 ocak 1956.
kendi kafama bile dayanamıyorum.
amerika, ne zaman bitireceğiz insanlarla savaşı?
al da kıçına sok atom bombanı.
keyfim yerinde değil, sıkma canımı.
kafam düzelmeden yazmıyacağım şiirimi.
amerika ne zaman melekleşeceksin?
ne zaman soyunacaksın çırılçıplak?
ne zaman bakacaksın kendine mezarlıktan?
ne zaman yaraşır olacaksın milyonlarca troçkistine?
amerika neden gözyaşı dolu kitaplıkların?
amerika yumurtalarını hindistan'a ne zaman yollayacaksın?
amerika bu senin çılgın isteklerinden artık bıktım.
ne zaman süpermarkete gidip gerekeni alabileceğim
güzel gözlerimin hatırı için?
amerika ne de olsa bir sen varsın, bir de ben kusursuz
olan, öteki dünya değil.
şu makinaların da sıkıyor artık beni
bana ermiş olma isteğini sen verdin.
bir başka yolu olmalı bu tartışmayı sona erdirmenin.
burroughs tanca'da şimdi, döneceğini de sanmıyorum, korkunç
bir şey bu.
sen de korkunçlaşıyor musun, yoksa bir eşek şakası mı bu?
konuya gelmeye çalışıyorum.
saplantılarımdan vazgeçmeyi reddediyorum.
amerika itip kakma öyle, ben ne yaptığımı biliyorum.
amerika erikler çiçek döküyor.
aylardır gazetelere bakmadım, her gün birileri yargılanıyor
insan öldürmekten.
amerika wobbly'leri düşündükçe duygulanıyorum.
amerika küçükken komünisttim ben, pişman da değilim.
şimdi her fırsatta marihuana içiyorum.
günlerce evde oturup kenefteki gülleri seyrediyorum.
ne zaman çin mahallesine gitsem sarhoş olup kimseyle
düzüşemiyorum.
sen beni asıl marx okurken görecektin.
hiçbir şeyim olmadığını söylüyor ruh doktorum.
rabbin duasını okumayacağım.
mistik hayaller görüyor, kozmik ürpermeler geçiriyorum.
amerika sana daha söylemedim max amca'ya yaptıklarını
rusya'dan geldikten sonra.
sana sesleniyorum amerika.
duygusal hayatını time dergisinin yönetmesine
göz yumacak mısın?
şu time dergisine de çok bozuluyorum.
her hafta düzenli okuyorum.
kapağı hep bana bakıyor köşedeki şekercinin önünden
gizlice geçerken.
berkeley halk kitaplığının bodrum katında okuyorum time'ı
durmadan sorumluluktan söz ediyor bana. i̇ş adamları ciddi.
film yapımcıları ciddi. herkes ciddi benden başka.
birden anlıyorum ki ben amerikayım.
gene kendi kendimle konuşmaktayım.
asya ayaklanıyor bana karşı.
bir çinlinin bile şansı yok bende.
yeniden düşünsem iyi olacak ulusal kaynaklarımı.
i̇ki plaka marihuana, milyonlarca cinsellik organı, asatte
1400 mil hızla giden basılamıyacak bir özel edebiyat ve
yirmi beş bin akıl hastanesi ulusal kaynaklarım.
zındanlarımı, beş yüz güneş ışığı altında saksılarda
yaşıyan milyonlarca hakkı yenmiş insanı hesaba katmı-
yorum.
fransa'daki genelevleri kapattım, şimdi sıra tanca'dakilerde.
katolik olmasına katoliğim ya, gene de cumhurbaşkanı olmak
bütün tutkum.
amerika senin bu budala havanda nasıl kutsal bir övgü yazarım?
ben de henry ford gibi işi bırakmıyacağım benim dörtlükler de
onun çıkardığı otomobiller kadar kişisel, hem de
daha özgün çünkü her biri değişik cinsiyetten.
amerika sana tanesi 2500 dolara dörtlüklerimi satacağım,
verdiğin her eski dörtlüğü de 500 dolar eksiğine
alacağım.
amerika tom mooney'i serbest bırak.
amerika i̇spanyol cumhuriyetçilerini kurtar
amerika sacco vanzetti ölmemeli
amerika scottsboro çocuklarıyım ben.
amerika ben yedi yaşındayken komünist hücre toplantılarına
götürürdü beni anam bir bilete bir avuç dolusu leblebi
satarlardı bize bir bilet beş sent konuşmalar parasızdı
herkes melek gibiydi duyguluydu işçilere karşı her şey
o kadar içtendi ki bilemezsin partinin 1935'te ne kadar
iyi bir şey olduğunu scott nearing sapına kadar erkek
heybetli bir ihtiyardı bloor ana ağlatmıştı beni bir
kez de israel amter'i görmüştüm orda yakından. herhalde
herkes birer casustu.
amerika gerçekten savaşa girmek istemiyorsun biliyorum.
amerika o kötü ruslar savaşı isteyen.
o ruslar o ruslar sonra o çinliler. evet o ruslar.
çiğ çiğ yutmak istiyor bizi rusya. rusya iktidar delisi.
otomobillerimizi almak istiyor garajlarımızdan.
şikago'yu ele geçirmek istiyor. bir kızıl reader's digest
istiyor rusya. sibirya'ya götürmek istiyor otomobil
fabrikalarımızı. o koca bürokrasi işletsin istiyor
benzin istasyonlarımızı.
i̇yi bir şey değil bu. of. var rusya öğretmek kızılderililere
okumak. var istemek koca koca zenciler. yaa. var bizi
çalıştırmak günde on altı saat. i̇mdat.
amerika bu işin şakası yok.
amerikan televizyonu seyretmekten edindim bu izlenimleri.
amerika doğru mu bütün bunlar?
en iyisi hemen kolları sıvamak.
doğrusu ne askere gitmek istiyorum, nede fabrikada tornacı
olmak, hem gözlerim iyi görmüyor, hem de ruh hastasıyım
üstelik.
amerika o biçim bir omuz da ben veriyorum şu dönen çarka.
allen ginsberg
tek geçerim dostlar.
Yeni bir ülke bulamazsın, arama;
bulamayacaksın başka denizler de;
nereye gitsen bu kent ardından gelecek senin,
aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,
aynı hep aynı mahallede yaşlanacaksın,
aynı hep aynı evlerde ağaracak saçların
ve dönüp bu kente geleceksin sonunda;
yanılma sakın, bir başka şey umma,
seni bekleyen bir gemi yok, bir çıkar yolun yok...
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte
öyle kıydın demektir ona, bütün yeryüzünde."
adam fısıldadı: ''tanrım konuş benimle''.
ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
ama adam duymadı.
sonra adam bağırdı:
''tanrım konuş benimle''.
ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
ama adam dinlemedi onu.
adam etrafına bakındı ve,
''tanrım seni görmeme izin ver'' dedi.
ve bir yıldız parladi gökyüzünde.
ama adam farkına varmadı.
ve yüksek sesle haykırdı:
''tanrım bana bir mucize göster''.
ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
ama adam bunu bilemedi.
sonra çaresizlik içinde sızlandı:
''dokun bana tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur!''
bir kelebek kondu adamın omzuna.
ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...