yabancı şairlerin yazdığı en güzel şiirler

entry56 galeri0
    26.
  1. DÖRT AŞK ŞARKISI Bertolt Brech
    1.
    Senden ayrıldığımda
    O güzel günün sonunda
    Açılınca gözlerim
    Ne çok sevinçli insan varmış dedim.

    işte o akşamdan sonra
    Sen bilirsin ya
    Daha güzel dudaklarım
    Çekirge gibi çevik bacaklarım

    Ben böyle olalı beri
    Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
    Daha bir güzel suyun serinliği
    Başımdan aşağı boşaltınca
    2.
    Beni sevindirdiğinde
    Bazen düşünürüm:
    Şimdi ölüversem
    Mutlu kalırım
    Sonsuza kadar.

    Sonra yaşlanıp
    Beni düşündüğünde
    Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
    Bir sevdiceğin olur
    Henüz gencecik.
    3.
    Küçücük dalda yedi gül
    Altısını rüzgar alır
    Ama biri kalır
    Bulayım diye onu

    Yedi kez çağıracağım seni
    Altısında gelme
    Ama söz ve yedincisine
    Tek sözümle gel.
    4.
    Bir dal verdi bana sevgili
    Üzerinde sarı yapraklarda

    Yıl dediğin geçer gider
    Aşk ise hep yeni başlar.
    3 ...
  2. 27.
  3. 28.
  4. Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
    Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
    Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
    Demirleyemez miyiz?

    Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
    Seyrine doymadığı o canım su yanında
    Bir gün onu üstünde gördüğüm şu taşa, bak
    Oturdum tek başıma!

    Altında bu kayanın yine böyle inlerdin;
    Gene böyle çarpardı dalgaların bu yara,
    Ve böyle serpilirdi rüzgarla köpüklerin
    O güzel ayaklara.

    Ey göl, hatırında mı? bir gece sükut derin,
    Çıt yoktu su üstünde, gök altında uzakta,
    Suları usul usul yaran kürekçilerin
    Gürültüsünden başka.

    Birden şu yeryüzünün bilmediği bir nefes
    Büyülenmiş sahilin yankısı ile inledi.
    Sular kulak kesildi, o hayran olduğum ses
    Şu sözleri söyledi:

    Zaman, dur artık geçme, bahtiyar saatler siz,
    Akmaz olunuz artık!
    En güzel günümüzün tadalım o süreksiz
    Hazlarını azıcık!

    Ne kadar talihsizler size yalvarır her gün,
    Hep onlar için akın;
    Günleriile birlikte dertlerini götürün,
    Mesutları bırakın.

    Nafile, isteyişim geçen saniyeleri;
    Akıp gidiyor zaman;
    Geceye: "daha yavaş" deyişim boş; tan yeri
    Ağaracak birazdan.

    Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin
    Kadrini bilmeliyiz!
    insan için liman yok; sahil yok zaman için,
    O geçer, biz göçeriz.

    Kıskanç zaman, kabil mi sevginin kucak kucak
    Bize zevki sunduğu sarhoş edici anlar,
    Kabil mi uzaklara uçup gitsin çabucak
    Matem günleri kadar?

    Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda?
    Nasıl olur her şey büsbütün silinerek?
    Demek vefasız zaman o demleri bir daha
    Geri getirmeyecek?

    Loş uçurumlar: mazi, boşluklar, sonrasızlık,
    Acaba neylersiniz yuttuğunuz günleri?
    Alıp götürdüğünüz derin hazları artık
    Vermez misiniz geri?

    Ey göl! dilsiz kayalar! mağaralar! kuytu orman!
    Siz ki zaman esirger, tazeler havasını,
    Ne olur, ey tabiat, o günleri saklasan
    Bari hatırasını!

    Sakin demlerde olsun, deli rüzgarda olsun,
    Güzel göl, etrafını süsleyen oyalarda,
    O kapkara çamlarda, sularına upuzun
    Dökülen kayalarda!

    ister meltemlerinde, bir ürperişle esen,
    Seslerde, ister uzak ister yakın olsun,
    Yahut gümüş pullarla sular üstünde yüzen
    Ay ışığında olsun!

    Kuduran fırtınalar, sazlar bize dert yanan,
    Meltemini dolduran kokular, hep beraber,
    Ne varsa işitilen, görülen ve koklanan,
    Desin ki: "Seviştiler!"

    (bkz: Alphonse De lamartine)
    2 ...
  5. 29.
  6. bekle

    bekle beni, döneceğim ben.
    çok çok, bıkmadan bekle!
    sarı yağmurların
    hüznü basınca,
    kar kasıp kavururken,
    kızgın sıcaklarda.. bekle.
    başkaları dünden unutulmuşken,
    beklenmedikleri zaman bekle.
    uzak yerlerden mektuplar kesilince
    bekle beni.
    birlikte bekleyenlerin beklemekten
    usandığına bakma, bekle.
    bekle beni, döneceğim.
    unutmak zamanı geldiğini
    ezbere bilenleri
    hayırla anma!
    varsın oğlum, annem
    hayatta olmadığıma inansın,
    dostlarım beklemekten usansın,
    ocak başında toplanıp
    acı şarapla
    yadetsinler beni
    sen bekle, onlarla birlikte
    içmekte acele etme.
    bekle beni; döneceğim,
    bütün ölümleri çatlatmak için döneceğim!
    'şansın varmış..' desinler.
    beklemedikleri için,
    beni bekleyerek
    düşman ateşinden
    nasıl koruduğunu anlayamazlar.
    sağ kalışımın sırrını yalnız
    senle ben bileceğiz..
    bütün sır.. senin
    başkalarının bilmediği gibi beklemeyi bilmende.

    (çev.: n.yalaza taluy)

    konstantin simonov
    3 ...
  7. 30.
  8. en iyisi

    dağ tepesinde bir çam olamazsan,
    vadide bir çalı ol.
    fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

    çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver.
    bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol.
    fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

    hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
    dünyada hepimiz için bir şey var.
    yapılacak büyük işler, küçük işler var.
    yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.

    cadde olamazsan patika ol.
    güneş olamazsan yıldız ol.
    kazanmak yahut kaybetmek ölçü ile değildir.
    sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.

    douglas malloc
    4 ...
  9. 31.
  10. Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;
    Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;
    Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,
    içimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini.
    Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,
    Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,
    Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;
    Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda;
    Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,
    'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim;
    Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,
    Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim.
    Aşk bir bebek olduğuna göre,
    hayır, bunu diyemem,
    Büyümesini sürdüren şeyi,
    büyümüş gibi göremem.

    William Shakespeare
    * *
    0 ...
  11. 32.
  12. 33.
  13. adam fısıldadı: ''tanrım konuş benimle''.
    ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
    ama adam duymadı.
    sonra adam bağırdı:
    ''tanrım konuş benimle''.
    ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
    ama adam dinlemedi onu.
    adam etrafına bakındı ve,
    ''tanrım seni görmeme izin ver'' dedi.
    ve bir yıldız parladi gökyüzünde.
    ama adam farkına varmadı.
    ve yüksek sesle haykırdı:
    ''tanrım bana bir mucize göster''.
    ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
    ama adam bunu bilemedi.
    sonra çaresizlik içinde sızlandı:
    ''dokun bana tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur!''
    bir kelebek kondu adamın omzuna.
    ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...

    halil cibran
    5 ...
  14. 34.
  15. Yeni bir ülke bulamazsın, arama;
    bulamayacaksın başka denizler de;
    nereye gitsen bu kent ardından gelecek senin,
    aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,
    aynı hep aynı mahallede yaşlanacaksın,
    aynı hep aynı evlerde ağaracak saçların
    ve dönüp bu kente geleceksin sonunda;
    yanılma sakın, bir başka şey umma,
    seni bekleyen bir gemi yok, bir çıkar yolun yok...
    Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte
    öyle kıydın demektir ona, bütün yeryüzünde."

    Konstantin Kavafis kent
    0 ...
  16. 35.
  17. ameri̇ka
    amerika sana her şeyimi verdim,şimdi bir hiçim ben.
    amerika, iki dolar yirmi yedi sent 17 ocak 1956.
    kendi kafama bile dayanamıyorum.
    amerika, ne zaman bitireceğiz insanlarla savaşı?
    al da kıçına sok atom bombanı.
    keyfim yerinde değil, sıkma canımı.
    kafam düzelmeden yazmıyacağım şiirimi.
    amerika ne zaman melekleşeceksin?
    ne zaman soyunacaksın çırılçıplak?
    ne zaman bakacaksın kendine mezarlıktan?
    ne zaman yaraşır olacaksın milyonlarca troçkistine?
    amerika neden gözyaşı dolu kitaplıkların?
    amerika yumurtalarını hindistan'a ne zaman yollayacaksın?
    amerika bu senin çılgın isteklerinden artık bıktım.
    ne zaman süpermarkete gidip gerekeni alabileceğim
    güzel gözlerimin hatırı için?
    amerika ne de olsa bir sen varsın, bir de ben kusursuz
    olan, öteki dünya değil.
    şu makinaların da sıkıyor artık beni
    bana ermiş olma isteğini sen verdin.
    bir başka yolu olmalı bu tartışmayı sona erdirmenin.
    burroughs tanca'da şimdi, döneceğini de sanmıyorum, korkunç
    bir şey bu.
    sen de korkunçlaşıyor musun, yoksa bir eşek şakası mı bu?
    konuya gelmeye çalışıyorum.
    saplantılarımdan vazgeçmeyi reddediyorum.
    amerika itip kakma öyle, ben ne yaptığımı biliyorum.
    amerika erikler çiçek döküyor.
    aylardır gazetelere bakmadım, her gün birileri yargılanıyor
    insan öldürmekten.
    amerika wobbly'leri düşündükçe duygulanıyorum.
    amerika küçükken komünisttim ben, pişman da değilim.
    şimdi her fırsatta marihuana içiyorum.
    günlerce evde oturup kenefteki gülleri seyrediyorum.
    ne zaman çin mahallesine gitsem sarhoş olup kimseyle
    düzüşemiyorum.
    sen beni asıl marx okurken görecektin.
    hiçbir şeyim olmadığını söylüyor ruh doktorum.
    rabbin duasını okumayacağım.
    mistik hayaller görüyor, kozmik ürpermeler geçiriyorum.
    amerika sana daha söylemedim max amca'ya yaptıklarını
    rusya'dan geldikten sonra.

    sana sesleniyorum amerika.
    duygusal hayatını time dergisinin yönetmesine
    göz yumacak mısın?
    şu time dergisine de çok bozuluyorum.
    her hafta düzenli okuyorum.
    kapağı hep bana bakıyor köşedeki şekercinin önünden
    gizlice geçerken.
    berkeley halk kitaplığının bodrum katında okuyorum time'ı
    durmadan sorumluluktan söz ediyor bana. i̇ş adamları ciddi.
    film yapımcıları ciddi. herkes ciddi benden başka.
    birden anlıyorum ki ben amerikayım.
    gene kendi kendimle konuşmaktayım.

    asya ayaklanıyor bana karşı.
    bir çinlinin bile şansı yok bende.
    yeniden düşünsem iyi olacak ulusal kaynaklarımı.
    i̇ki plaka marihuana, milyonlarca cinsellik organı, asatte
    1400 mil hızla giden basılamıyacak bir özel edebiyat ve
    yirmi beş bin akıl hastanesi ulusal kaynaklarım.
    zındanlarımı, beş yüz güneş ışığı altında saksılarda
    yaşıyan milyonlarca hakkı yenmiş insanı hesaba katmı-
    yorum.
    fransa'daki genelevleri kapattım, şimdi sıra tanca'dakilerde.
    katolik olmasına katoliğim ya, gene de cumhurbaşkanı olmak
    bütün tutkum.

    amerika senin bu budala havanda nasıl kutsal bir övgü yazarım?
    ben de henry ford gibi işi bırakmıyacağım benim dörtlükler de
    onun çıkardığı otomobiller kadar kişisel, hem de
    daha özgün çünkü her biri değişik cinsiyetten.
    amerika sana tanesi 2500 dolara dörtlüklerimi satacağım,
    verdiğin her eski dörtlüğü de 500 dolar eksiğine
    alacağım.
    amerika tom mooney'i serbest bırak.
    amerika i̇spanyol cumhuriyetçilerini kurtar
    amerika sacco vanzetti ölmemeli
    amerika scottsboro çocuklarıyım ben.
    amerika ben yedi yaşındayken komünist hücre toplantılarına
    götürürdü beni anam bir bilete bir avuç dolusu leblebi
    satarlardı bize bir bilet beş sent konuşmalar parasızdı
    herkes melek gibiydi duyguluydu işçilere karşı her şey
    o kadar içtendi ki bilemezsin partinin 1935'te ne kadar
    iyi bir şey olduğunu scott nearing sapına kadar erkek
    heybetli bir ihtiyardı bloor ana ağlatmıştı beni bir
    kez de israel amter'i görmüştüm orda yakından. herhalde
    herkes birer casustu.
    amerika gerçekten savaşa girmek istemiyorsun biliyorum.
    amerika o kötü ruslar savaşı isteyen.
    o ruslar o ruslar sonra o çinliler. evet o ruslar.
    çiğ çiğ yutmak istiyor bizi rusya. rusya iktidar delisi.
    otomobillerimizi almak istiyor garajlarımızdan.
    şikago'yu ele geçirmek istiyor. bir kızıl reader's digest
    istiyor rusya. sibirya'ya götürmek istiyor otomobil
    fabrikalarımızı. o koca bürokrasi işletsin istiyor
    benzin istasyonlarımızı.
    i̇yi bir şey değil bu. of. var rusya öğretmek kızılderililere
    okumak. var istemek koca koca zenciler. yaa. var bizi
    çalıştırmak günde on altı saat. i̇mdat.
    amerika bu işin şakası yok.
    amerikan televizyonu seyretmekten edindim bu izlenimleri.
    amerika doğru mu bütün bunlar?
    en iyisi hemen kolları sıvamak.
    doğrusu ne askere gitmek istiyorum, nede fabrikada tornacı
    olmak, hem gözlerim iyi görmüyor, hem de ruh hastasıyım
    üstelik.
    amerika o biçim bir omuz da ben veriyorum şu dönen çarka.
    allen ginsberg
    tek geçerim dostlar.
    0 ...
  18. 36.
  19. 37.
  20. 38.
  21. mavi kuş

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama ben ondan güçlüyüm, kal,
    diyorum ona, kimsenin
    seni görmesine izin veremem.

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama viski döküyorum üstüne
    sigara dumanına
    boğuyorum,
    fahişeler, barmenler ve
    bakkal çırakları hiçbir zaman
    bilmiyorlar onun orada
    olduğunu.

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama ben ondan güçlüyüm,
    yat lan aşağı, diyorum ona,
    ocağıma incir dikmek mi
    niyetin?
    Avrupa'daki kitap
    satışlarını sabote etmek mi?

    bir mavi kuş var yüreğimde
    çıkmaya can atan
    ama zekiyim, sadece
    geceleri izin veriyorum çıkmasına,
    herkes yattıktan sonra.
    orada olduğunu biliyorum, derim ona,
    kederlenme
    artık.

    sonra yerine koyarım yine
    ama hafifçe öter
    tamamen ölmesine de izin
    vermiyorum
    ve birlikte uyuyoruz
    gizli antlaşmamızla
    ve insanı ağlatacak kadar
    güzel,
    ama ben
    ağlamam,
    ya siz?

    charles bukowski
    0 ...
  22. 39.
  23. Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Yalan söyledim
    yırtık blucinli tayfalara
    Seni sevmediğimi söyledim.
    Oysa rıhtımlar
    en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
    Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
    Hastaydım
    kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
    Seni unutmak gerekiyordu...

    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    iskele fenerlerinin altında oturup
    seni bekledim sevgilim
    Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
    Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
    Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
    Sana tapacağım yalan değildi
    benim olursan
    Seni seviyordum, seni istiyordum...
    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
    seni unutmak için içtim...
    Senin sokağında geceler yıldızsızdı
    senin sokağında gece yağmur yağıyordu
    Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
    Bana sevmek yaramıyordu,
    ben sevilemiyordum...
    Bahamalı martılar beni çağırdı
    bir ikinci bahar gecesi.
    Sana bırakacağım bu kentin
    üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
    Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
    ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
    Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
    üçüncüsü bana git dediğin yerdi
    işte bu mısraları orda karalıyorum;
    işte demir aldı şilebimiz
    Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...

    Yazar : (bkz: edgar allan poe)
    3 ...
  24. 40.
  25. gülüşün

    Ekmegi al benden istersen
    havayi al, ama
    alma benden gülüsünü.

    Alip götürme gülü,
    kopardigin ok cicegini,
    sevincinde ansizin
    öne atilan suyu,
    sende dogan apansiz
    dalgasini gümüsün.

    Savasimim uzun-zor, dönerim
    gözler yorgun
    kimileyin görmüsken
    degismeyen topragi,
    ama gülüsün girisken
    yükselir gökyüzune kosturarak pesimden
    ve acar bana tüm
    kapilarini yasamin.

    Sevgilim, en karanlik
    saatte aciverir
    gülüsün ve eger ansizin
    görürsen ki saciliyor kanim
    sokagin taslarina,
    gülüver, cünkü gülüsün
    denk gelir ellerime
    bir kilic gibi yalin.

    Denizle birlikte güzün
    gülüsün yükseltmeli
    köpüklü caglayani
    ve baharin sevgili,
    gülüsünü ararim
    bekledigimce o cicegi,
    mavi cicegi, gülü
    yankiyan memleketimin.

    Gül gecede,
    gündüz de ayda,
    gül carpik
    sokaklarinda adanin,
    gül sana sevdali
    bu kaba saba oglanda,
    ama ben actigimda
    gözlerimi ve kapadigimda onlari,
    ayaklarim alip götürdügünde beni,
    dönüp getirdiginde beni ayaklarim,
    esirge benden ekmegi, havayi,
    isigi, bahari,
    ama gülüsünu asla
    ölürüm cünkü.

    yazar: (bkz: pablo neruda)
    0 ...
  26. 41.
  27. dilenci

    sen, hergün köşe başlarında
    yırtık urbanla kirli ellerinle
    avuç açan, sefil insan.

    inan yok farkımız birbirimizden.
    sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
    beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
    ötekinden isteyeceksin.

    ama ben, tüm yaşamım boyunca
    tek bir kez dilendim,
    bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
    öylesine boş öylesine açık kaldıki elim,
    yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.

    (bkz: victor hugo)
    1 ...
  28. 42.
  29. ray malifalitiko
    lay şalimalitiko
    hoy loy loy loy
    lay lay lay lay
    ma me me me
    se me me me
    loy loy loy loy

    Mexico City'li Malifalitiko Kasım.
    0 ...
  30. 43.
  31. çoğu bir boka benzemeyen şiirlerdir.

    duygulanamıyorum arkadaş ben bu yabancı şiirleri okuyunca.
    1 ...
  32. 44.
  33. Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
    Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
    Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
    Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
    Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
    Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
    Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
    Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
    Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
    Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
    Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
    Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
    insanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
    Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.

    -tabiki orijinali çok daha iyidir ama en önemlisi anlamı tabii.
    0 ...
  34. 45.
  35. yok, artık bir işe yaradığın yok.
    tam otuz yıl zavallı
    kanı çekilmiş bir ayak gibi
    içinde yaşadım senin kara kundura,
    ancak bir soluk, ancak bir hapşu.

    babacığım, öldürmek zorundayım seni.
    ben zaman bulamadan ölüverdin...
    mermer gibi ağır, bir torba dolusu tanrı,
    san fransisco ayıbalığı gibi kocamandı
    bir ayak tırnağın, iğrenç anıt,

    hele o çılgın atlantik sularındaki kafan
    güzelim nasuet açıklarında mavi sulara
    fasulye yeşili akıtırdı.
    dua ederdim iyileşsin diye.
    ach, du.

    alman dilinde savaş, savaş, savaş
    silindirinin yerle bir ettiği
    o polonya kentinde.
    herkes bilir bu kentin adını.
    polonyalı dostum

    bir iki düzine var diyor.
    bu yüzden nereye ayak bastın,
    kök saldın, hiç bilemem.
    hiç konuşamadım ki seninle.
    dilin yapıştı kaldı damağıma.

    dikenli tellere takıldı kaldı.
    ich, ich, ich,
    güçlükle konuşurdum.
    her alman'ı sen sanırdım.
    hele o yüz kızartıcı dilin

    bir lokomotif, ben bir yahudi gibi
    çuf çuf alıp götüren lokomotif.
    dachau'ya, auschwitz'e, belsen'e.
    yahudi gibi konuşmaya başladım.
    sanırım pekala bir yahudi olabilirim.

    tyrol'ün karları, viyana'nın temiz birası
    o kadar saf ya da gerçek değildir.
    çingene ninelerim ve acayip talihim
    ve fal kağıtlarımla, fal kâğıtlarımla
    pekala ben de birazcık yahudi olabilirim.

    hep korktum senden,
    luftwaffe'nden, lafı ağzında gevelemeden.
    ve o düzgün bıyığından
    hele masmavi ari gözlerinden.
    hey tankçı, tankçı, ah sen-

    tanrı değil, bir gamalı haçsın
    öyle karasın ki hiç bir gökyüzüne geçit vermezsin.
    her kadının gönlünde bir faşist yatar,
    suratına yer tekmeyi, hayvan
    senin gibi hayvan, hayvandır kalbi.

    bendeki resminde
    karatahtanın önünde duruyorsun baba,
    ayağın yerine çenen ikiye ayrık
    ama daha az şeytan sayılmazsın bu yüzden,
    yoo, küçük kan kırmızı yüreğimi

    isırıp ikiye ayıran adam sensin.
    daha on yaşındaydım seni gömdüklerinde.
    yirmimde ölmek istedim
    sana dönmek, sana dönmek istedim.
    kemiklerim bile becerir sandım.

    ama çıkardılar beni torbadan,
    tutkalladılar, yapıştırdılar yeni baştan
    o zaman anladım ne yapmam gerektiğini.
    bir örneğini yaptım senin,
    meinkampf bakışlı, işkence askısı,

    burgu düşkünü karalar giymiş herif.
    sonra, evet dedim, evet, evet.
    işte böyle babacığım, sonunda işim bitti.
    kara telefon kökünden kesildi,
    kımıl kımıl sesler geçmez artık.

    bir değil iki adam birden öldürdüm-
    bana sen olduğunu söylen
    ve bir yıl, doğrusunu bilmek istersen,
    tam yedi yıl kanımı emen vampiri.
    babacığım, sırtüstü uzanabilirsin şimdi.

    bir kazık saplı şişko kara kalbinde
    hatta köylüler bile sevmediler seni
    üstünde dans edip tepiniyorlar şimdi.
    sen olduğunu hep biliyorlardı.
    baba, babacığım, alçak herif, seninle işim bitti.

    sylvia plath.
    0 ...
  36. 46.
  37. READING ZiNDANI BALADI'NDAN -oscar wilde
    I


    Kulak verin sözlerime iyice,
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
    Kimi dalkavukça sözlerle,
    Korkaklar öpücük ile öldürür,
    Yürekliler kılıç darbeleriyle!

    Kimi gençken öldürür sevdiğini
    Kimileri yaşlı iken öldürür;
    Şehvetli ellerle öldürür kimi
    Kimi altından ellerle öldürür;
    Merhametli kişi bıçak kullanır
    Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

    Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
    Kimi satar kimi de satın alır;
    Kimi gözyaşı döker öldürürken,
    Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
    Herkes öldürebilir sevdiğini
    Ama herkes öldürdü diye ölmez.
    6 ...
  38. 47.
  39. Geri gelmeyecek Şeyler vardır, çeşitlidir-
    Çocukluk – bazı Umut şekilleri – Ölmüş olanlar –
    Ama Sevinçler – insanlar gibi – bazen Yolculuk yaparlar ya –
    Yine de kalırlar –
    Arkasından ağlamayız Yolcunun – ya da Denizcinin –
    Hoştur rotaları –
    Bize uzun uzun anlatacaklarını düşünürüz
    Buraya döndüklerinde –
    “Burası!” Tipik “Buralar” vardır –
    Belirlenmiş Mevkiler –
    Yerinde durmaz ki Ruh –
    Dormaz O – kaç Kulaçta da olsa
    Kendi Öz Yurdu –

    Emily Dickinson
    0 ...
  40. 48.
  41. Buraya gel, buraya ölüm,
    Ve bırak bir hüzünlü servi altında yatayım.
    Uç uzaklara nefes, uç uzaklara!
    Güzel, zalim bir kız beni öldürdü

    William Shakespeare

    (12. Gece)
    0 ...
  42. 49.
  43. iKiNCi TRUVA YOK

    Niye suçlayayım onu günlerimi doldurdu diye
    Eziyetle, ya da ne diye öğretti diye son zamanlarda
    En vahşice yolları cahil adamlara,
    Ya da küçük sokakları fırlatıp attı diye üzerine büyüklerin,
    Varmıydı hiç cesaretleri onların arzularına eşit?
    Ne onu barışsever yapabilirdi bir akılla,
    asaletin bir ateş kadar basitleştirdiği,
    Güzellikle gerilmiş ok gibi, bir çeşit,
    Tabiimidir bunun gibi bir çağda,
    Yüksek ve yalnız ve bu kadar acımasız oluş?
    Neden, ne yapabilirdi o, varlığı onu gerektirdiğine göre?
    Başka bir Truva’mı vardı ona yakmak için?

    W. Butler Yeats
    0 ...
  44. 50.
  45. bazıları hiç delirmez
    ben, bazen koltuğun arkasında
    3-4 gün boyunca yattığım olur
    orda bulurlar beni
    melaikeymiş derler
    sonra gırtlağımdan aşağı
    şarap döküp
    göğsümü ovarlar
    yağ serperler üzerime
    sonra kükreyerek kalkarım
    atıp tutar, köpürürüm
    onlara ve evrene küfreder
    bahçeye kadar kovalarım
    sonra kendimi çok iyi hisseder
    tost ve yumurtanın başına otururum
    bir şarkı mırıldanıp
    aniden
    pembe besili bir balina gibi
    sevimli olurum
    bazıları hiç delirmez
    ne korkunç hayat sürüyorlardır
    allah bilir.

    Charles Bukowski
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük