- bana bak küçük hanım, sen küstahça evinin mutfağının yerini bilmediğin salonunda şehirli züppe arkadaşlarınla çılgın partiler verirken, ben dışarda ayılarla güreşirim.
- niye ya?
-bilmiyorum, yapımda vaarrr.
yakup kadri karaosmanoğlu klasiği. yakup kadri, romanında anadolu halkının sadece kötü taraflarını yansıttığından dolayı, yayınlandığı dönemde tepkilere de neden olmuştur.
'Muhayyilemizin derinliklerinden çıkarıp, aşkımızın ateşinde kaynata kaynata saf bir cevher haline koyduğumuz ve en mükemmel kadın örneğine göre şekil verdiğimiz putun kendi istek ve iradesiyle gidip bir gorile teslim oluşu veya çamura batışı bize iki kat elem verir.Bir yandan içimizde bir yaradanın öbür yandan en kıymetli malı elinden alınmış bir insanın yürek acısını duyarız.
sonra içimizden bir ses 'Artık imkan kalmadı.'der. Bunun anlamı o dönüp bize gelse de artık hayatımızda ona hiçbir yer vermeyeceğiz demektir. Çünkü, artık o, bizim nazarımızda, temizlenmeyecek suretle kirlenmiştir. Temizlenmeyecek ölçüde çürümüştür, kokmuştur.'(s.115)
bunu izleyip gülenler, taklidini falan yapanlar var. insan 'ulen' lafına neden bu kadar güler ki? kültürsüzlükten hep bunlar, adamlar espri duymamış ki hayatında, sürekli çığıran bir adama bile gülebiliyorlar bu yüzden.
hakikaten de inanılmaz bayağı bir porgram karakteridir. nasıl anlatayım bilemiyorum, teletubbies gibi bir şey. her bölümde aynı konuşma tarzı, benzer konular ve benzer eylemler. gerizekalıları eğitim ve güldürüm programı gibi resmen.
osuruğa gülen milletimiz buna da güldü, yarın bülük lafına da gülecek, öbür gün "aaskim" lafına da gülecek.
yakup kadri karaosmanoğlu'nun romanıdır. ortaokulda edebiyat öğretmeninin okumamızı istediğinde burun kıvırdığım, ama okumaya başladıktan itibaren elimden bırakamadığım, oyuncularını seçip filmini çekmeyi ciddi anlamda düşlediğim ilk romandır. bu arada çekilmiş filmi de vardır. başrolünde aytaç arman oynamaktadır. aşık olduğu kızı sanem çelik'in oynaması ilginç bir not olarak düşülebilirse de, filmi cazip kılan başka bir şey de yoktur.
aynı zamanda, kadir inanır'ı hicveden haneler dizisi karakteridir. özellikle gündelik kaygıları belirten cümlelerin sonuna uleyn eklemesi enstanteneleri komiktir. tiyatro kökenli olan fırat doğruloğlunun başarılarının devamını diliyoruz. (bkz: onu kast etmedim uleyn)
türk edebiyatındaki ilk tezli romanmış. öyle tez olmaz olsun anasını satayım. romandaki iki benzetmeden biri köylüleri hayvanlarla bir tutuyor, birkaç yüz sayfalık acının sonunda insanın aklında kalan "bu köyü adam olmaz azizim, bizim onları eğitmemiz lazım" tarzı iğrenç bir elitizm oluyor. "samsun'dan doğan güneş" temalı yapış yapış propoganda pasajlarından hiç bahsetmeyeyim, adam resmen meclisteki yerini sağlamlaştırmaya çalışmış.
bi de bence iletişim'in kapak tercihi ticari amaçlar açısında çok talihsiz: anladık kitap rezil de, abi, adamın piyasadaki en ibiş, en ampul kafalı resmini basmışlar kitaba. yani aslında çok ayıp böyle demek ama. allahım sen affet yarebbim.
buna gülen insanların psikolojisini tahmin etmek inanılmaz zor. tv tarihinde gördüğüm en bayağı karakter. ilk çıktığında "ben yaban, ormanda yaşayan anadolu insanı" repliği falan iyiydi. ancak dizi tandansını yakaladığından beri mide bulandırıyor.
buna gülen osuruğa da güldü, kutsal damacana'ya da güldü, recep ivedik'e gişe rekoru da kırdırdı hatta yaban'a da kırdıracak. hadi hayırlı traşlar.
yaban, kör ve topal kıza sert bir tokat çakar, kız görmeye başlar.
-bir tokatla gözlerini açtım, inşallah bacaklarını da açıcam.
çevreden gülüşmeler...
-o anlamda söylemedim uleeeeen!!