yıldızların bile kaybolduğu
karanlık bir sonbahar gecesindeyim
hafif yağan bir yağmur var
gökyüzündeki aşk melekleri ağlıyor sanki
öylesine huzur veren bir yağmur
bütün dertlerimi alsın diye
sırılsıklam olana kadar dolaşıyorum
başıboş bir halde bir iki avareyle
gözlerimde çaktığını zannettiğim şimşekler
aslında gökyüzündeki uyanışa bir işaret
"hey insan gülümse, yakaladım seni,
ömrünün bir fotoğrafını çektim" der gibi
bir o buluttan bir bu buluta çakan şimşekle
aydınlanıp duruyor gökyüzü
sank, sıra sende dercesine üzerime geliyorlar
bütün sessizliği "ben sizden değilim gelmeyin üzerime" diyerek ben bozuyorum
aslına bakarsan bende onlardanım
onların su damlaları benim gözyaşlarım
onların şimşekleri benim feryatlarım
onların gökyüzü, benim için ise sen vardın
gökyüzünü kaybetmiş bir bulut
çaresizce ne yapardı bilmem ama
ben hala seni arıyorum kar kraliçem...
kölen olmuşum senin, elden başka ne gelir
gece gündüz el pençe divanım buyruğuna
geçirdiğim saatler baştan başa bir hiçtir
sen buyurmuş değilsen çabalarım boşuna
senin için, sultanım, saatleri gözlerken
ben kimim ki küseyim sonu gelmez günlere
kara kara düşünmem, acı çekmem özlerken
uğurlar olsun dersen kölene sen bir kere
ben kimim ki kıskanıp kuşkulanıp sorayım
kimle içli dışlısın, nedir yaptığın işler
derdim günüm put gibi düşünmeden durayım
mutlu kıldıklarını bilmek içime işler
öyle körkütük sadık bir köledir ki sevda
seni kötü göremez bin kötülük yapsan da
Dünyaya bir daha hiçbir zaman onun gibisi gelmicek olan ingiliz şair ve tiyatro oyun yazarıdır. En bilinen oyunu romeo ve juliettir.
Hayalinle açık kalsın ağırlaşan göz kapaklarım,
Baksın dursun mu istiyorsun...ağırlaşan geceye ?
Durmadan bölünsün mü yani sence uykularım,
Sana benzer gölgeler oynaşırken...
Gözlerimin önünde?
Yoksa yanıma kendi yerine
Ruhunu mu gönderiyorsun,
Yuvasından böyle uzakta ne yaptığımı gözlesin de,
Ayıplarımı yakalasın,
Nasıl aylaklık ettiğimi görsün,
Kıskançlığına yön versin, hedef göstersin diye.
Yok yok aşkın büyükse de o kadar da değil şu an
Gözlerimi hep açık tutan, benim aşkım aslında
Benim şaşmaz aşkım yine, diriliğimi bozan,
Durup dinlenmeden bekçilik ettiren senin uğruna,
Senin nöbetindeyim ben,
Başka yerde sen uyanıkken
Benden çok uzaklarda...
Başkalarına yakınken...
bünyesi şiirle uyuşmayan bana, şiiri sevdirmiş ulu insan.
a tree grows in broklyn romanında, kızımız francie, doğum yapacak olan annesine ne istediğini sorar. w.shakespeare'den bir sayfa der annesi. ve o satırlarda hayatımın en güzel şiirini okuyan ben, bu adamın hastası olurum.
"ay parlıyor işte böyle bir gece
tatlı rüzgar hafifçe öperken ağaçları
sessiz sessiz
işte böyle bir geceydi
sanırım
trolius tırmanmış truva surlarını
cressidanın yattığı yunan çadırlarına
doğru derin bir ah çekmişti"
bunu okuduktan sonra rüzgarı hissetmeyen olabilir mi? ne zaman okumasam o geceyi canlandırabiliyorum.
bünyesi şiirle uyuşmayan bana, şiiri sevdirmiş ulu insan.
a tree grows in brooklyn romanında, kızımız francie, doğum yapacak olan annesine ne istediğini sorar. w.shakespeare'den bir sayfa der annesi. ve o satırlarda hayatımın en güzel şiirini okuyan ben, bu adamın hastası olurum.
"ay parlıyor işte böyle bir gece
tatlı rüzgar hafifçe öperken ağaçları
sessiz sessiz
işte böyle bir geceydi
sanırım
trolius tırmanmış truva surlarını
cressidanın yattığı yunan çadırlarına
doğru derin bir ah çekmişti"
bunu okuduktan sonra rüzgarı hissetmeyen olabilir mi? ne zaman okusam o geceyi canlandırabiliyorum.
'' Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde, nedemek istediğimi bakışlarım anlatsın,
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı... ''
neoklasik tiyatro ile sınırlanmayacak nitelikte çağların ötesine seslenebilen oyun yazarıdır. bu nedenle Fransa'da uzun süre sansürata uğramıştır.
(bkz: La rouge at la noir)
kenneth branagh'nın 1989 yapımı henry v'in sinema uyarlamasındaki performansı:
WESTMORELAND: O that we now had here
But one ten thousand of those men in England
That do no work to-day!
KING: What's he that wishes so?
My cousin Westmoreland? No, my fair cousin;
If we are mark'd to die, we are enow
To do our country loss; and if to live,
The fewer men, the greater share of honour.
God's will! I pray thee, wish not one man more.
By Jove, I am not covetous for gold,
Nor care I who doth feed upon my cost;
It yearns me not if men my garments wear;
Such outward things dwell not in my desires.
But if it be a sin to covet honour,
I am the most offending soul alive.
No, faith, my coz, wish not a man from England.
God's peace! I would not lose so great an honour
As one man more methinks would share from me
For the best hope I have. O, do not wish one more!
Rather proclaim it, Westmoreland, through my host,
That he which hath no stomach to this fight,
Let him depart; his passport shall be made,
And crowns for convoy put into his purse;
We would not die in that man's company
That fears his fellowship to die with us.
This day is call'd the feast of Crispian.
He that outlives this day, and comes safe home,
Will stand a tip-toe when this day is nam'd,
And rouse him at the name of Crispian.
He that shall live this day, and see old age,
Will yearly on the vigil feast his neighbours,
And say 'To-morrow is Saint Crispian.'
Then will he strip his sleeve and show his scars,
And say 'These wounds I had on Crispian's day.'
Old men forget; yet all shall be forgot,
But he'll remember, with advantages,
What feats he did that day. Then shall our names,
Familiar in his mouth as household words-
Harry the King, Bedford and Exeter,
Warwick and Talbot, Salisbury and Gloucester-
Be in their flowing cups freshly rememb'red.
This story shall the good man teach his son;
And Crispin Crispian shall ne'er go by,
From this day to the ending of the world,
But we in it shall be remembered-
We few, we happy few, we band of brothers;
For he to-day that sheds his blood with me
Shall be my brother; be he ne'er so vile,
This day shall gentle his condition;
And gentlemen in England now-a-bed
Shall think themselves accurs'd they were not here,
And hold their manhoods cheap whiles any speaks
That fought with us upon Saint Crispin's day.
shakespeare'in küçük nedenlerden büyük olaylar çıkarması, trajik nedenin dışardan verildiğine inandığını gösterir. romantik sanatın bu ilk ve en büyük öncüsü, eski yunan tragedyalarının yapısına inandığı için böyle yapıyor, ama nedenleri görülür görülmez duruma getiriyordu. eski tragedyaya inandığı için mi? hayır. shakespeare vıdıvıdıcı idi, önemsiz sayılabilecek bir sözden, bir faldan bir görüntünün sözünden yola çıkarak tragedyalarını ortaya koyuyordu.
yazmış olduğu sonelerden hareketle shakespeare'in homoseksüel olduğu iddiaları vardır. ancak; kesin olarak kanıtlanmış bir durum değildir.
özellikle soneler kitabında sone 1 - sone 126 kısmı genç bir erkeğe yazılmıştır fakat bazı uzmanlar o tarihlerde şairlerin erkeklere şiirler yazıldığını ve bugünkü homoseksüellik anlayışı ile karşılaştırılmaması gerekir düşüncesindedirler.
gelgelelim; bazı sonelerdeki açık ifadeler homoseksüel olabileceği ihtimalini de kuvvetlendirmektedir. inceleyelim:
sone 20
yaradan kadın yüzü çizmiş sana eliyle
...
...
erkeklerin en hoşu, en hoş şeyler onundur
erkekleri büyüler, kadınları çıldırtır.
seni yaratmış olsa kadın olarak önce
yaradan bile çılgın bir sevgi duyacaktı
ama bir hiç uğruna fazlalık verince
varlığına doymaktan beni yoksun bıraktı.
burda göründüğü gibi, shakespeare bir erkeğe aşırı derecede methiyeler düzmüştür. fazlalık kelimesi burda penis anlamında doğal olarak ve bu durumun kendisini tam anlamda hayran olduğu o erkekle ilişkini engelliyor.
bunun gibi birçok örneğe rastlanabiliyor ilk 126 sonede. homoseksüellik iddiaları işte bu sebepten ister istemez ortaya çıkıyor tabi.
inandıramaz aynam yaşlandığıma beni.
Değil mi ki doğduğunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden.
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.
Bu denli ünlü ve unutulmaz olmasına karşılık hayatına dair neredeyse hiç bir bilgi elde edilemeyen dahi şairdir.Aynı zamanda Shakespeare ingilizcesi denen harika (!) kullanımı üniversite öğrencilerimizin önüne sunan okunası şairdir.