"aşk ve onur, merhamet ve gurur, sevgi ve fedakarlıktan yoksun olan her hikaye ömürsüzdür ve yok olmaya mahkumdur."diyen bu yazarın nobel konuşmasındaki bir iki noktaya değinmek isterim:10 aralık 1950, stockholm
"bugün yaşadığımız trajedi, artık dayanılmaz hale gelecek kadar uzun süredir devam eden genel ve evrensel bir fiziksel korkudur. ruha dair sorunlar artık yoktur. sadece tek bir soru vardır: ne zaman yok olup gideceğim? bu nedenle, günümüzde yazı yazan genç adam ya da kadın, kendisiyle çatışma halindeki insan yüreğinin sorunlarını unutmuş durumdadır.; oysa bu, başlı başına iyi yazı ortaya çıkartılmasını sağlayacak bir nedendir., çünkü yazmaya değecek tek şey, sancıya ve alın terine değecek tek şey budur. (...)
Patricia: William Faulkner'ı tanıyor musun?
Michel: Hayır. Kim o? Yattın mı onunla?
Patricia: Hayır, cahil şey!
Michel: Öyleyse boşver gitsin, üzerindekini çıkarsana.
Patricia: Çok sevdiğim bir yazar. Yaban Palmiyeleri'ni okudun mu?
Michel: Hayır dedim ya. Üzerindekini çıkar.
Patricia: Dinle son cümlesi çok güzel: "Acı ile hiçlik arasında acıyı seçerim". Acıyla hiçlik arasında bir şey seçecek olsan, hangisini seçerdin?
Michel: Ayak parmaklarını göstersene. Kadında ayak parmakları çok önemlidir.
kısa boylu olduğu için amerikan ordusu tarafından askere alınmayan ama asker olma arzusuyla yanıp tutuştuğundan kanada ordusuna yazılan, bu sefer de savaş bittiği için terhis edilen garip bir hayat öyküsüne imza atmış bana göre amerikan edebiyatının en iyi yazarı.
ses ve öfke adlı baş yapıtını okuduğum nobel ödüllü amerikalı yazar. zihin engelli bir insanın gözünden hayatın ve insanların anlatıldığı bir kitaptır. ayrıca zaman ve olay örgüsü bakımından enteresan bir roman kurgusu vardır. bir olay dört farklı bakış açısıyla anlatılır. okuyucuya ilk etapta farklı gelebilir. w. faulkner büyük roman üstadımız yaşar kemal i çok etkilemiş, amerikan edebiyatını modern edebiyat adına zamanının çok ötesine taşımış bir yazardır.
olayları okura sezdirmek konusunda usta olan yazar. Mesela kitapta bir tecavüz vakası yaşanmıştır. ama kitabın hiçbir yerinde bunu dile getirmez faulkner. bir olayın etrafında döndürür dolaştırır sizi, ama açık açık ne olup bittiğini söylemez. her nasılsa yaşananları kavrayıverir ve faulkner'ın dehasına hayran kalırsınız.
şaka gibi!
rüyama giren zat-ı muhteremdir kendisi şöyle ki; almışım "döşeğimde ölürken" kitabını usul usul okuyorum birden bir uyku bastırmasıyla olduğum yerde uyuyakalmışım bir bakıyorum bir masada faulkner ben ve bir tanee daha adam adı da değişik "koni" midir nedir saçma bir ismi var. neyse llaf lafı açıyor ben o sıra şöyle bir laf ediyorum "ya zaten faulkner'ın yazdıkları hep koni'den aparmadır kendisi pek bir şey üretememiştir bunlar hep koni'nin sözleri" çüş! bak sen bak! faulkner yanımda ben faulkner'a bok atıyorum hem de utanmadan yüzüne karşı intihal ile suçluyorum adamı derken ter içinde uyanmışım zaten...
missisipi eyaletine ilk önce yerleştikleri virginia üzerinden göç eden iskoç kökenli bir aileye mensuptur. yerel bir bankanın da işletmeciliğini yapan yaşadıkları yörenin en varlıklı ailelerinden birinde yetişti. oldukça genç yaşlarda yazar olmayı amaç olarak belirledi. birinci dünya savaşında pilotluk yaptı holllywood için çeşitli senaryolar yazdı ancak yaşadıgı eyaletten ayrılmadı. hollywoodun oldukça önemli yapımlarının senaryolarını bile yaşadıgı missisipiden gönderdi. oldukça yogun okuyucuyu zorlayan metinleri aslında güneyin çöküşünü gizilice betimler missisisipinin rhtym and bloues ezgilerine pamuk tarlalarından karışır. post-modern yazının ilk öncülerinden biridir. özel yaşamı ile ilgili yapılan alkolizm spekülasyonunun aksine kendisi bir alkolik degildi.
Günde sekiz saat boyunca yiyemezsiniz , içemezsiniz veya sevişemezsiniz, Sekiz saat boyunca sadece çalışabilirsiniz.
işte insanın kendisini ve başkalarını sefil ve mutsuz kılmasının nedeni.
''babam saatler zamanı öldürürler demişti. zaman demişti, küçük çarkların tik taklarından oluşup kaldıkça ölmüş demektir; ancak saatler durursa zaman canlanır.''
'' eller dokunarak görür, beyin de görülmeyene biçim verir.''
''alınyazısı ya da şansından (ya da şansızlığından) ikinci el davetler alıp başka partilere de gitmemişti, yoksa aşkın da, her yerde her zaman herkesin üstünde parlayan güneş gibi tek bir yerde, tek bir anda ve tek bir bedende bulunmadığını öğrenirdi.''
''bilirsin: yoktum. sonra, varım, derken zaman işlemeye başlar, geriye de gider: dır, idi, olacak. işte o süre boyunca ben idim durumundaydım ve bu yüzden şu anda yokum ve bu yüzden zaman da hiç var olmadı.''
https://galeri.uludagsozluk.com/r/292185/+
--spoiler--
Acılı bir hayatla hayatsızlık arasında bir seçim yapmamı söyleseler, hiç duraksamadan acılı hayatı seçerim. insanlar hayatın ne kadar kötü olduğunu söylerse söylesinler, ben umudumu asla kaybetmedim. Henüz nasıl umut kaybedileceğini öğrenmedim.
nobel ödüllü amerikalı yazar. özgün üslubunu kurgularıyla güçlendirmiştir. iç monologlarla oluşturduğu kitabı döşeğimde ölürken buna iyi bir örnektir. okuyucuya aynı zamanda bulmaca çözdürür, zihin yorar.
roman dili denen olguyu en üst noktaya taşımış, müthiş karakterler yaratmış roman sanatının apayrı bir noktasında duran usta yazar. döşeğimde ölürken romanında karakterleri aile içinde tek başlarına öyle etkileyici işlemiştir ki onların hepsinin sanki tek başlarına bir aile dramı yaşadığını görürsünüz.
Missisipi New Albany doğumlu yazar birleşik devletlerin güneyini hiç alışık olunmadık, hiç rastlanılmamış bir biçimde resmeder yapıtlarında. Okunması oldukça zor olan yazarı sindirerek okumakta fayda vardır zira yazdıklarını anlamak onun hayal dünyasını anlamakla eşdeğerdedir. iletişim Yayınları tarafından basılan "Absalom Absalom" isimli romanının arka kapağında kendisine ve romanlarına ait kurguladığı "Yoknapatawapha Kontluğu"nun bir haritası bile mevcuttur.
"iyi kadınlar kolay unutmazlar, ister iyi, ister kötü şeyleri, bağışlamanın tadı ve lezzeti vicdanlarının damağından silinmesin diye."
"iyi bir yazar merhametsizdir."
"... ben başarısızlığa uğramış bir şairim. belki de her romancı önce şiir yazmak ister, yazamadığını görür ve hikaye yazmayı dener. hikaye, şiirden sonra en çok çaba isteyen edebiyat formudur. ve sanatçı hikaye yazma işinde de çuvalladığında, ancak şiirde ve hikayede çuvalladığında romanını yazmaya başlayacaktır."
sözlerinin sahibi yüce şahsiyet.
eserleri;
the marble faun (1924)
soldiers' pay (1926)
mosquitoes (1927)
sartoris (1929)
the sound and the fury (1929)
as i lay dying (1930)
idyll in the desert (1931)
sanctuary (1931)
these 13 (1931)
light in august (1932)
miss zilphia gant (1932)
a green bough (1933)
dr martino (1934)
pylon (1935)
absalom, absalom (1936)
the unvanquished (1938)
the wild palms (1939)
the hamlet (1940)
go down, moses (1942)
intruder in the dust (1948)
knight's gambit (1949)
requiem for a nun (1951)
a fable (1954)
big woods (1955)
faulkner at nagano (1956)
the town (1957)
new orleans sketches (1958)
faulkner in the university (1959)
the mansion (1960)
the reivers (1962)
faulkner at west point (1964)
bana yeterince tütün ve viski verin, size dünyanın en iyi romanlarını yazayıp deyip gerçekten de yazan, nobel i kazandıktan sonra onuruna yemek tertip eden abd başkanına, 'bir yemek için o kadar yol kat etmeye değmez', diye cevap veren, en iyi romanları 'ağustos ışığı' ile 'ses ve öfke' olarak kabul edilen, esaslı bir edebi birikime ve okuma azmine sahip olmadan okunmaya kalkışılması halinde bir kaç sayfadan fazla ilerlenmesi katiyen mümkün olmayan, olağanüstü bir hayal gücü ve çok zorlu, eşsiz bir üsluba sahip olduğundan, çok dikkatli ve azar azar okunması gereken, yaşar kemal in adını ağzından düşürmediği abd li ufak tefek romancı.