William Blake (28 Kasım 1757-12 Ağustos 1827) ingiliz şair, ressam ve mistik vizyoner.
Blake, Londra'da orta sınıf bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Babası mensucatçı annesi de ev hanımıydı.
Blake genç yaşından itibaren hayaller gördüğünü iddia etmiştir. Londra, Peckham Rye'da meleklerle dolu bir ağaç gördüğünü söylediğinde henüz yaklaşık sekiz veya on yaşındaydı. Hayat hikayesini kaleme alan Gilchrist'e göre Blake bu deneyimden sonra eve dönmüş ve gördüklerini ailesine aktarmıştı ancak babasının dayağından annesinin yardımıyla kurtulabilmişti. Bir başka seferinde Blake harmancıları çalışma sırasında izlerken aralarında meleki figürlerin dolaştığı görmüştü.
Blake çocukluğunda gerçek yaşamdaki figürler yerine babasından ödünç aldığı Yunan antik eserlerindeki çizimleri kopyalamayla resme başlamış ve Raphael, Michelangelo, Marteen Heemskerk ve Albercht Dürer'in çizimlerini keşfetmişti. inatçı doğası sebebiyle ailesi onu okula göndermek yerine çizim sınıflarına yollamıştı.
4 Ağustos 1772'de Great Queen Street'de oymacı James Basire'ın çırağı olarak oymacılığa başladı ve yirmibir yaşında profesyonel bir oymacı oldu.
aşağıda Blake'in ünlü filozof-bilimadamı "Newton" ile ilgili çizimi bulunuyor. Blake, Newton'un bilimsel materyalizmini "tek gözlü vizyon" olarak görüp eleştirmiştir. Çizimde Newton gözünü hesapları üzerine dikmiş bir şekilde okyanusun derinliklerinde kendini tecrit etmiş biri olarak gösteriliyor. (1795)
'istediğini yap, bu dünya bir romandır ve çelişkilerden meydana gelir.'
'Aşk hatalara karşı daima kördür, daima mutluluklara meyillidir. Kanun tanımaz, kanatlıdır ve tutuklanamaz. Kuralların bütün zincirlerini kırar geçer.'
'Yüzü ışıldamayan, hiç bir zaman yıldız olamaz.'
'Dünyayı bir kum taneciğinde görebilmek.'
'Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.'
Ey gül, hastasın sen.
Görünmeyen solucan
Geceleyin uçan
Uluyan fırtınada
Arayıp buldu yatağını senin
Koyu kırmızı sevinçten,
Ve onun karanlık gizli aşkı
Mahveder hayatını senin.
Çeviren: Vehbi Taşar
THE SICK ROSE
by William Blake
O Rose, thou art sick.
The invisible worm
That flies in the night
In the howling storm
Has found out thy bed
Of crimson joy,
And his dark secret love
Does thy life destroy.
Yerleştirdim kendimi bir kıyının üzerinde,
Aşkın uykuya yattığı;
Sazların arasında duydum rutubeti
Gözleri yaşlı, gözleri yaşlı.
Sonra fundalığa gittim ve yabana,
Dikenlerine ve dikenli bitkilerine çorağın;
Ve onlar söylediler bana ne kadar aldatıldıklarını,
Korkutup kaçırıldıklarını ve yalnız yaşamak zorunda bırakıldıklarını.
Aşk Bahçesine gittim,
Ve gördüm hiç görmediğimi;
Ortasında küçük bir Kilise yapılmıştı,
Orda oynardım yeşilliğin üstünde.
Ve kapanmıştı bu küçük Kilisenin kapıları.
Ve kapının üstünde;Sen Yapmayacaksın; yazılıydı;
Böylece yöneldim Aşk Bahçesine
Taşıyan pek çok tatlı çiçeği.
Ve gördüm mezarlarla doldurulduğunu,
Ve çiçekler olması gereken yerlerde mezar taşları vardı;
Ve papazlar yürüyorlardı devriyelerini kara cübbelerinde,
Ve benim sevinçlerim ve arzularım bağlanmış olan yabani güllerle.
Çeviren: Vehbi Taşar, 8 Ağustos, 2006
Not: 1789 da ilk defa olarak Songs of Innocence ya da Suçsuzluğun Şarkıları isimli kitapta basılan bu şiir Willam Blake'in Hristinyanlık Kilisesi ve dinini eleştiren bir şiiridir. Blake Hristiyanlık dininin Tanrıyla insanların arasına girdiğine inandığı için dine karşıydı. Şiirin en son mısrasında geçen binding with briars, yani yabani güllerle bağlanmak; ifadesi Blake'in meşhur ettiği ve ingiliz edebiyatında ve dinsel yazılarda sık sık kullanılan bir ifadedir.
THE GARDEN OF LOVE
by William Blake
I laid me down upon a bank,
Where Love lay sleeping;
I heard among the rushes dank
Weeping, weeping.
Then I went to the heath and the wild,
To the thistles and thorns of the waste;
And they told me how they were beguiled,
Driven out, and compelled to the chaste.
I went to the Garden of Love,
And saw what I never had seen;
A Chapel was built in the midst,
Where I used to play on the green.
And the gates of this Chapel were shut
And "Thou shalt not," writ over the door;
So I turned to the Garden of Love
That so many sweet flowers bore.
And I saw it was filled with graves,
And tombstones where flowers should be;
And priests in black gowns were walking their rounds,
And binding with briars my joys and desires.
Dolaştım kaydedilmiş her caddeyi,
Yanında kaydedilmiş Tayms'ın aktığı yerin
Ve işaretledim her yüzde karşılaştığım
işaretlerini zafiyetin, işaretlerini dertin.
Her insanın her haykırışında,
Korkuyla bağırışında her bebeğin,
Her seste, her yasakta,
Akılla-dövülen kelepçeler işitirim.
Nasıl bağırtısı Baca-süpürücüsünün
Korkutur her siyahlanmış Kiliseyi,
Ve iç çekişi talihsiz askerin
Kanla dökülür saray duvarlarından.
Fakat en çok arasından geceyarısı caddelerinin
işitirim nasıl laneti genç fahişenin
Kavurur gözyaşını yeni-doğmuş bebeğin
Ve felaketlerle yakar cenaze arabasını Evliliğin.
Çeviren: Vehbi Taşar
LONDON
by William Blake
I wander thro' each charter'd street,
Near where the charter'd Thames does flow,
And mark in every face I meet
Marks of weakness, marks of woe.
In every cry of every Man,
In every Infant's cry of fear,
In every voice, in every ban,
The mind-forg'd manacles I hear.
How the Chimney-sweeper's cry
Every blackning Church appalls,
And the hapless Soldier's sigh
Runs in blood down Palace walls.
But most thro' midnight streets I hear
How the youthful Harlot's curse
Blasts the new-born Infant's tear
And blights with plagues the Marriage hearse.
''Bu dünyada bir insanın mutlu olabileceğini hissediyorum. Ve bu Dünyanın imgelem ve Vizyon Dünyası olduğunu biliyorum. Bu dünyada resmini yaptığım her şeyi görüyorum, ancak herkes aynı şeyi göremez. Cimrinin bakışına göre Altın Para , Güneşten daha güzeldir ve eski bir para kesesinin üzümlerle dolu bir asmadan daha güzel boyutları vardır. Bazılarında sevinç gözyaşları akıtan ağaç diğerleri için sadece yolda duran yeşil bir nesnedir. Bazıları doğayı alay konusu ve biçimsizlik olarak görür ve bunlara göre boyutlarımı düzenlemeyeceğim; ve bazıları Doğayı hiç görmez. Fakat imgelem insanının bakışına göre doğa imgelemin kendisidir. Bir insan neyse onu görür.''
Blake maskesi olmayan bir insandı, amacı yalın, yolu doğrudur ve hiçbir şey istemez; bu yüzden özgür, soylu ve mutludur. Savaş ve endüstriyel değişim ile yıkılmış bir dünyada, kendisinin gizemci, düşsel ve özgürlükçü dürtüleriyle hiçbir bağlantısı olmayan maddeci ve zalim bir çağda doğmuş olması onun şanssızlığıydı.
Blake bütün dinsel ve siyasal tahakkümü reddederek, sağlam şekilde kendini halkçı ve özgürlükçü geleneğe yerleştirir. Dünya tarihini ve bireylerin yaşamını otorite ile özgürlük arasında süre giden bir mücadele olarak gösterir.
Blake'in nihai amacı böyle ayrılıkların ve çatışmaların ötesine geçmek, özgür toplum Kudüs'ünü inşa etmek ve insanlıktaki tanrısal gizil güçleri gerçekleştirmektir. Bütün otorite biçimlerini reddetmesi ve her türlü özgürlüğü yüceltmesinden dolayı Blake bir ütopik sosyalisttir. O zamanlar ütopik sosyalistler içinde anarşistlerde vardı. Bu yanıyla da bir anarşisttir. Gerçekten de kişisel özgürlüğe hiçbir sınır koymaz.
''Karşıtlıklar olmaksızın ilerleme olmaz. Çekim ile itimi, us ile enerji, aşk ile nefret insani var oluş için gereklidir. Bu karşıtlıklardan, dinsel olanın iyi ve kötü dediği doğar. iyi, Us'a boyun eğen edilgen olandır. Kötü, enerji'den doğan, etkin olandır. iyi cennettir, kötü cehennem. Her şeyin kökenin de bulunan karşıtlıklar arasındaki bu çatışma sadece kaçınılmaz değil, yararlıdır da; Karşıtlık Hakiki Dostluktur.'' der william blake
Blake dünyanın maddeden değil, örgütlü ruhtan yapıldığına inanan felsefi bir idealisttir. Duyulara sunulan görünürdeki süregen ve dengeli gündelik dünya yanılsamadır, ruhsal ve hayalperest değildir.
''Modern felsefenin ileri sürdüğü gibi bir Ruh ve hayal, bulutumsu bir duman ya da boş bir şey değildir: onlar ölümlü ve çürüyen doğanın üretebildiği bütün şeylerin ötesinde örgütlenmiş ve ölümlü gözünün görebildiğinden daha güçlü ve daha iyi ışıkta, daha güçlü ve daha iyi ayırt edici özelliklerde imgelemeyen, hiçbir şekilde imgelenemez.'' der william blake
alıntı
düzeltme notu:düzeltme için sheep'e teşekkürler.
Öleceği gün Blake amansız bir şekilde Donte serileri üzerinde çalışıyordu. Sonunda çalışmayı bırakıp eşine döndü, ona bakarken ağladı. Gözyaşları içinde 'Dur kate! Olduğun gib kal bana hep bir melek gibi göründüğün için portreni çizeceğim' der. Portreyi bitirdi (şu anda kayıp) araçlarını bıraktı ve ilahiler okumaya başladı. O akşam saat 6'da eşine hep onunla olacağına söz verdikten sonra öldü. 1965'ten beri, mezar taşları yeni bir çimlik yapmak için taşınırken William Blake'in mezarı kayboldu ve unutuldu. Bugünlerde üzerinde eşinin de ismi bulunan bir mezar taşı ile anılır.
Eserleri
c.1788: All Religions Are One
There Is No Natural Religion
1789: Songs of Innocence
The Book of Thel
1790-1793: The Marriage of Heaven and Hell
1793: Visions of the Daughters of Albion
America: a Prophecy
1794: Europe: a Prophecy
The First Book of Urizen
Songs of Experience
1795: The Book of Los
The Song of Los
The Book of Ahania
c.1804-c.1811: Milton: a Poem
1804-1820: Jerusalem: The Emanation of The Giant Albion
An Island in the Moon (1784)
Never seek to tell thy love
Tiriel (circa 1789)
Türkçe'deki ESERLERi
Cennet ve Cehennemin Evliliği, Altıkırkbeş Yayıncılık, 1997
Masumiyet Şarkıları, Altıkırkbeş Yayıncılık, 1999
Masumiyet ve Deneyim Şarkıları, Artshop yay. 2006,
Kehanet Kitapları 1, Çev. Tozan Alkan, Artshop yay. 2006 (Blake'in kısa eserlerinin biraraya getirildiği bir çeviridir)
Kehanet Kitapları 2, Çev. Tozan Alkan, Artshop yay. 2006 (Artshop Yayınlarından çıkan serinin ikinci kitabıdır)
onaltıncı asra ait bir tablosunda, adem ile havva'nın, büyük oğulları caine'in küçük oğulları abel'i öldürdükten sonra gömdüğü mezarı bulmaları üzerine yaşadığı trajediyi, akılalmaz bir ustalık ve çaresizlikle tasvir etmiştir;
bugün tanıştığım romantik peygamber. her okuduğum cümlesinde "heh", "tamam ya", "işte bu", "bunu diyorum ben de" gibi acayip sözler sayıklamama sebep olan yazar. cennet ve cehennemin evliliği ni şiddetle önerdiğim mesel ustası.
"hapishaneler yasanın taşlarıyla inşa edilir,
kerhaneler dinin tuğlalarıyla."
Annem öldüğünde küçücüktüm
Inga! bile diyemiyordum daha
Babam beni sattığında
Bacanızı temizlerim işte
Ve uyurum isler içinde.
Bir küçük Tom vardı
Kuzu tüyü gibi kıvırcık başı
Ne vakit tıraş edilse ağlardı
Ağlama, derdim, Tom, hem aldırma
isler artık kirletemez kel kafanı ne de olsa.
Sustu bunları işitince ve o zift gibi gece
Derin uykusundayken Tom öyle bir rüya gördü ki
Dick, Joe, Ned veya Jack, binlerce baca temizleyicisi
Kara kurumdan kefenlerine hapsedilmişti hepsi.
Derken bir melek geldi ışıktan bir anahtarla
Açtı onların tabutlarını, azat etti hepsini
Çayırda koştular sonra, güldüler, zıpladılar,
Irmakta yıkanıp güneşte parladılar.
Sonra çıplak ve pak, her şeyi arkada bırakarak
Bulutlara yükselip rüzgârda oynadılar
Ve Melek, Toma dedi ki iyi bir çocuk olursan
Tanrı baban olur artık kimsesiz olmazsın.
Sonra Tom uyandı ve biz kalktık şafakta
Fırçalarımızı yüklenip koyulduk yola
Sabah soğuk olsa da, Tom sıcak ve mutluydu
Herkes işini yapsa çünkü gerek kalmaz ki korkuya.
nasıl ki nazım hikmet, "en güzel deniz henüz gidilmemiş olandır..." diyerek başladığı şiirinde en güzel aşkı bize mısra mısra anlattıysa, gerek karakteriyle gerekse dünyaya bakışıyla kendisinden bambaşka diyarlarda gezinen william blake de aşkı şöyle tanımlıyordu:
"love that never told can be".
iki farklı yöndeki doğrunun bir yerlerde kesiştiği bir nokta mutlaka olmalıydı. o noktanın ismi ise elbette ki aşktı.
never seek to tell thy love
love that never told can be
for the gentle wind does move
silently, invisibly.
i told my love, I told my love,
i told her all my heart
trembling cold in ghastly fears
ah, she doth depart.
soon as she was gone from me
a traveller came by
silently, invisibly.
o, was no deny.
şiire dair bir detay ise, william blake'in el yazısıyla yazdığı taslakta* "seek"in üstünün çizilip "pain" olarak değiştirilmesidir. ilk dört satırın da üzeri aynı şekilde çizilmiştir. son mısrada ise "He took her with a sigh" ifadesi çizilip yerine "o was no deny" yazılmıştır. kimileri bu kağıtları henüz bitmemiş taslak olarak kabul ederken kimileri ise taslağın sonlanmış ve temize çekilmeye hazır hali olarak kabul eder. bu kağıtlar sonradan editörler tarafından restore edilir. yani bu şiir bir nevi iki versiyonlu gibidir. siz nasıl okumak isterseniz.
--spoiler--
Kim ki bir sevince bağlar kendisini
Uçarak geçen hayat, yok eder onu;
Ama kim, uçar gibi öper sevinci
Yaşar, sonsuzluğun gün doğumunu.
--spoiler--
the marriage of heaven and hell'de adeta bilinçdışının manifestolarından birini ilan eden romantik. Adam gibi adam.
şeytan bu eserde alışılagelmiş günahlarla bezeli görüntüsünün aksine, bizden, arzularımızdan birisidir. ağzından baklayı çıkaran her düşünürde olduğu gibi blake'te de günah keçisi kavramına yönelik örtük bir ilgi söz konusudur; köy halkının günahlarının yüklendiği keçiyi çölün ortasına kadar götürüp öylece bırakmak blake'in huzurlu hissetmesini sağlamayacaktır elbette (günah keçisi imgesi aracılığıyla toplumsal düzenin düzensizliği kavramına ulaşan richard kearney'in "strangers, gods and monsters" adlı eseri de bu noktada anılmaya değer). blake reyiz, bu sıradışı evlilik eserinde basit tatmin duygusunun ötesinde gizli benlik, bastırılmışlık ve boşalım gibi çağlar boyunca perde arkasına iteklenen konuları içeren, yarı-mistik bir bilinçdışı senaryo kurgular sanki.
bu arada babası çorap imalatçısı olan bir insan eğer şanslıysa, yani babası bu işle zengin olursa bir søren kierkegaard; şanssızsa, yani babası yoksul kalırsa da william blake oluyor galiba. evet, her ikisinin de babası çorapçıymış ve søren'ın da bilinçdışına ilişkin ilginç çağrışımları yok değil.
ilk bakışta size bir şey düşündürtmüyor. uzunlara bakan tavşan gibi gafil avlıyor sizi. bi his karmaşası yaratıyor. sonrasında nereye bakacağınız ne göreceğiniz sanırım iç dünyanızla alakalı.