Hayatının son döneminde sosyete ve toplum hayatına olan eleştirilerini giderek radikalleştiren ve göç ettikten sonrada yazdığı muhammed şiiri ile aforoz sürecini tamamlayan değerli edebiyatçı.
fransa'nın iyi zamanlarına denk gelmiş edebi kişilik. eyfelden nefret edermiş bu yüzden öğle yemeğinde pencereden eyfeli görmemek için yemeğini hep eyfelde yermiş. true story.
M.Kemal Atatürk hakkında "Hey o mavi gözlü Yunan çocuğu" isimli bir şiiri vardır. Türk Edebiyatımız da Emin Bülent Serdaroğlu buna karşı bir şiir yazmıştır. Selanikte doğdu diye Yunanlı olucak hali yok.
Dilenci
Sen, her gün köşe başlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.
inan yok farkımız birbirimizden.
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.
Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
Neler mi istiyorum uyanınca her sabah
Ne bahardan bir neşe, ne de yazdan bir çiçek
Siyah, siyah çok siyah kadife kadar siyah
Bir saçın buklesini bana kim getirecek
Neler mi istiyorum gurbette akşamlardan
Ne rüzgardan bir buse, ne de bir pembe kelebek
Derin, derin çok derin, ufuklar kadar derin
Bir çift gözün rengini bana kim getirecek
dün tavsiye üzerine cok güzel bir siirini okudum ve daha önce tanimadigima üzüldüm.
tercümesi bile o kadar güzel ki.
kitaplarin baska bir dile cevrilmesine bile süpheyle bakan biri olarak bir siirin baska bir dilde bu kadar güzel olabilecegini hayal edemezdim.
“Eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?”
Hugo anlatıyor:
“Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi. Var gücümle uşağıma seslendim: ‘igooooooor!’ Defalarca haykırmama karşın igor’un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, pantolonumu indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum. Arabacı nefret dolu bir sesle ‘Seni haddini bilmez, buruşuk orospu çocuğu! O işediğin, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır!’ dedi. işte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.