insanoğlunun hayvanlar ile ortak duygularından biridir. Ama bazı insanlarda vefanın zerresi bile yoktur. Bu tipler hayvandan daha aşağıdır.
Evet Yüksel ve Babür konusuna gelelim. insan bazen sahip olmadıklarıyla sınanır, bazen ise sahip olduklarıyla... Yazar hanımefendi ile birlikte bu muhteşem üçlü çok büyük bir sorumluluk taşıyorlar aslında. Dünyanın hiçbir servetine denk olamayacak kadar değerli bir şeye sahipler. Bu eminim harika bir duygudur ama dışarıdan bakıldığında bu kadar hayran olunan insanlar olmak zor olsa gerek. Birbirlerini çok severek daha da güçleneceklerine inanıyorum. Bu iki adamı tanımayı çok ama çok isterdim.
Gizemli bulunan kadın yazar çok cici ama uçarı bir kız. Çok da eğlenceli ve esprili biri. Yüksel ve Babür'ü nedense ciddi ve otoriter ama kız kardeşlerine karşı son derece sevecen adamlar olarak düşünüyorum. Asıl gizemli olan onlar.
Ne pahasına olursa olsun omuz omuza olabilmektir. Bazen en büyük zorlukları, bazen herkesten saklanmış bir sırrı, bazen ortak kazanılmış zaferleri paylaşabilmektir. "Biz" olabilmektir.
Biz... Yüksel, Babür ve ben... Benim adımın anlamı "gönül süsleyen" olduğu halde onlar benim gönlümü süslüyorlar. insanlarda hayret ve hayranlık uyandıran bu bağlılık duygusu herkese bahşedilmediği için çok değerli. Gözlerinin içine baktığım zaman içimin eridiği bu adamlara olan sevgim bütün sevgi türlerine benzeyebilir fakat hiçbiriyle ilgisi yoktur. Zihnimde ve gönlümde Yüksel ve Babür'e ayrılmış farklı bölmeler var ve kırk kilit vurulmuş bir sandığın içinde özenle koruyup saklıyorum. Kimse onlara dokunanaz, üzerlerine toz bile konduramaz.
Dün 23 Mart idi. Süleyman Özmen'in şehadetinin 54. yıl dönümü... Komünistler tarafından kurşunlanan Süleyman Özmen'i sırtında taşıyan ve ceketindeki kanı yıkamamasını annesine tembihleyen Ertuğrul Dursun Önkuzu'nun dava arkadaşına olan sadakatinin ve vefa duygusunun en azından zerresine sahip olabildiğimize tüm kalbimle inanıyorum. Birbirimizi asla bırakmayacağımıza, birbirimize asla ihanet etmeyeceğimize emin olmanın verdiği huzura paha biçilemez.
Asla aklıma getirmek istemesem de bir gün emri Hakk vâki olduğunda, üçümüzden biri veya ikisi vefat ettiğinde diğer(ler)inin paylaştığımız her şeyi kutsal emanet gibi muhafaza edeceğine inanıyorum. Vefa tam olarak budur. Dünyanın bütün nimetleri sırtını güvendiğin birine yaslayabilmek kadar mutluluk veremez.
Yüksel benim için Tanrı Dağı, Babür ise Ağrı Dağı'dır. Biri her şeyin başladığı kutlu bir memba, diğeri en büyük hasretime; Revan'a bakan zirvedir. Vefa; en çok birbirini tamamlayabilmek ve en mükemmel haline ulaşabilmek için atılan kördüğümdür. Elest bezminde atılan o düğüm mahşerde bile çözülmeyecek...
hayata ilk atıldığın zamanlarda herkesten vefa bekliyorsun. bunun normali olduğunu düşünüyorsun.
zamanla öyle olmadığını bayağı idrak ediyorsun. eskiden vefasızlığa kızarken, sonrasında hee mee diyip geçiyorsun. yani aslında zaten öyle bir beklentin olmuyor artık.
beklentin olmayınca da kendini ''vefa bekleyecek'' duruma düşürmüyorsun. bu da kendi açısından bir güç timsali oluyor, hayat da devam ediyor.
yine de vefalı olmak iyidir. insanlık ölmemiş dedirtin ara sıra, ölmezsiniz.
ölmüş arkadaşının başında bekleyen muhabbet kuşunu vefaya örnek göstermek de ne bileyim hafif gerizekalılık içeren bir bir davranış bence.
sanki başka yer var el kadar kafeste amk.
Yanlış hatırlamıyorsam Orhan Pamuk'un "kafamda bir tuhaflık" kitabında bu isim baya geçiyordu o geldi gece gece aklıma. Mevlüt müydu baş karakterin ismi? Okuduğum kitapları belli bi süre sonra tam hatlarıyla hatırlıyamamak canımı sıkıyor. Ama bu kitap bittiğinde nasıl hissettirdiğini hatırlıyorum baş karekter de tutunamayanlardandı, hüzünlü ve eksik bir sondu.
Anlamını unutmaya başladığımız kelimedir vefa. Eşten, dosttan, akrabadan hatta candan, can bildiklerimizden göremediğimizdir. Değeri çok büyüktür ama kimilerine göre sadece yüktür.
-Kederliyim sözlük, vefasıza vefa aptallıkmış, bilemedim.