bugün

herhangi bir topluma, kuruma veya kişiye daha önce yaptıklarından dolayı zamanı geldiğinde vicdanını rahatlatmak adına iyilik yapma isteği, gereği...
''memleketime vefa borcumu ödemek adına belediye başkanlığına adaylığımı ilan ediyorum'' şeklinde cümle içerisinde kullanılabilir...
günümüz dünyasın da bir çok insanın ödemiyerek inkar ettiği borçtur. ticari batak gibi insani bir batak sayılabilir.
para verilerek kapatılamayan bir borç türüdür.para verilse dahi aynı tadı vermez. karın bölgesinde bir ağrı rahatsızlık verir durur.
sabah 5 ten bu saate kadar hiç durmadan çalışıyorsam, kendime bir dakika dahi ayıramıyorsam, onun yüzünü güldürmek için türlü şeyler yapıyorsam sadece vefa borcum içindir. vefa borcu böyle bir şeydir evet belki onun bana yaptığı fedakarlıkları ödemem zor, ama o bu dünya da yaşadığı sürece ve bende ayakta olduğum sürece sürekli ona olan borcumu ödeyeceğim. neden mi kendi aç iken beni tok tuttuğu, kendi ıslanırken beni yağmurdan koruduğu için, çocuk iken ayçekirdeği ni dişim yok diye tek tek çıkarıp bana yedirdiği için, kendi km lerce yürüken ben yorulmayayayım diye bana araba verdiği için. ve her şeyden önemlisi beni canından çok sevdiği için ona olan borcumu yıllardır ödüyorum ama bu borç öyle bir şey ki bitmiyor. umarım bir kısmını ödeyebilirim.
7 mayıs 2001 tarihinde piyasaya sürülmüş olan yeşim salkım albümü. kanımca kendisinin tek güzel albümüdür.
yıl 1915...
çanakkale'de kızılca kıyametin koptuğu günler.aylardan mayıs.
vefa lisesi fransızca muallimi ahmet rıfkı her günkü gibi mektepten içeri girer. selam verir ahmet rıfkı ama çocuklar selama karşılık vermezler. ahmet rıfkı şaşırır. arka sıralarda oturanlardan biri ayağa kalkarak; "hocam, mahallemizde
eli ayağı tutan ağabeylerimiz çanakkale'ye gönüllü gittiler, ama siz hâlâ buradasınız. biz de gitmek istiyoruz, fakat yaşımız tutmuyor, söyler misiniz bize, vatanımız elden giderse sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar?"
muallim yaşlı gözlerle sınıftan çıkar ve mektebin idaresine dilekçesini verir. arkadaşlarıyla, talebeleriyle vedalaşır, evine gelir.

ahmet rıfkı'nın hayattaki tek varlığı yaşlı annesi ayşe hanımdır ve şehzadebaşı semtindeki evlerinde beraber oturmaktadırlar. durumu annesine anlatır, ondan hakkını helâl etmesini ister. ardından mahallenin bakkalı, gün görmüş bir zat olan selâhattin adil efendiye uğrar ve şöyle der:
"selâhaddin amca, allahın izniyle vatanın bağrına saplanmış olan düşman hançerini çıkartmaya gidiyorum. senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma. kısmetse dönüşte borcumu öderim!" der ve gider.
çeşitli cephelerde savaşa katılır. 19 aralık 1915 günü şehit olur...
annesi haberi alır, çok üzülmesine rağmen imanı bütün bir hanım olduğundan hâdiseyi tevekkülle karşılar. aklına, veresiye yiyecek aldığı bakkal gelir. "yedi aydır senden veresiye alırız, borcumuzu verelim de oğlum borçlu yatmasın!" der.
selâhaddin efendi şöyle cevap verir: "ayşe hanım, sen okuma yazma bilmezsin, okuma bilen bir yakınını getir de hesabı o çıkarsın" bunun üzerine ayşe hanım, komşusunun kızı gülşah'la birlikte dükkâna gider. selâhaddin adil efendi, "ahmet rıfkı" bölümünü açarak veresiye defterini gülşah'ın önüne koyar. gülşah, onlara veresiye defterindeki kırmızı harflerle yazılmış
satırları gösterir. şöyle yazıyordur defterde:
"bu hesap ahmet rıfkı'nın kanıyla ödenmiştir, vesselam!"