bugün

Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan 1919 Samsun doğumlu Türk edebyatının en akıcı anlatım tarzlarından birine sahip okumaya doyamadığım yazarı.

Kurgusu, anlatım tekniği ve gerçekçi yaklaşımıyla çağdaş edebiyatta bir aşama olarak nitelendirilen (bkz: Bir Gün Tek Başına) 'yı (bkz: Mavi Karanlık) izledi.

Diğer yapıtları: Eski Şiirler, Yeni Türküler(şiir), Üç Film Birden(senaryo), Eski Filmler(senaryo), Bu Gemi Nereye(yazılar), Yeşilçam Deikleri Türkiye(roman), Tek Kişilik Ölüm(roman), Ölmedikçe(yazılar), 141. Basamak(oyun), Güven(roman), Komünist(anı), Kayıp Romanlar(roman).
yönetmen, çevirmen barış pirhasan'ın, oyuncu deniz türkali'nin babasıdır.
monologların tadına doyum olmayan romanlara imza atmıştır. sinemayla içli dışlı oluşunun, senaryo yazarlığının izlerini romanlarında da sürmek mümkündür, özellikle de kayıp romanlar'da.
Hayran olduğum ve kesinlikle tanışıp konuşmak istediğim yazar.Romanlarında aşk,cinsellik,sosyal olaylar ve siyaset çok güzel sentezlenmiştir.O nedenle benim için bir numaradır GÜVEN romanı ve diğer romanları.
Ayrıca TKP de gördüğü rezillikleri ve edindiği deneyimleri dürüstçe genç kuşaklara aktarmıştır.Umarım bir an önce yeni bir romanı çıkar.
ilk kitabı 'usatalık eseri' sayılabilecek kadar iyi olan bildiğim tek yazar! (bkz: bir gün tek başına)
oldukça muhafazakar bir ailede dünyaya gelmiş, çocukluğunu kuran kurslarında medreselerde geçirmiştir. komünizmle ise lise yıllarında bir arkadaşı sayesinde tanışmıştır. üniversite eğitimi sonrasında parti faaliyetlerini yürütebilmek adına istanbul da kalarak kuleli askeri lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. mihri belli nin çok yakın arkadaşıdır. ayrıca barış pirhasan ve deniz türkali nin babası, zeynep casalini'nin ise dedesidir
"bir gün tek başına" adlı kitabı okunulası hatta başucu kitabı yapılasıdır. defalarca okunabilir. anlatımının duru olması okumayı kolaylaştırır. çok etkileyici ve sürükleyicidir.
iSTANBUL

"Sis" şairine ithaf edilmiştir.

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm istanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin istanbul

Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kuma sermiştir.
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin istanbul

Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masalıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerin gayrısına yaşamak yok

Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
ipek şiltelerin istakozların
ve ahmak selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir

Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez

Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

Boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakalarımın ağrısı

Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı

Boşuna çekilmedi bunca acılar istanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin istanbul bekle
Sen bize layıksın
Vedat TÜRKALi
muhteşem şiirinin yazarıdır.Bir Gün Tek Başına,Yeşilçam Dedikleri Türkiye,Güven,Mavi Karanlık, Eski Şiirler Yeni Türküler, Kayıp romanlar, Tüm Yazıları Konuşmaları,Bu Ölü Kalkacak / Dallar Yeşil Olmalı (2 Oyun),Komünist,Ölmedikçe Yazılar, Konuşmalar, Soruşturmalar,Özgürlük için Kürt yazıları gibi kitapları vardır.
okuması ne kadar zevkli olursa olsun yazarın diline alışmak biraz uzun sürüyor. kullanılan devrik cümleler alışılınca çok hoş olmasına rağmen başlangıçta insanı zorlar. sayfalar boyunca sürüp giden monologlar ise * sinirlerinizi zorlayabilir. ayrıca romanlarının puntosu* diğer romanlara göre daha küçüktür. bu yüzden vedat türkali'nin bir kitabını okumanız hesap ettiğinizden biraz daha uzun sürer.

ama yukarda saydığım zorluklara alışırsanız yazar sizi hikayenin ortasına bırakıverir. o küçücük yazıları, gözleriniz ağırsa bile bırakmak istemezsiniz.
türk edebiyatının en yetkin kalemlerinden biridir. bir gün tek başına, güven, mavi karanlık gibi birbirinden güzel romanları vardır. solcudur, komünisttir... kendi deyimiyle domuzuna komünisttir. güven, en güzel romanı olmasa da (en güzeli bir gün tek başına'dır) dönemini ve daha önemlisi dönemin psikolojisini çok iyi anlatan romanlardan biridir. amacın psikoloji olduğu zaten romanın adından bellidir. 1940'larda, partiyi arayan gençler ve o gençlerin içine düştükleri "at izi it izine karşışmış" ortamı anlatan bu kitap ayrıca otobiyografiktir. bu kitabından sonra bir de "komünist"i okursanız, tadından yenmez.
iyi özellikleri bir yana vedat türkali son romanı'yla canımızı çokça sıkmış bir insandır. kayıp romanlar, günümüzde geçen bir kitaptır ve kitabın bir bölümünde bir istanbul üniversitesi öğrencisi öldürülür. imam adnan sokak'ta, arkadan uzun namlulu silahla öldürülen bu kişi gerçektir ve adı da önder babat'tır. vedat türkali önder babat'ın adını nasıl böyle kullanabilmiştir, kitaptaki ilişkileri önder'e nasıl atfetmiştir bilemiyorum. her nasıl olursa olsun bu çok can sıkıcı bir durumdur.bu saçmalığı yaşlılığına veriyoruz. gene de okunası bir yazardır.
Zeynep Casalininin dedesidir. Kitaplarına alışmak hayli zaman alır. En güzel kitabı Güven 1 ve 2 dir.
"Etrafınız kalabalık, bir işiniz var; belki de evlisiniz çocuğunuzda var ayrıca. Ama kendinizi mutsuz ve bu koskoca dünyada yapayalnız hissediyorsunuz. Düşüncelerinizin beyninizin içinde dalaşmasını hissediyor, hangi çelişkinin daha doğru olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Hele bir de aşk mı yoksa geç kalmışlığın bıraktığı basiretsiz duygular mı emin olamadığınız anlam veremediğiniz hezeyanlarda yaşamaya başlıyorsanız; işte bu tek başınalığın siyah beyaz fotoğrafıdır."
orta okulda 'komünist' adlı otobiyografik romanıyla tanıdığım güzel yazar.
tasvir gücü çok kuvvetlidir, zira kime sorsan okuduğu bir kitabında anlattığı karakteri, şöyle bir olayla karşılaşırsın; ben de tam olarak bunu düşünmüştüm...
bir gün tek başına isimli şaheser romanın saygı duyulası, tanınası ve hatta sevilesi * * yazarı.
(bkz: yeşilçam dedikleri türkiye)
(bkz: bir gün tek başına)
(bkz: mavi karanlık)
(bkz: güven)
(bkz: bekle bizi istanbul)
diyarbakır'da kurulan mehmed uzun kent kütüphane'sine kitaplarını bağışlayarak diyarbakırlıların ve bir anlamda da bu kütüphaneden faydalanacak bölge insanının sevgisini kazanmış yazar. hasta olmasa açılışa da gelecekti ama gelmiş kadar oldu.
eserleri:

Bir Gün Tek Başına (roman, 1974)
Eski Şiirler Yeni Türküler(şiirler, 1979)
Üç Film Birden(senaryolar, 1979)
Mavi Karanlık(roman, 1983)
Eski Filmler(senaryolar, 1984)
Bu Gemi Nereye(yazılar, anılar, 1985)
dallar Yeşil Olmalı(oyun, 1985)
Tek Kişilik Ölüm(roman, 1989)
Özgürlük için Kürt Yazıları (1996)
Güven(roman, 1999)
Komünist (anı, 2001)
Yeşilçam Dedikleri Türkiye (roman, 2001)
Bu Ölü Kalkacak (oyun, 2002)
Dallar Yeşil Olmalı (oyun, 2002)
Kayıp Romanlar (roman, 2004)
yalancı tanıklar kahvesi (roman, 2009)
Bugün,* saat tam 16:00'da, Taksim insan Kitabevi'ndeki imza gününde kendisiyle konuşma ve imzasını alma şerefine nail olduğum büyük yazar. Kitaplarında hiç mi hiç hissettirmediği yaşlılığı tüm şirinliğiyle yüzündeydi ustamın.
Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından. Öyle bir yazar ki, sanki daktiloda derlediklerini okutmuyor da karşılıklı içki sofrasında anılarını anlatıyormuş hissi verir insana. Faydalıdır kitapları. Birkaç olaydan hikaye peydahlamaktan ziyade, kendi penceresinden bir zamanı, bir dönemi anlatır. Hayat dersi alınabilecek kitapları vardır.
(bkz: Yeşilcam Dedikleri Türkiye)
http://www.youtube.com/watch?v=Nya1vMxUJH4

biraz ters bi zamanda oldu.. olsun..
13 mayıs 1919 samsun doğumlu, türkiye cumhuriyeti fikriyle neredeyse aynı yaşta olan, yakın zamana kadar ölüm tehditleri almış vedat türkali, kendisiyle yapılan söyleşide çok yalın bir şekilde anlatmış memleket meselelerini:
http://bianet.org/biamag/...turkiyeyi-korku-yonetiyor

Bekle bizi istanbul şarkısının şiirini o'nun yazdığını da bugün öğrendim.
kendisini yakından tanıma fırsatı bulduğum huysuz ihtiyar-genç.
'bir gün tek başına' adlı romanını şiddetle tavsiye ettiğim yazar.
yalancı tanıklar kahvesi'nde çizdiği muhsin karakteri ile bir dönemin psikolojik, sosyal, siyasi falan fistan yapısını yeniden kurgulamış fakat üslup açısından umduğumu bulamadığım yazar kişisi.
muhsin çoğu yerde fazlaca karikatürize edilmiş. sahip olduğu yaşam şartları ham fikir olarak kalmış her defasında; iyi işlenmemiş; sığ.
esasoğlan muhsin'e eşlik ettirilen bayan tipler birer suret olmaktan öteye geçemiyor. alelacele çizilen birkaç çizgi; hepsi bu.
yörenin ağız yapısını yansıtmak için verilen uğraş romanın akışını bir hayli bozmuş.

birşey daha; dönemin devrimci gençliği bu kadar kibar mıydı; her hitapta ismin sonunda bir -ciğim ekli; muhsinciğim, salihciğim, reyhancığım... salon ağzı bu yahu... "kaybedecek neyim var zincirlerimden başka" sloganını düstur bilenler bu kadar incelirler miydi konuşurken?