Üzerimdeki etkisi hiç değişmeyen bir şarkı. Murat karahan versiyonunu açtığım an tuşuma basılmış gibi ağlamaya başlıyorum, şarkı bitince kendime geliyorum. insan bazı bakışları bazı anları unutmuyor, ilk günkü tazeliğinde hepsi.
bir kaç sene önce biricik sevgilim başka bir şehire taşınıyordu. gitmeden son bir kez buluştuk. ileride onun yanına gelecektim kendimize bayağı bir söz vermiştik. son bir kez dudağına bir kaç saniyelik buse kondurmuştum. derin ve hüzün dolu bir buse. tadı hala damağımdadır. o aklıma geldi. uzun mesafe ilişkisini yürütemedik gibi oldu. orada birini bulmuş ve sözlenmiş. geçen haberini aldım. sıgara paketi dayanmaz. efkarlandık gece gece.
kanserden vefat eden kızına yazmış olduğu iddilarının hatta konu hakkında anlatılan hikayelerin kesinliği olmamakla birlikte kendisinin tek çocuğu olduğu bilinen sevinç şeyhun ise babasından önce ve kanserden vefat etmemiştir.
bu eserin bende uyandırdığı hisler epey yıkıcı. yazıp yazıp siliyorum. bazı şeyleri ifade etmek zor. ne orhan seyfi'nin aslında hasta olmayan kızına ne de yitik aşklara, bu şarkı benim babama...
veda busesi, sözleri itibariyle iki aşığın birbirine yazdığı şiir olarak algılanmıştır hep. fakat veda busesi adlı şiir orhan seyfi orhon'un kanserden ölen kızına yazdığı bir eserdir. bu ünlü şiirin hikayesi şöyle anlatılmaktadır:
babası kızının kapısını açarken biraz duraksadı. sessizce kapının kolunu aşağı indirdi, kızının bugün daha iyi olması için dua etti. gün boyunca kızına doyasıya sarılmayı düşünüyordu..
o yüzden bütün işlerini iptal etmiş, akşama kadar onun yanında oturmayı planlamıştı. uyuyup uyumadığını kontrol etmek için usulca yatağın üstüne eğildi. kızı perişan halde görünüyordu...
gözleri hemen yaşaran baba, kızının bu halini görmesini istemediği için usulca eğildi ve dudaklarını kızının alnına koydu. öpmedi çünkü öpmek çok kısa bir andı. öylece durdu ve derin derin nefes alarak kızının kokusunu içine çekti
baba kızının alnında öylece durdu. biraz daha dursaydı gözyaşları kızının yüzüne damlayacaktı, ağladığı anlaşılacaktı. yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.
kız o kadar bitkin düşmüştü ki çok kısık bir sesle, babacığım, annemin öldüğü günü hatırlıyorum, günlerce çok ağlamıştın. şu son anlarımda senden bir şey istiyorum babacığım, dedi. ben öldükten sonra hiç ağlamayacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı? dedi..
baba imkansızı isteyen kızına baktı, ağlamaklı halini bastırarak başını hafifçe salladı. kızı çok zor nefes alıyordu . birkaç saniye içinde nefes alışverişleri kesildi, başı yana düştü...
hıçkırıklar içinde kızını kucağına aldı. kızının cansız bedeni hala ateşler içindeydi. buna rağmen kızı üşümesin diye battaniyeyle sardı bahçeye çıkardı. kızını sandalyeye oturtup, yere çöktü, başını kızının kucağına koydu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. işte o an dilinden bu ölümsüz mısralar döküldü…
"veda busesi",
türk sanat müziğinin şüphesiz en bilinen, en çok sevilen şarkılarından biri... yusuf nalkesen tarafından 1951 yılında muhayyer kürdî makamında bestelenen bu içli şarkının sözleri ise zamanının ünlü beş hececilerinden biri olan şair ve gazeteci-yazar orhan seyfi orhon'a ait.
Bu şarkı Orhan Seyfi Orhon tarafından kanser hastalığına yenik düşen kızının ardından yazılan bir şiir'dir. Kızına arkasından ağlamayacağı için söz veren ve bu sözü doğal olarak tutamayan babanın kendine sitem ettiği bir ağıttır birazda. Ancak sanatçı diye geçinen şarkıcılar "... yüzüne bu türlü bakmayacaktın" yerine "yüzüme bu türlü bakmayacaktın" diyerek anlamı tamamen değiştirerek ağıtı, popüler kültür şarkı konularına çevirmeyi başarıyor. Tebrikler.
Bundan tam 100 yıl önce her şeyin başladığına benzer bir yerdeyim. Küçük bir hastane odasında, tek kişilik küçük bir yatakta, 100 yıl öncesine nazaran epey büyük vücudumla öylece yatıyorum. Etrafta kimseler yok, makinalar en yakın dostlarım. Güneş gözüme vurmasın diye çekilmiş perdenin arkasındaki dünya umurumda değil. Ya da son anımda ziyaretime gelen, adını bile hatırlayamadığım insanların solmuş çiçekleri içimi rahatlatmıyor. Herkesin beni terk ettiği küçük bir hastane odasında, vücuduma bağlı makinalarla tek kişilik küçük bir yatakta, sağa sola dönemeyip gözümü alan eski bir floresanın altında öylece yatıyorum. Her şeyin 100 yıl önce başladığına benzer bir yerdeyim. Ağlasa da sevinçten havalar uçsak yerine ölse de kurtulsak kokusu var havada, en azından koklayabildiğim kadarıyla.