bu ulke halkinin dogarken bir tek borcu vardir oda her sene askeriyeyi beslemek icin gerekli olan milyarlarca dolari bulmak adina yurtdisindan alinan borcdan kenid payina dusen kismidir.
tarih 26 haziran 2009
yer: omcalı jandarma karakol komutanlığı/varto/muş. bilir misiniz bilmiyorum ama aktütün gibi bi yerdir omcalı. her allahın günü taciz yemedik ama arada olmuyor da değildi.
saat: gece 02:25 gece 02-04 nöbetim yeni başlamıştı. kola içerisine gizleyerek sigara içerken arkadaşla, ani den bir ışık gördük, ama mermi gibi düşünmedik ışık hüzmesi gibiydi. hani er ryan ı kurtarmak filminde vardır bilirsiniz ciuvv ciuvv geçer mermiler yanınızdan öyle işte. nöbet kulubesindeydim allahtan yoksa girmişti mermi götümüze. neyse adıyamanlı ahmet vardı kekemeydi, o durumu izah edene kadar ben telsiz ile saldırı diyebildim ancak sonra telsiz yere düştü. komutanlar hemen oraya doğru geldi ama mesafe 200 mt var karakol ile nöbet kulubesi arasında. derken gördüm bu gavatları sızma halindelerdi ama kulubede iken mermiler hiçbirimize gelmedi, pencere camından ateş ettik, gerçi ibne g3 tutukluk yaptı ama ikinci de arka arkaya saydırdım tabi tüm karakol saydırdı. derken bu sızmacılardan çoğu kaçmaya başladı. ahmet uzman vardı yürek mangal tam bi komando idi. kaçanları nasıl olduysa 5-6 tanesini o temizledi. aşağı nöbet kulubesinden de saldırmışlar ancak bizimkiler karşılık verince onlarda geri kaçmış.
yani gelen grup sözlük yaklaşık 50 civarıydı ve sarmaya çalışmışlardı bizi. ama ne uyuyorduk ne bişey, korkanda görmedim sadece hedefi görememe telaşındaydık. rambo değiliz tabi sıktık ama komutan kadar değil. komutan indirdi direk.
sonra ne mi oldu tüm karakol toplandık, komutanımız konuştu, ertesi gün yine tereyağ, zeytin ve ekmek yedik kahvaltıda.
gün itibariyle borçlu gün sayim 100. bir kac örnek vereyim bu borca:
uzun dönem gariban bir cocuk var 190 gunu felan kalmiş. uzman cavuslarin oturdugu binanin kalorifer kazanini yakiyor. is,pas, pislik içinde. bildigin kapici. anasi onu bunun icin mi gönderdi merak ediyorum.
mimar, insaat mühendisi, şirket sahibi adamlariz. yaşimiz nerdeyse otuz. loşmanlarin etrafinda ağaclar yere yaprak dökuyor onlari topluyoruz her sabah. loşmanda oturanlarin çogu da hicbir şey olamayip asker olan adamlar.
vatan borcuymuş...
insanlara saçma sapan işkenceler yapılıp, emek fütursuzca heba edilmeyip daha verimli bir şekilde kullanırsa herkesin memnuniyetle içinde bulunmak isteyeceği süreç; amma velakin ki öyle değil.
vatana olan borç doğarken başlar. devlet hastanesinden doğum masraflarını ödeyemediğin için taburcu etmezler. ilkokula başlarken kayıt parası borcu oluşur onu vermeden adım atamazsın, kabusun olur. ortaokul ve lisede bilumum kırtasiye, beden eğitimi ihtiyaçları, yakıt, elektrik ve su borcun oluşur. adamın burnundan getire getire alırlar, asla yok diyemezsin. üniversitede önce krediyle borçlanırsın, üstüne harç eklenir, üstüne kitap defter parası, yurt parası, eğer küçük bir şehirdeysen bir de manevi bir borcun oluşur ki buna namus borcu denir ve eğer kız öğrenciysen okuduğun ildeki tüm erkekler bu borçtan seni mesul tutarlar. okul biter erkeksen askerlik borcunu ödersin. o biter işsiz kaldığın sürede yeni çıkan yasayla ssk ya borçlanırsın, cebinde beş kuruşun yokken 1700 lira kazandığın varsayılır prim borcun başlar. kira, kredi kartı derken çocuğun olur daha senin borcun bitmeden onun borcu eklenir. yaş yetmiş iş bitmiş olur ama hala bir borcun kalmıştır; teneşire osuruk borcu. onu da ödesen mezar yeri için bir borç doğar. velhasıl vatana olan borç seninle yaşar ama seninle ölmez. senden sonrakilere devrolur. her şeye rağmen vatanını sevebilmişsen bence borcun kalmamıştır.
nasıl bir şey olduğunu anlamadığım borçtur. bildiğim tek şey türkiye'de sadece askerlikle ödenebiliyor.
misal dünyaca ünlü bir bilim adamı oldunuz. teorik fizikte mit * de kürsünüz var, teorilerinizle dünyayı sallıyorsunuz, herkes sizden bahsediyor. ama işte vatan borcunu ödemiş sayılmıyorsunuz. memlekete dönüp askerliğinizi yapmak zorundasınız. bir başçavuşa selam durup, iki mermi attın mı... tamam kardeşim ödedin vatan borcunu.
misal milli bir sporcusunuz. olimpiyatlarda altın madalya aldınız, yetmedi dünya rekoru da kırdınız... ama hayır halen daha vatan borcunuz ödenmedi. o borç ki sadece kantinde subaylara garsonluk yaparak ödenebilir. o borç ki kutsal apoletlere selam durmadan silinmez...
misal kardeşinizi, babanızı, amcanızı, kısaca bir yakınınızı şehit verdiniz. aile olarak canınızdan can gitti. ama hayır yine vatan borcunuz ödenmedi. siz de kardeş olarak askere gidip, belki yozgat'ta belki trabzonda, ailenizin size en çok ihtiyaç duyduğu zamanda, çalışmanız onlara destek olmanız gerekirken yat-kalk-sürün yapmalısınız ki vatan borcunuz ödensin.
ama öte yandan 30.000 tl niz var. vatan-sana-param-feda diyerek de borcunuzu ödeyebilirsiniz...
efendiler, ben vatansever ve milliyetçi bir insan olmakla beraber sosyalizme sempatiyle bakan, ama komünizmin ve hümanist fantezilerin bu dünya için fazlasıyla saf, salakça ve bazen haince olabileceğine inanan, üniveristede iki bölümde okuyan bir beşerim. vicdani ret'i, askerliğin herkese zorunlu olduğu bir ortamda vicdansızlık olarak görürüm. neyse efendiler, devam edeyim ben şeceremi saymaya...
babamın soyu danişmentli türkmenlerindendir. annemin soyu ilk olarak hacı yunus oymağı diye kayıtlara geçmiş, 16. yüzyılda göçebeliği bırakmış bir yörük/türkmen obasına/boyuna dayanmaktadır. gerek annem, gerek babam iç anadolu'nun boz topraklarında, kayseri vilayetinde dünyaya gelmişler. annemin dedesi ve onun akrabaları milli mücadele'ye katılmış, hatta bir hanemizden 7 oğlun 6'sının şehit olduğu acıklı hikayeler arda kalmıştır. annemin dedesi gururla anlatırmış, kendi deyimiyle şemşamer sırıklarıyla yunanı nasıl denize döktüklerini...
hey gidi, neyse efendiler annemin dedesine madalya vermemişler. içine çok battığından olsa gerek buna hep yakınırmış. sebebine gelince, devlet babavatan borcu diyerek şemşamer sırığıyla yunan kovalattığı bu adamcağıza 'inne' vurunmaktan korktuğu ve kaçtığı için madalya vermemiş... doğru veya yanlış bilmem ama sebebi buymuş rahmetlinin dediğine göre...
dinle beni devlet baba, dedem 1936 doğumlu köyünde 'gaffarın memet', arkadaşları arasında 'kelek' diye bilinen, gençliğinde her haltı yemiş, 40'ından sonra imana gelip daha da sonra kendi deyimiyle hicaz'a gitmiş bir adam. evin en küçüğü ve tek erkek çocuğu. bu adam kıtlık görmüş devlet baba, gözünü açtığı köyünde karnı doymamış, sırtı palazlanmamış, ayağında çarıktan başkasını görmemiş... bak devlet baba, sen bu adamı doyuramamışsın... yetmemiş, zamanında siktir etmişsin yaban ellere... dedem avrupa'ya ilk giden gözü açıklardan. ama biliyor musun devlet baba, dedem 13 yaşında nişanlanmış, evlendiğinde daha ceviz oynamaktaymış... işte bu çocuk devlet baba, belkide hayatında köyünden gayrısını görmeden yaban ellere gitmiş... evet bilmiyorsun, biliyorum devlet baba, dedemin o toy zamanında yediği naneleri, köyünde geride bıraktığı aç karısını ve çocuklarını hiç arayıp sormamasını, başka eş bulup ondAN çocuk peydah etmesini en sonunda tekrar ailesine dönüp peydah ettiği çocuğu inkar etmesini... köyünde kurdun kuşun, ve açlığın ortasında, 5 çocukla ersizlik nedir bilir misin devlet baba?..
dedem, ailesini avrupa'ya getirmiş, sonra annem babamla evlenmiş ben doğmuşum 80'lerin sonuna doğru. ben seni tanımadım delvet baba. türkiye'ye her gelişimde selamlaştık o kadar. sen beni sadece askerlik için arayıp sordun. türk töresince daha haşır, neşir olmamız lazımdı ama anlıyorum, senin kucağında doğmadım, büyümedim... ayıplamıyorum seni... vatan borcu diyorsun bana... dedemi siktir etmişsin karnını doyuramadığın için, senin yüzünden ben yaban ellerde dünyaya gelmişim ve sen bana vatan borcu diyorsun...
de devlet baba, benim sana borcum olsun... hem öyle ya, biz ne bilek beyim, böyükler bilir... önemli değil yani,vallahi bak. ama içimi acıtan ne biliyor musun devlet baba? sormadın biliyorum ama anlatmak istiyorum bir kez dinle beni, ben yolunacak kaz mıyım devlet baba? beni şimdi askere de almıyorsun, 10 000 avro ver kurtul diyorsun... 10 000 avro ne demek haberin var mı? biliyorum, senin ve senin üzerinde nefes alan herkes için yoluncak kazlarız biz ama el insaf... alın terimizi olmayan borcumuza mı istiyorsun? ne sanıyorsun sen devlet baba? para mı basıyoruz?
bak bana devlet baba, türkiye cumhuriyeti pasaportum da var benim. çifte vatandaşım yani. ya beni adamlar gibi askere al, yada hiç alma. allahım şahit, beni herkesler gibi askere alırsan bırak yakınmayı, çok sevinirim. çocukken asker olmak isterdim hep. ama beni para kaynağı görmen içimi acıtıyor... göz göre göre keriz muamelesi görmem dokunuyor bana. hadi diyelim verdim avro'yu, peki sen bana ne veriyorsun? eyvallah, hadi öyle olsun, benim sana borcum olsun... ama devlet baba, ben senin babalığını hiç görmedim. ceddim de görmedi... kanımızda vatanseverlik, türklük olmasa sadece vatan borcu diyerek askerde bulamazsın ya, neyse devlet baba... sen sağ biz selamet... *
halk arasında askerlikle ödenmesi gerektiği vurgulanan alelade bir cümle.
ve açıkça söyleyeyim benim bu vatana zerre kadar bir borcum yoktur. benim geleceğim çalınmışken bu vatana nasıl bir borcum olabilir? asıl ben hakkımı istiyorum bu vatandan.
çalınan, çöpe atılan geleceğimi talep ediyorum.
bazı kişiler vatan borcu vatan borcu diye yaftalamaktalar. Peki vatan borcu ise kadınlar neden askere gitmez yada neden hiç bir villadan şehit cenazesi çıkmaz da hep fakir fukara vatandaşların evinden şehit çıkar neden fakirler vatana daha çok borçlu olduğu için mi evlatlarını şehit verirler?
kağıt üzerinde harp sanatını öğrenmek ve uygulamak olarak görünse de aslen birçoğu sivilde bir baltaya sap olamamış subay, astsubay ve uzman çavuşların her türlü emirlerine mutlak itaat etmek, gerekirse hakaretlerine katlanmak, boklarını temizlemek, kısacası onlara hizmetçilik yapmaktır. kendi rızasıyla ya da değil, şehit düşmüş bütün gençlerimizi tenzih ederim; sırf onlardan biri olmadığınız için koşullarınıza ve komutanlarınıza minnet etmeniz gerektiği zihninize işlenir.