jean paul sartre' nin bulantı adlı eserinin en iyi edebi örneği olduğu felsefi akım. albert camus' un yabancı, yine sartre' nin özgürlüğün yolları üçlemesini oluşturan akıl çağı, yaşanmayan zaman, yıkılış eserleri diğer önemli örnekler arasındadır.
insanın özü yoktur, yapıp ettikleri onun özünü belirler diyen felsefe...
kimse kral çıplak demiyor ama...
bu durumda istemeden kötü işler yapan kimseleri kötü kabul etmek gerekecek...
çok hoş değil...
Klasik felsefe bireyi unuttu diyerek felsefe'nin dizgeleştirilmesine karşı çıkar.
Sadece felsefe'de değil aynı zamanda edebiyat ve tiyatro'da da öne çıkmıştır.
19. Yüzyılın ikinci yarısında temelleri atılan ve 20.yüzyıl içersinde önemli ölçüde taraftar bulan bir felsefe akımıdır. Bireysel varoluş, özgürlük ve seçim yapabilme kudreti gibi temel varoluşçu esaslar çerçevesinde eser vermiş pek çok yazarın ortak çabalarının bir ürünü gibi görülebilir. Bununla birlikte bu kategoriye dahil edilen pek çok düşünürün, Heidegger örneğinde görüldüğü üzere varoluşçu oldukları şeklindeki düşüncelere açıkça karşı çıktıkları da görülmüştür. Varoluşçu yazarlar düşüncelerini açıklarken sistematik bir yöntem takip etmezler. Felsefelerini aforizmalar, meseller, manzum eserler, roman veya tiyatro oyunları gibi sanat eserleri aracılığıyla ortaya koymuşlardır.
Saçma, belirsizlik, korku ve kaygı gibi terimlerin sık kullanılması, Nietzsche gibi tanrıtanımaz varoluşçuların nihilistik (hiççi) duruşu de dikkate alındığında varoluşçuluğun yıkıcı bir felsefe olduğunu düşündürmüş ve kimilerince neredeyse bir intihar felsefesi olarak addedilmiştir. Bu tezi çürütmek üzere Sartre yazdığı Varoluşçuluk Bir Humanizmadır(insancılıktır) isimli denemesinde, karamsar gibi görünen tüm sözcüklere rağmen insan ve onun deneyimlediği dünyanın varoluşçu çözümlemesinin yalnızca hümanist (insancıl) amaçlarla yapıldığının altını çizmeye çalışmıştır.
Varoluş insana kendini nasıl yapmayı istiyorsa öyle yapması için bir davet sunar. insan koşulsuz bir özgürlükle işe koyulurken yaptıklarının tüm sorumluluğunu da üzerine alır.
Evren akıl ile bağdaşmayan saçma bir dizgedir, insanın önünde nihai bir hedef de bulunmaz ancak her şeye rağmen yaşamak durumunda olan insan eylemleri ile sürekli seçer. Bu seçimler ister istemez ile insan denen varlığın özünü yaratacaktır. işte varoluşçuluk Sartreye göre , karamsar gibi görünse de insanın karşı karşıya bulunduğu durumu ve varoluşun her tarafına yayılan saçmanın içinde barındırdığı yaratıcı hareket noktasını göstermekle hümanist bir yaklaşım sergilemektedir. Fransız yazar Albert Camus (1913-1960) ise Sartre ile pek çok konuda anlaşır görünür. Anlaşamadığı nokta ise Sartrenin tersine böylesine saçma (absurd) bir dünyada başlangıçta bir anlama sahip olmayan insanın sonradan da kendisine özgü bir anlam yaratmasının mümkün olmayacağına ilişkin fikridir.
1. Varoluş her zaman tek ve bireyseldir. Bu görüş bilinç, tin, us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır.
2. Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlıkın anlamının araştırılmasını da içerir.
3. Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür. Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır.
4. insanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir dünyada var olmadır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
Düşünce tarzını anlamak için nietzche yi ,varoluşçuluğun tadını almak için franz kafka yı okumak gerekir.
temsilcileri insanı duygudan arındırmaya çalışmaktadır.
19 yüzyıldaki temsilcilerinden Patrick süskind koku romanındaki,albert camus un yabancı romanındaki* ,tolstoy univan ilyiç in ölümü romanındaki karakterlerde bunu açıkça görebiliriz.
Kültür mantarlarının popüler toplanma mekânıdır. Birine girip bakmak için bile girmeyiniz. Bunun dışında tarihsel kökleri itibari ile başta Nietzsche ve Kierkegard gibi sağlam filozoflara dayanır.