Uzay çalışmalarında bir noktaya 20 senede gelinebilir. Bugün Çin ve Hindistan'ın uzay programları konuşuluyor ama bu iki ülkede 20 sene önce çok ileri uzay programlarına sahip değildi. Türkiye'de süreç başladı. 2012 yılında fırlatılan Göktürk 2 mühim bir başarı. Türkiye ileride uydularını kendisi üreten ve fırlatan bir ülke olabilir. Ama uzay istasyonu kurmak lüks olduğu gibi gerek olup olmadığı da tartışmalı.Bu açıdan başka ülkelerle ortak projelere girmek daha iyi.
Uzay araştırmaları ve teknolojileri çok fazla yatırım gerektirmekte. Kesin bir rakam olmasa da NASA'nın ve Avrupa Uzay Ajansı'nın (ESA) bütçeleri 10-15 milyar dolar civarında. Türkiye'de artık hiç yoktan iyidir diyebileceğimiz mütevazi bir bütçeye sahip.
istihdam da çok önemli bir konu. NASA labaratuvarlarından sadece birinde ortalama 5 bin kişi çalışıyor. Diğer labaratuvarları ve NASA'nın merkezini katınca istihdam çok ciddi rakamlara ulaşıyor. Bunl ilaveten aerospace üzerine çalışan özel şirketleri, araştırma kuruluşlarını da işin içine katılması durumunda 100 ile 200 bin çalışandan bahsedilebilir.
istihdam konusunda bu ölçeği üretebilmek en ciddi konu. Birbirlerini besleyen sanayi kollarının kurulması gerekiyor. Ama şu anda Türkiye'de bir tek TÜBiTAK, biraz da askeriyeyle uzay araştırmalarında var olmaya çalışıyoruz.
Bu yapıyı kurduktan sonra Mars'a gitmek dahil pek çok gözde büyütülen konu rüya olmaktan çıkabilir. Mars'a inen Curiosity 2,5 milyar dolara mal oldu. Fırlatma, iniş masrafı da 600 - 700 milyon dolara mal oldu.
Bahsi geçen uzun vadeli planlamanın içine yan sanayiyi de katmak mümkün. Uzay teknolojilerinde devlet başı çekmekle birlikte, her şeyi de yapamaz. Şu sıralar Türkiye'de illa uzay çerçevesinde olmamakla birlikte, yüksek teknoloji geliştiren ve üreten KOBi'ler için destek arttı. Bunun devamının gelmesi önemli. ABD'de NASA bütçesi savunma sanayi ve araştırma kuruluşlarını da ciddi anlamda besliyor. Örneğin, Lockheed Martin ve Boeing hem uzay aracı tasarımı hem de uzaya fırlatma konusunda çalışıyorlar. Keza Space X, Northrop Grumman ve Orbital Space Sciences da öyle.
Uzun vadeli planlamada Türkiye'nin yapması gereken bir diğer şey de ülkelerle ortaklık kurmak. Şu ana kadar Avrupa menşeili kurumlarla anlaşıldı. NASA ve Japonya'nun uzay ajansı JAXA ile daha fazla irtibat kurmak gerekiyor. Özellikle Japonlar Türklere karşı Avrupalılara oranla daha az önyargılılar.
italyanların uzay çalışmaları da Türkiye için iyi örnek oluşturmakta. Onlar da yıllarca ortak çalışma ve araştırmalar sonucunda RF/ Mikrodalga elektronik sistemleri, radarlar ve bunların alt parçaları üzerine önemli bir birikim geliştirdiler. Şu an tecrübelerini geliştirmek için sayısal elektronik sistemlere de talip oluyorlar. Radar projelerine girdileri. Bu anlamda italyanlar kendilerine butik bir alan buldu denilebilir.
Bütçeler her yerde daraldığı için ortaklıklar herkesin işine yarayabilir. Artık italyanların tasarladığı, ürettiği, ölçümlerini yaptığı parçalar uzaya gidiyor. Bilgi transferi de ancak bu şekilde etkili oluyor.
Peki uzay araştırmaları konusunda yeni aktörlerin durumu nedir?
iran: Yıllık bütçe 500 milyon dolar. Şimdilik maymunları uzaya gönderiyorlar. ilk insanı yollamak için 2021 yılını bekliyorlar.Ülkenin uzaya gönderdiği ikinci maymun Fargam vatanına dönmeyi başardı.
Japonya: Yıllık uzay bütçesi 2,5 milyar dolar civarında. Hedefi 2025 yılında Japon Astronotları Ay'a indirmek. Ama daha önce oraya insansı robot göndermeyi planlıyor.
Hindistan: Yıllık bütçesi 1.3 milyar dolar. 2008'de 10 uydu birden göndererek şov yaptılar. Marsın yörüngesine yerleşmek için 2013 senesinde fırlattıkları mekik yolda. Eğer başarırlarsa ABD, Rusya ve Avrupa Uzay Ajansı'nın ardından bu işi gerçekleştiren dördüncü ülke olacaklar.
Çin: Çin uzayda başarı için yıllardır çabalıyor. Ülkedeki bilim insanları uzay istasyonu yapmasını da becerdi. Taykonotları uzay yürüyüşüne çıkarmayı da. Ay'a inmeyi amaçlamışlardı. Onu da başardılar.
Sırada taykonotları aya indirmek var. Yani 2020'de Ay'a insan indirmeyi deneyecekler.
Çin'deki bilim insanı ve siyasetçilerin, gelecekteki refah ve saygınlığın uzayda yattığına dair inancı tam ama bu "havalı" işler bugün için epey masraflı. Çin Ulusal Uzay idaresi'nin roketleme sistemi ve Çange-3 mekiği için 6.6 milyar dolar harcadığı bildirilmişti.(Batılı uzmanlara göre bu rakam yetersiz; miktarı bilinmeyen askeri harcamaların da hesaba ilave edilmesi gerektiği savunuluyor)
Çinliler işin içinden yine de ucuza çıktı sayılır. ABD'nin ay seferleri için yürüttüğü Apollo Projesi için bugünkü rakamlarla 120 milyar dolar harcanmıştı. Ay'a seyahatin yatkililerinden Çinli Uzay bilimci Sun Jiwen, Rus teknolojisi kullandıklarından maliyeti düşürebildiklerini anlatıyor.
Yine de Çinlilerin paraya acıdıkları söylenemez. Çin Ulusal Uzay idaresi, doğrudan ve dolaylı biçimde 260 bin insana iş veriyor. Kurduğu tesisin içinde tam 3 adet "NASA" ayarında birim mevcut. Yani uzay filmlerindeki "Houston, bir sorun var" repliğine cevap verecek 3 ayrı mekan var. Hatta dördüncüsü de yolda.
Yine 3 ayrı uzay bilimleri üniversitesi sisteme hiç aralık vermeden bilim insanı yetiştiriyor.
Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müşteşarlığı uzay ve insansız sistemler dairesi'nin açıklamasına göre bir uydu fırlatma merkezi kurmak için çalışmalara başlandı.
2023'e kadar haberleşme, meteoroloji ve gözlem alanlarında 17 uydu fırlatılması hedefleniyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve haberleşme Bakanlığı'nın açıklamalarına göre Türkiye 2035'te Uzay Mekiği çalışmalarına katılacak.
(22 Aralık 2013 tarihli Hürriyet gazetesinden Yenal Bilgici'nin Ahmed Akgiray ile yaptığı röportajdan alıntılanmıştır. Ahmed Akgiray, NASA'da çalışmış genç bir mühendisimiz. 2011'de Mars'a inen Curiosity'nin en kritik parçalarından radar iniş sistemlerini üretti. 2013 yılı içinde Türkiye'ye dönüp Özyeğin Üniversitesi'nde ders vermeye başladı. )