En önemli, insana ders çıkarttıran film cümlelerinden biri de, "braveheart" filminde geçer ve " herkes ölür ama gerçekten herkes yaşamaz!!" cümlesidir...
" Everybody dies but not everybody really lives...!!"...
-acı mı? bilbo'ya engel olan acıma duygusuydu. birçok canlı ölümü hak eder; ölülerin bazıları da yaşamayı. onlara bunu verebilir misin, frodo? ölüm ve kıyamet dağıtmak için bu kadar hevesli olma. bilgeler bile bütün sonları göremez.
suicide squad filminde Jared Leto (The Joker rolünde) Margot Robbie (Harley Quinn rolünde) ile olan ilişkisinin başlangıcında sadakatini sorgulamak ona "benim için ölür müsün? yok bu kolay-basit olur, benim için yaşar mısın?" diye soruyor.
gerçekte bir insanın sevdiği biri için ölmesi çok kolay ve basittir. en zor olan sevdiğiniz biri için yaşamanızdır.
ister eş, ister sevgili olun bir birliktelikte en zor olan sevdiğiniz için 4 elle yaşamaya çalışmaktır.
bu yaşamınız kendiniz için değil de sevdiğiniz için olur.
bırakıp gidemezsiniz, ya bana ihtiyacı olduğunda yanında olamazsam der; isteseniz de ölemezsiniz bile...
sevdiğinizin daima yanında olmak zorundasınız.
bu birliktelikte siz yediğiniz yemekten, giyiminizden, izlediğiniz film ile dinlediğiniz müzikten, yaşamınızın şeklinden her türlü zevkinizden vaz geçtiğiniz andır.
artık sizin için zevk ve güzellik sadece sevdiğinizi de memnun eden şeyler olacak.
içtiğiniz rakı kokusu veya sigaranızın kokusundan rahatsız oluyor diye içtiğiniz içkiyi sigarayı değiştirirsiniz.
artık sizin bir yaşam standartlarınız ve kaliteniz yoktur. sadece sevdiğiniz-eşiniz-birlikte olduğunuz insanın beklentileri ve ihtiyaçlarıyla onu memnun edecek şeyler vardır.
artık bir makine olursunuz.
birgün eşinizin-sevdiğiniz insanın-birlikte olduğunuz, onun için yaşamak zorunda olduğunuz insanın gözleri solar, size tebessüm ederken bile acısını gizleyemez. size sarılırken yaşadığı acıyı hastalığını unutmak ister.
ona bir yudum su bir lokma yiyecek verirken dizinizde size mutlulukla gülümseyen yüzü solmuş yerine minnettar bakışlar ve özür diler yüz ifadesi olur. çünkü ondan fazla acı çektiğinizi bilir.
önceden "allah'ım onun acısını bana yaşatma, benim canımı al" diye ettiğiniz duaların yerini "allah'ım bana yardım et, bana dayanma gücü ve ömür ver ki ona bakabileyim-yanında olayım" diye dua edersiniz.
sadakatle ve saygıyla sevgi dolu bir hayat...
ve getirdiği yaşanan bu acı tıpkı gülün dikeni gibi.
sevdiğiniz için yaşamak, bu gerçekten cesaret isteyen bir davranış.
unutmayın, her şeyi taklit edebilirsiniz ama cesareti asla taklit edemez ve yalan bir cesareti gerçek gibi gösteremezsiniz.
unutmadan...
en güzel aşk şarkıları, insan olmanın erdemini işleyen en güzel mısraları 1960 ve 1970'li yıllarda sex ve uyuşturucu cenneti içinde yazılması çok garip.
+ Bundan sonra haracı bana vereceksin, ben seni koruyacam.
- Baş üstüne mülayim abi. Sahi beni koruyabilir misin?
+ koruyamazsam ölürsün. Bu kadar basit.
Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.
Bilim mi? Boş laf..içinde bulunduğumuz durumda, sıradanlık ve deha aynı derecede yararsız..
evreni fethetmekle ilgilenmiyoruz..
dünyayı evrenin sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz..
öbür dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz..
başka dünyalara ihtiyacımız yok..
bir aynaya ihtiyacımız var.. bağlantı için çabalıyoruz, ama onu asla bulamayacağız..
korktuğu ve ihtiyaç duymadığı bir amaç uğruna gayret sarf eden o ahmakça...
"Ama sen doğuştan kör olduğun için hiçbir şey görmedin.
Hayatın şikayet edip, homurdanmakla geçti.
Kendi sevgisizliğinin içine hapsettin hepimizi.
Sen ne öpmeyi bildin, ne sevmeyi bildin...
Sen bı kere bile bana 'seni seviyorum' demedin...
Sen bir kere bile ağlamadın..
Senin gözyaşın yok anne! Ya senin kalbin yok, kalbin...
O yüzden de ölemiyorsun işte!.."
Sen hiç ateşböceği gördün mü? Filminden bir alıntı...
Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.
Please find enclosed my entire Noblet collection as a sign that I forgive you.
When I received your book, the emotions inside my brain felt like they were in a tumble dryer, smashing into each other. The hurt felt like when I accidentally stapled my lips together.
The reason I forgive you is because you are not perfect. You are imperfect, and so am I. All humans are imperfect, even the man outside my apartment who litters. When I was young, I wanted to be anybody but myself.
Dr Bernard Hazelhof said if I was on a desert island then I would have to get used to my own company — just me and the coconuts. He said I would have to accept myself, my warts and all, and that we don't get to choose our warts. They are a part of us and we have to live with them. We can, however, choose our friends and I am glad I have chosen you.
Dr Bernard Hazelhof also said that everyone's lives are like a very long sidewalk. Some are well paved. Others, like mine, have cracks, banana skins and cigarette butts.
Your sidewalk is like mine but probably not as many cracks. Hopefully, one day our sidewalks will meet and we can share a can of condensed milk.
You are my best friend.
You are my only friend.
ruby sparks: were you disappointed when you got to know me? -beni tandıgında hayal kırıklıgına ugradın mı?-
calvin: how can you ask that? -nasıl bunu soylersin?-
ruby sparks: i'm such a mess. -darmadagın bir kadınım-
calvin: i love your mess. -darmadagınıklıgını seviyorum-