bugün

Politik egemenlik yalnızca biçimsel tanımlamalarla açıklana- mayacak bir kavramdır. Derinlere inmeli, kökenleri araştırmalıyız. Tüm dünyada ders kitapları, yasalar ve politikacılar, ulusal politik egemenliğin, çağdaş egemen devlet kavramından ayrı düşünülemeyeceğini öne sürer- ler. Bu böyle olmasaydı, bazı güçler sömürgelerini özgür ortak devletler diye nitelendirmez, sömürgeciliği başka terimler altında gizlemeye çabalamazlardı.
Her ulusun egemenlikten az ya da çok yararlanacağını, tümden yararlanacağını, ya da hiç yararlanmayacağını belirleyen rejim biçimine bu uluslar kendileri karar verirler. Fakat, ulusal egemenlik herşeyden önce bir ülkenin iç işlerine kimseyi karıştırmama hakkı, bir halkın kendisine en uygun hükümet biçimini ve hayat tarzını seçme hakkıdır. Bu, ulusun iradesine bağlıdır ve bir hükümetin kalmasına ya da gitmesine ancak bu ulus karar verebilmelidir. Fakat tüm bu politik egemenlik, ulusal egemenlik ilkesi, ekonomik bağımsızlıkla birlikte ele alınmazlarsa boş laflar olmaktan ileri gidemezler.
Bir ülkenin kendi ekonomisi yoksa, yabancı sermaye buraya sokuluyorsa, o ülke bağımlı olduğu gücün koruyuculuğundan kurtulamaz. Hele kendisine ekonomik açıdan egemen olan ülkeyle çıkar çelişkisine düşerse iradesini hiç kabul ettiremez.
(bkz: che guevera)
http://www.milliegemenlik.gov.tr/
atatürk ilkelerinin bütünleyicilerindendir. özellikle cumhuriyetçilik kavramının pekiştirilmesinde sık sık bahsi geçer. halkın özgürlüğüne dayandırılır.
çok önemli bir şey. miş. hani bugün kutluyoruz ya, hatırlatayım dedim.
bugün tv ekranlarında, gazete sütunlarında sık sık gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz kavram.

ülkeyi oluşturan temel unsur olan halk'ın üzerinde yaşadığı vatan sathında kendi kaderini kendi tayin edebilmesidir ulusal egemenlik...

bazılarının o dönem gazi tarafından telaffuz edildiğinde, o'nu çılgın, deli ya da meczup olarak suçlamasına sebep olan kavramdır ulusal egemenlik...

çünkü bu toplum kendi kaderini kendi tayin edemezdi.
bu toplum kendi kendisinin efendisi olamazdı onlara göre...

tüm engel ve eleştirilere rağmen halaskargazi halkına güvendi, halkının "efendi" olmasını istedi, ulusal egemenlik kavramının bu toplumun kırmızı çizgileri olmasını istedi...

o gidince, ulusal egemenlik kavramı da yok olmaya meyletti.
halka güvenmeyenler haklı çıkmaya başladı.

o,
"türkiye cumhuriyeti şeyhler, dervişler, meczuplar, mollalar memleketi olamaz."
dediyse de,
birileri çıktı: "siz isteseniz hilafeti bile geri getirirsiniz" dedi.

o,
"mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır" dedi,
birileri çıktı: "devletin malı deniz yemeyen keriz" dedi.

o,
"yurtta sulh cihanda sulh" dedi,
birileri çıktı: "bir koyup üç alacağız" dedi.

o,
"köylü milletin efendisidir" dedi,
birileri çıktı köylüye; "ananı da al git" dedi...

gazi tarafından halk'a hediye edilen ulusal egemenlik, sözde müttefiklerin iki dudağı arasına emanet edildi.
bu anlamlı günde herkes bir noktaya kilitlendi.
yarın,
acaba "obama soykırım diyecek mi demeyecek mi?"...

o halde bu anlamlı günün şerefine bunların hepsi için aşık mahzuni'den gelsin;

"bir daha gel samsun'dan,
sarı saçlım mavi gözlüm..."
12 yaşında bir çocuğa 'ulusal egemenlik nedir?' diye sorduğunuzda 'eee şey, dünyaya ait, dünyayla ilgili, kem küm ık mık demokrasi ^!%& yaaa bilmiyom yaaa' şeklinde bir cevap aldığınızda, eğitim sistemimizi ciddi ciddi sorgulamanıza sebebiyet verebilecek kutsal kavram.

elbette ki bir çocuktan akademik üst düzey tanımlar beklenmemeli, fakat bir iki kelimeyle dahi olsa bir şeyler bildiğini hissetseydim keşke..
(bkz: sivil toplum)