lenin'in sovyetler içerisinde bulunan türkleri baz alarak oluşturduğu düşünce yapısıdır. özellikle orta asya'daki müslüman sosyalist yapılanmalar buna dayanarak kızıl ordular kurmuş, devrim sürecinde bolşeviklerin yanında saf tutmuştur. ancak devrimden sonra verilen sözler unutulmuş, türklerin mahalli sovyet cumhuriyetleri kurmasının önüne geçilmiş hatta bu olaylar stalin döneminde etkisini aşırı şekilde arttırmış, müslüman sosyalizmin önderleri kurşuna dizilmiş, hain ilan edilmiştir.
yalandır, palavradır, sahtekarlıktır.
kağıda yazmışlarda, onaylamışlarda... hadi ordan terbiyesiz.
masum halkları devrime katılmaya ikna etmek en azından engel olamasınlar diye saf dışı bırakmak için uydurulmuş siyasi manevradır.
gördük lenini ve yandaşlarını kafkaslardaki uluslara nasıl kendilerini tayin hakkı verdiklerini.
ulusların kendi kaderini tayin hakkı doğru anlaşıldığı sürece gayet doğru bir düşüncedir. ancak sen ırkların kendi kaderini tayin hakkı olarak yorumlarsan işler değişir, kan çıkar.
kanımca kültürlerin kendi kaderini tayin hakkı olarak değiştirilmelidir. tamamen vazgeçilmelidir demiyorum. kültürlerin yok olması olması yahut başka bir kültür tahakkümü altına girmesi kabul edilebilir değildir. ne farkı var? diyenler için kısa bir açıklama yapayım.
ulus kavramı, ulus benliği yahut kişilerdeki ulusa ait olma fikri fransız devrimi ile şekillenmiştir ve eksik ve insanları ayrıştıran bir yapıdadır. çoğu zaman toplulukları kapsamayabilir. şöyle ki kürtler gibi, çeçenler gibi topluluklar sayıca fazla olmaları nedeniyle ulus kategorisine girerler fakat kızılderililer, aborjinler gibi sayıca çok az topluluklar ise bu kategoriye dahil olamamaktadırlar. aborjin ırkının reddi derdinde değilim. bir kızılderili için artık ulus olmaktan ziyade kültürünü yaşamak gerçek bir kaygı olabilir.
ayrıca bu kavram alevilik, bektaşilik gibi kültürleri kapsayamamaktadır. bu anlamda da yetersizdir.
anlaşılması o kadar kolay olmasına rağmen insanların anlamamayı nasıl becerdiklerini algılayamadığım, en insanca ve sadece empati ile bakarak bile bulunabilecek, "dünyada cennet"i yaratacak olan önermedir.
Her ulus hareketin başlangıcında doğal olarak önderliği eline alan burjuvazi, bütün ulusal emellerin desteklenmesinin doğal olduğunu söyler. Oysa proletartyanın ulusal sorundaki politikası (tıpkı diğer konularda olduğu gibi) burjuvaziyi ancak belli doğrultularda destekler, ama bu destek asla burjuvazinin politikasıyla örtüşmez. işçi sınıfı burjuvazisi ( ulusal sorunda) ancak ulusal barış sağlamak için (ki burjuvazi bunu tamamen gerçekleştirmez ve ancak tam demokrasiyle gerçekleştirebilir), eşit haklar sağlamak ve sınıf mücadelesi için en iyi koşulları yaratmak için destekler. Bu yüzden, proleterler ulusal sorunda burjuvazinin pratikliğine karşı kendi ilkelerini ileri sürerler; burjuvaziye her zaman yalnızca koşullu destek verirler. istisnasız her burjuvazi ulusal sorunda ya kendi ulusu için ayrıcalıklar, ya da olağanüstü menfaatler peşindedir; bunu 'pratiklik' denir. Proletarya ise her türlü ayrıcalığa, her türlü ayrımcılığa karşıdır. Proletaryadan 'pratik' olmasını talep etmek, burjuvazinin kuyruğuna takılmak, oportünizme kaymak demektir.
(Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, S.60 Agora Yayınları, Türkçe çevirisi: Ferit Burak Haydar)