her sene metrobüs üstgeçidinde izdiham yaşanan, buna karşın tüyap fuarcılık şirketinin kılını bile kıpırdatmadığı kitap fuarı. seneler önce gittiğimde de aynıydı bugün de aynı.
hadi otopark yetersiz, şehrin belli başlı yerlerinden toplu ulaşım yetersiz, metrobüs diye bir şey icat etmişsin ama binlerce insanı daracık bir üstgeçide mahkum ediyorsun. akıl işi değil.
içerisi ana baba günü. iki dakika soluklanıp oturacabileceğin yer sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. acıktın, kafeterya geçiriyor. özellikle bayanlar tuvaletlerinde kuyruk bitmiyor. altyapı yetersiz, bütün etkinlikleri topu topu iki hafta sonuna sıkıştırmaya çalışıyorsun.
içeride kitaplar ucuz değil. inanın gerçekten fuar indirimi yapan yayınevi çok çok az. aynı kitabı internette bakıyorsun çok daha ucuz. tanınmış bir yazardan imza almak isteyen saatlerce kuyrukta beklemek zorunda.
sırf salonlardaki paneller için belki gidilir. o da yollar açıksa.
kasım ayında istanbul da düzenlenen uluslar arası organizasyon.
geçen sene sırf bu organizasyon için her zamanki gibi atlayıp gittiğim fuara, bu sene katılmayı düşünmüyorum. nedenini merak edenlere elbette devamında cevabımı vereceğim.
Sonbahar gelince yapraklar sararırlar, göçmen kuşlar giderler, odun kömür alınır, kışlık giysiler elden geçirilir ve de kitap fuarları açılır. neredeyse tüm Avrupa da genel geçer kanunmuş gibi bir şeydir.
geçen sene denk gelen büyük şans neticesi ile patronum ve ben iş için almanya ya gitmemiz sayesinde Frankfurt kitap fuarına da uğramak nasip oldu. kasım ayı içerisinde 2 uluslar arası kitap fuarı şansı herkese denk gelmez diyerekten altını üstüne getirdim elbette.
Önce Frankfurt'ta, sonra istanbul'da size biraz işin iç yüzünü anlatayım da neler kaçırdığınıza "ah vah" edin.
Frankfurt Kitap Fuarı'nın amacı, çeşitli ülkelerin yayıncılarına "mallarını" tanıtma ve başka yayıncılara satma, yani tercüme ettirip diğer ülkelerde yayınlanmasını sağlama olanağı sunmaktır.
istanbul Kitap Fuarı'nda da yayıncılara mallarını indirimli satma fırsatı verilir.
Biri dış pazara, öteki iç pazara yöneliktir. Biri toptancı, öteki perakendecidir.
Birinde iş anlaşmaları imzalanır, daha doğrusu bunların ön görüşmeleri, "müzakere" yapılır, randevular alınır verilir, ötekinde eline ay başında toplu para geçmiş çoluk çocuğun, öğrencilerin ve sekreter kızların parasına göz dikilir...
Aslında ortada indirim mindirim de yoktur; yayınevi, dağıtıcıyı ve kitapçı dükkânını devreden çıkarıp gene "yayınevi çıkış fiyatına" vermektedir malını... Fakat yayıncı sürümden kazandığı, okuyucu da ucuz aldığı için her ikisi de sevinirler.
Elbette bu ticaret, birtakım "etkinliklerle" de desteklenir, açık oturumlar, konferanslar, imza günleri falan filan. Bunlar asıl amaca yönelik yan uğraşlar ve çoğunlukla da gereksiz işlerdir. ayşe arman gelmiş mesela... ne yapayım ben ayşeyi?
Fakat "kafeteryaya karı kız düşer" ki, bu da işin genç yazarlar ve zampara yayıncılar için güzel tarafıdır. sözlükteki abazalara önemle duyurulur.
gördüğüm kadarıyla ve aldığım feedback lere göre geçen yıl Frankfurt'ta,"standlarımız" epey sönükmüş... Hatta "son derece sönük"...
Ya da diğer ülkelerin yayınevlerinin cıvıl cıvıl, kıpır kıpır, rengârenk bölümleri yanında öyle kalmış bilemiyorum.
zaten inanılmaz bir iskandinav hegemonyası var, onu kırmanız imkansız orası ayrı konu. bir de jo nesbo imza dağıtmak için gelince düşen bayılanlar mı ararsın, çığlık çığlığa oradan buraya koşuşturanlar mı? sanırsın justin bieber gelmiş.
Birtakım paneller maneller düzenlenmiş düzenlenmesine de, konuşmalar Türkçe olduğundan, kendimiz söyleyip kendimiz dinlemişiz. Çeviri meviri yok, çünkü çevirmeye değer dişe dokunur laf yok. ben yetişememiştim bu kısmına bana öyle söylediler.
işin çok daha vahim yanı, fuara "telif hakkı ajansları" çağırılmamışlar.
Dünya piyasasında "kitap hareketleri" bu aracı kurumlar tarafından yürütülürler.
Nasıl bizde yazar aracıya komisyon vermemek için eserini kapı kapı dolaşıp kendisi pazarlamayı tercih ediyorsa, yayınevlerimiz de "aracıya tefeciye paydos" gibi çok sosyaldemokrat bir sloganla, ajansları devreden çıkarıp mallarını kendileri satmak yoluna gitmişler anlaşılan! Yoksa, satış matış hikâye de, asıl amaç, bahaneyle beleşe Almanya gezisi mi?
sonradan bu işin ehli Frankfurt fuarını avcunun içi gibi bilen kişilerle yapılan sohbetle işi çözüyorum...
Frankfurt, yayın dünyasının kaşalotları için şirket kesesinden mükemmel bir "yurtdışı sonbahar gezisi" fırsatıydı... Orada önemli bir satış matış olmayacağını herkes bilirdi, yayıncı da boşuna umutlanmazdı yazar da... Dostlar alışverişte görürdü, o kadar...
bu sene ki Frankfurt fuarını gidemeyecek olsam da özenle takip edeceğim; bakalım bu yıl Frankfurt'ta kaç Türk yazarının kaç eserinin kaç ülkenin kaç yayınevine satışı sağlanacak, kaç dile çevirilecek kaç kitap ülkemize ne kadar döviz getirecektir?
ona göre karar vereceğim; Frankfurt'ta iş mi yapılıyor, mastürbasyon mu?
yine dolu dolu bir fuar...
Her gün burada olup Atilla Atalay'ı kaçırmış olmakta en büyük ayıbım.
Gelenler olursa beklerim Efendim her an her yerde olabilirim.
Gitsen de paran yoksa alamıyorsun ve boş boş bakmakla yetiniyorsun ayrıca karnın acıktığında üstüne bir ton para bayılıp yemek yiyorsun. Okul götürürse gidebiliyorsun, kitap alamayınca içten içe ağlıyorsun, fakirsen ve hiç bir şey alamıyorsan psikolojinizin bozulduğu yerdir.