--spoiler--
Azeriler,[26] Azerbaycanlılar,[27] Azerbaycan Türkleri[28][29] Kafkasya ve iran platosu arasındaki geniş arazide yaşayan Türk halkıdır.[30] En büyük Azeri nüfusu iran Azerileri oluşturur ve iran sınırları içerisindeki Güney Azerbaycan'da bulunmaktadır.[31]
1813'te Gülistan Antlaşması ve 1828'de Türkmençay Antlaşması ile...
--spoiler--
bizim soyumuz belli, oğuz türküyüz atamız oğuzhandır, metehandır. ama senin soyunu bilemem ermeni kırması malum ırk mensubuysan kafanın karışması normal.
ırk kavramının 1789'da ön plana çıktığı düşünülünce ve çook uzun yıllar çocuğun sadece 'babanın' kanını taşıdığı sanılınca net bir bilgi elde etmek zordur.
hepimiz insanız, dünyalıyız demek en güzelidir. ömründe 1 tane başarısı olmayan adamın, anadolunun kapılarını biz açtık diye övünmesi yahut istanbul'u biz fethettik demesi 'taşak' geçilecek mevzudur.
Dinler tarihine gore nuh as ucuncu oglu yafetin torunu togarma dan geldigini soylerler. Ayni zamanda ibrahim as iki diye bilinsede uc esi vardir. Ucuncu karisi ketura yada kantura esinden gelen soy oldugu soylenir.
Yeni yetme bir ırk olmadığı, binlerce yıllık bir geçmişi olduğu için bunu kesin olarak söylemek neredeyse imkânsızdır. Fakat fatih sultan mehmet den osman beye, sultan süleymandan, mustafa kemal atatürk e birçok atamızı biliyoruz, öğreniyoruz çok şükür.
bunun nedeni göçebe toplum yapısıdır. elimizdeki ilk yeterli yazılı kaynaklar 2. göktürklerden kalma orhun yazıtları olunca haliyle türk tarihini takip etmek zorlaşıyor.
Türk Tarih Tezi’nde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getiriliyordu. Ama Orta Asya uygarlıklarının kökü neredeydi? Mustafa Kemal bu sorunun yanıtı olabilecek anahtara 1932’de ulaştı. ilkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek’in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu.
Mayatepek, bu süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı. Çok geçmeden de arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. O da söz konusu yazarların kitaplarının çevrilmesini emretti. Sağlığı yerinde değildi ama, 1937 yılının önemli bir bölümünü geniş bir kurulca gerçekleştirilen bu çeviriler, üzerlerinde notlar alarak incelemekle geçirdi.
Atatürk’ün özellikle altını çizip notlar aldığı bölümler insanlığın yaratılışı, 64 milyon nüfuslu bir kıtanın batışı, kıtadan göçler ve özellikle de Orta Asya, Uygurlar ve Türklerle ilgiliydi.
Mayatepek başlangıçta bu temelden yola çıkıp raporlarında Amerika ve Meksika yerlilerinin dillerindeki Türkçe sözcükleri incelemiş ve yerlilerin kültürel kaynakları ve güneş kültünün dinlerindeki etkilerine yoğunlaşmıştı.
Ancak 29 şubat 1936 tarihli 7. raporu çarpıcı bir biçimde başlıyor ve şaşırtıcı bilgilerle devam ediyordu.
“Uygur, Akad, Sümer Türkleri’nin Pasifik Denizi’nde ilk insanların zuhur ettiği Mu’daki büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor: Kuzey Amerika alimlerinden Cononel James Churcward 4 Kıta eserinde dünyada ilk insanların ilk zuhur ve saadet diyarı olarak Tevrat’ta ‘Gan Edn ve Kuran’da “cennati Adn’namı altında zikri geçen ve Pasifik deniz’inde bulunan ‘Mu’ kıtasında ortaya çıktığı ve bu büyük kıtanın 11 bin 500 sene evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusuyla denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin, dilin ve vahdaniyete dayalı dinin ve fen ilimlerinin Mu kıtasından 70 bin sene önce Maya namıyla çıkarak Asya’da Uygur, Hindistan Naga-Maya, Fırat nehri deltasında Akad, Mezopotamya’da Sümer, Kızıldeniz’in batısındaki arazisindeki Mayu ve Etiyopi kıtasında Tamil namlarını almış olan Mu çocukları tarafından bütün cihana yayılmış olduğu vesaire hakkında, şimdiye kadar Doğu’da ve Batı’da yayımlanan kitapların hiçbirinde görmediğim çok derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata tesadüf ettim.”