sistematik olarak 1950'lerden beri adeta bir devlet politikası olarak güdülen, 1980 sonrası turgut özal döneminde doruğa çıkan ve günümüzde de iyice boka saran olaydır.
önce, iç üreticiden destek çekildi, ardından iç piyasa talebi ithalat yoluyla karşılandı. velhasıl, dış açık arttı. dış ticaret dengesi bozuldu. dış borçların yanında iç borç daha beter hale geldi. nihayetinde imf'nin kapısı çalındı, yalvar yakar olundu. 1980 sonrası ise küreselleşmek adına sermayenin serbest dolaşımına açılan yalnız ve güzel ülkem dış piyasaların bir oyun alanı haline geliverdi.
günümüzde, ithalat her dönemde ihracattan çok daha fazla büyüyerek dış ticaret açığı her dönemde artış göstermektedir. al sana bağımlılık.
evet katkısı büyük belki ama "bunu salt akp yaptı" demek, ekonomi bilimine hakaret. ben bunu bilir bunu söylerim.
son zamanlarda fazlaca görülen bir durumdur tabi görebilenlerce..acı bir durumdur,üzücü bir durumdur.görsel medyanında yardımlarıyla cici bir şey gibi gösterilen durumdur.'Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.(m.kemal atatürk)' sözünü unutan dikkata almayan ya da bağımsızlığın değerini bilemeyen insanların sebep olduğu durumdur.
herşeyi millileştiren atatürk ü çok arar bu millet . yabancı şirketlerin kar paylarını dışarı aktarması zaten büyük olan cari açığı kalıcı olarak şişirecektir.
zift gibi ulusalcılık kokan altı boş önermedir. zihinsel olarak 1930' larda asılı kalan bir anlayışı ifade eder. bağımlılığın tek taraflı ve olumsuz olduğu öngörüsü vardır. bağımsızlığı robinsonculuk olarak anlayan bir naiflik kokmaktadır.
amazon ormanlarında tecrit edilmiş yani izole hayatı yaşayan kabileler haricinde günümüzde hiçbir devletin izole yaşama şansı ve tercihi söz konusu değildir. anadolu gibi bir coğrafya da görülmüş bir hadise olmayan bir önermedir.
robinsonculuk yapmak türkiye' nin potansiyelini küüçümsemektir.