sen nasıl bir kralsın ya. oraya bile başkan oldun. aga kim ne derse desin körle yatan şaşı kalkar. bu millet sikilmeye sevdalı bir millet... sikilelim bakalım...
'pırıl pırıl parlayan kafaya sahip' olan yiğit bulut'un yer almadığı yeni yönetim kurulunda en başa gelen isim, recep tayyip erdoğan. ardından damat berat falan filan. içeriye bakıldığında 'burası aile apartmanı, yanlış geldim galiba' hissine kapılıyor insan. düstur; en iyi hizmeti biz verebiliriz mi yoksa her şeyi biz biliriz mi? aslında hiçbiri de güven vermiyor.
varlık fonları, ekonomisi bütçe fazlası, dış ticaret fazlası veren ve petrol, doğalgaz gibi doğal kaynakları bulunan ülkelerin/ekonomilerin fon varlığını artırarak gelecek kuşaklara servet bırakmayı hedefleyen kuruluşlarıdır. bu şartlar altında ülkemizdeki fonun başarı çizgisini ben de merak etmekteyim.
efendim bu konu hakkında bir dergiye yazı yazmıştım. istifadenize sunuyorum. sağlamca okuduğunuz taktirde minimum düzeyde nasıl bir tezgah kurulduğunun farkına varabilirsiniz.
not: yazı varlık fonunun aslında yokluk fonu olduğu üzerine kuruludur. ağır eleştiri içermektedir. başını okuyup müslüman olmam ve yazıma müslümanca başlamamdan ötürü hemen kesip atmayın.
YOKLUK FONU
Bismillahirrahmanirrahim. Hamd alemlerin rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’adır.
Dünyanın göbeğinde, islam aleminin kalbinde, görenleri hayretler içerisinde bırakan cennet bir vatanın üzerinde yaşıyoruz. Bu vatan gerek insanının karakter özellikleriyle, gerek yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle en önemlisi ise jeopolitik konumu ile emperyal güçlerin iştahını kabartmaktadır. Nitekim emellerini bir kez daha açığa vuran ırkçı emperyalizmin saldırısını milletimiz son olarak 15 Temmuz’da defetmiştir. Lakin bu saldırının üstünden bir ay geçmesiyle meclisten bir kanun geçirildi. Adı: Türkiye Varlık Fonu. Tarih 19 Ağustos 2016. Hükumetin söylemine göre bu fon Türkiyenin varlıklarını bir holding gibi yönetecek ve ülkeye istikrar sağlayacaktır. Gerçekten öyle mi? Birkaç konuya değinerek inceleyelim.
Borçlanma ve Denetim Hususu: Bu fona yöneltilen en büyük eleştiri fonun borçlanmayı gerçekleştirebilmek için teminat olarak kurulduğu hususudur. Nitekim TVF’nin kuruluş kanununun amaç ve kapsam başlıklı 1. maddesinde “… dış kaynak temin etmek… “ ibaresi ve 4. Maddesinin 1. Fıkrasının c bendinde “ … yurtdışı ve yurtiçi sermaye ve para piyasalarından ilgili mevzuat kapsamında yer alan izin ve onaylar aranmaksızın sağlanan finansman ve kaynaklardan…” ibaresi bulunmaktadır. Kanunun 4. maddesinin 3. fıkrasında ise “Finansman sağlanırken TVF portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilir.” deniyor. Denetlenmesi hususunda, bağımsız denetleme kuruluşlarının raporlarıyla Bakanlar Kurulu ve TBMM’nin denetleyeceği yazıyor fakat buna ilişkin her hangi bir müeyyide bulunmuyor çünkü TVF herhangi bir mevzuata tabi değil. Bu maddeler açıkça gösteriyor ki devlete bağlı fakat devletin hiçbir kısıtlama ve denetimine tabi olmayan bu kurum bünyesinde borç alınabilir ve bu borçlar ödenmediği takdirde kurumun bünyesindeki malvarlıkları haczedilebilir. Peki kurumun bünyesinde neler var?
TVF’ye Devredilen Varlıklar: BOTAŞ, Borsa istanbul, Çaykur, Halkbank, PTT, THY, Türkiye Petrolleri, Türksat, Eti Maden işletmeleri, Ziraat Bankası kısaca özelleştirilmeyen veya kısmen özelleştirilen bütün devlet kurumları. Burada özellikle altını çizdiğim kurumların önemi büyük. Eti Maden işletmeleri geleceğin yakıtı olan bor madenlerini elinde bulunduruyor. BOTAŞ ise petrol boru hatlarının yönetimi, TP ise hükümet değiştirip çıkarım hakkını yabancı şirketlere verene kadar Türkiye’de petrol çıkarma ve işletme yetkisini elinde bulunduruyordu. Gelinen noktada TVF borçlarını ödeyemediği takdirde bu gibi kurumlar haczedilebilecektir. Bu da gösteriyor ki şimdiye kadarki yaptıkları borçlanmalar ile (yaklaşık 420 milyar$) gelecek 30 yılımızı ipotek altına alanlar, bu fon ile torunlarımızın hayatını dahi ipotek altına alıyorlar. Üstelik bunlara ek olarak Hazine bünyesindeki taşınmazların satış yetkisi de bu fona devredilmiş durumda. Teklif dahi almadan devlet arazilerini satabilecek bir fondan bahsediyoruz.
Yurtdışında Varlık Fonları: Varlık fonları 2000’li yıllardan önce “ihtiyaç fazlası gelirlerin” gelecek nesiller adına yatırıma dönüştürülmesi amacıyla kurulmuştur. Irkçı emperyalizm (Siyonizm) tarafından kurulan bu sömürü düzeninin çarklarının eskimesi hasebiyle (bknz: Mortgage krizi) yine bu dünya düzeninin uşakları ekonomide reform çağrısında bulundular. 2000’li yıllardan itibaren bu fonlar yatırım aracı olmaktan çıkıp borç aracı olarak kullanılmaya başlandılar. Çünkü artık alınacak borçlar için teminat gösterilmesi gerekiyordu. Öyle ki Osmanlı döneminde kurulan Duyun-u Umumiye’den onay almadan Osmanlı Devleti borç alamazdı ve dahi cumhuriyet tarihi içinde de 1960’ların ardından Türkiye IMF’nin rızası olmadan hiçbir yerden borç alamadı. Bu zamandan itibaren de Varlık Fonlarından teminat göstermeyen devletler borç alamayacaklardır. Duyun-u Umumiye, IMF ve Varlık Fonu tıpkı; at, bisiklet, araba ve uçağa benzer. Şeklen baktığımızda birbirinden çok farklı araçlardır lakin esasında hepsi binek aracıdır. Yabancıların Varlık Fonlarıyla bizimki arasında şekli fark ise onlar milli menfaatlerini koruyucu tedbirler alırken bizim buna dair herhangi bir tedbirimizin bulunmamasıdır.
Önemli Tehlike: "Hedef Dicle ve Fırat": AB komisyonu 6 Ekim 2004 tarihinde bizimde onayladığımız bir çalışma yaptı. Bunun sonucunda bir Etki Değerlendirme Çalışması yayınlandı. Bu çalışmanın 9. sayfasında “Ortadoğu’da su önümüzdeki yıllarda artan bir biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye’nin AB’ye katılımıyla beraber su kaynakları ve altyapılarının (Fırat ve Dicle nehirlerinin havzalarının üzerindeki baraj ve sulama sistemleri; ‘israil’ ve komşu ülkeler arasında su alanında sınırötesi işbirliği) uluslararası yönetiminin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.” Yazmaktadır. Bu ifadeyi iyi okuyun. AB bu sözlerle israil’in çıkarlarını korumak için çalıştığını açıkça belli ediyor. israil ile uzaktan yakından alakası olmayan bir konuya israil’in dahil edilmesi topraklar içinde yer almasa da AB için arzı mevud içinde yer alması önem teşkil ediyor manasına gelir. Bunun TVF ile bağlantısı şöyledir: TVF’ye yakın zamanda devletin elinde bulunan HES’ler ve barajlar devredilebilir. TVF’nin halka arzı da söz konusudur. Dolayısıyla Dicle ve Fırat’ın sularının da TVF’ye devredilebilmesi söz konusu. Ve yine bu baraj ve HES’ler borçlanma için teminat olarak gösterilebilir ve kanun gereği haczedilebilme tehlikesi altındadır. Halka arzla birlikte yine yabancıların bu hisselerde yüksek pay sahibi olması da zamanla bu topraklarda hak iddia edebilecek konuma gelmeleri mümkündür.
SONUÇ: Bu bahsettiklerim gösteriyor ki bu fon vatana, millete, islam’a, Müslümanlara ve dahi bu topraklarda yaşayan herkesin zararına bir fondur. Umulur ki gerekli tedbirler alınır ve bu yanlıştan dönülür. Zaman yanlışları dilimizle düzeltme zamanıdır.
“Müslüman’ın ferasetinden korkunuz. Çünkü o Allah’ın nuru ile bakar.” Hz. Muhammed (SAV).
Yusuf KAÇAR
sayıştay denetimi olmaması ve bağımsız denetim kuruluşlarının aslında bağımsız olmayıp adeta paravan şirket olarak kurulduğunu düşünürsek Türkiye'nin on milyarlarca liralık mal varlığının, denetimsiz olarak birkaç kişinin insiyatifine terk edilmesi sonucunu doğuran fon. Kaldı ki varlık fonu uygulaması dünyada bütçe fazlası veren ülkelerde fazlalık olan kısmın değerlendirilmesi için ortaya çıkmış bir sistemdir. Genellikle de petrol ihraç eden ülkelerde bu durum görüldüğü için petrol ihraç eden ülkeler bu fonu kurar. Türkiye bütçe fazlası vermediği gibi petrol de ihraç etmiyor ancak hangi akla hizmetse bu fon kurulmuş.
Ülkenin elinde kalan son değerlerin, araplara ve yandaşlara peşkeş çekilmeden önce, sayıştay ve danıştay denetiminden çıkmasıdır.
Artık bu kurumların kârlarını nereye harcarlar, kurumları kimler işletir, kime satarlar orası meçhul.
Uykudan uyandığında bir bakmışsın, devletin 1 karış arazisi, 1 tane markası, 1 tane fabrikası, 1 tane kurumu kalmamış.
kamu olarak milli irade olarak böyle bir kurumun başındaki yetkililer arasında
yiğit bulut hangi sıfatla hangi titr ile hangi deneyim iş tecrübesi ile sorumluluk ve yetki alabiliyor.? eğitim aldığı alanda iş tecrübesi var mı? yorumculukla -uygulama aynı mı?
çalıştıysa bir banka yada varlık yönettiyse ,bir banka yönetmekle ülke varlığını yönetmek aynı mı?
5 kişilik ev yemeği yapabilen bir kişi binlerce kişilik şirketlere yemek yapabilen bir aşcı olamazken varlığımız bu kadar kolay mı teslim edilecek?
tezgahtarlık için bile bilmem kaç yıllık deneyim istenirken bu kişi bu alanda (teorisyen ise ) uygulamalı çalışmış mı?
ben kamu isem bu isim bana güven vermiyor.
geçmişi geleceğine referans olan bu isim güvensizdir.
ülkemin üniversitelerinden mezun olmuş ekonomi-finans-yönetim -bankacılık eğitimi almış alanda işin içinde pişmiş sayısız isim varken bu isim ne kadar sorumluluk ve yetkili olmaya layıktır.
bakkal hüseyin
terzi mehmet
kuaför okan
berber feyzi
çiftçi osman
çiçekci mehmet
tuhafiyeci necmi
boyacı naci
fırıncı ramazan
lokantacı remzi
köfteci halil
simitci ayhan
halıcı erol
anahtarcı oktay
konfeksiyoncu recep
öğretmen çağdaş
kasiyer zeki
taksici musa
alt komşum hayriye hanım teyze
ve
ben
bunu merak ediyoruz.
ülkemiz ve kamu varlıklarımız kimlere niye nasıl emanet ediliyor, bundan sonra neler elden çıkarılacak?
sen halihazırda zaten kamu malı olan bir işletmeye devlet desteği gerek diye bunu 3-5 kontrolüne devredip adına da yenilikmiş gibi afilli isim uydurursan buna ancak senin ayakta uyuyan seçmen kitlen alkış tutar. kaldı ki özel sektör ile ile kamu işletmelerini kıyaslamak tamamı ile bir hatadır.