Almanya Yeşiller Partisi milletvekili Arif Ünal'ın bugün gazetelerde "Türkiye'nin dinlenmiş olmasına Almanya'daki muhalefet milletvekilleri bile Türk hükümetinden daha fazla ses çıkardı" ifadesi yer almıştır. Ama bizim umurumuzda mı? Elbette değil.
ABD'nin Almanya'yı dinlediğinin ortaya çıkması üzerine Alman BAşbakanı Merkel bunun dostluğa sığmadığı açıklamasını yapmıştı. Almanya'nın da Türkiye'yi dinlediği ile ilgili haberler ile ABD adına çalışan Marcus Wolf isimli çifte ajan tarafından sızdırıldı. ABD, sözüm ona Almanya'nın bir başka dost ülkeyi dinlediğini göstermek istiyordu. Ama bu olayın ortaya çıkması ve bu söylemlerin hatırlatılması üzerine Almanya "Dinlemenin dostluğa yakışmadığını ama kendilerinin zaten Türkiye'yi dost ülke listesine koymadığını" açıkladı. Bundan sonra da yeni tepki olarak ABD ve ingiltere'nin de Türkiye'yi dinlediği ile ilgili yeni ifşaatları yayınlamak oldu.Edward Snowden'in Amerika'nın küresel izleme ile ilgili ünlü teşkilatı NSA ve onun işbirlikçisi ingiliz GCHQ'nin Türkiye'yi dinlediği ile ilgili yeni ifşaatları, Alman Der Spiegel Dergisi'ne haber oldu. Der Spiegel dergisi ile yaptığı röportajda eski NSA ajanı Edward Snowden, ABD ve ingiltere'nin Türkiye üzerinde yaptığı casusluk faaliyetleri ile ilgili yeni dökümanlar ortaya çıkardı.
Ne yazık ki siyasilerimiz bu durumun ortaya çıkması üzerine ciddi bir açıklama yapmadılar. Yapanlar da "Önemli bir ülkeymişiz ki bizi dinliyorlar" şeklinde akla ziyan açıklamalar yaptı.
Türkiye NSA'nin en eski ortaklarından biridir. 1952'de kurulmadan önce bile CiA tarafından Türkiye'de sinyal istihbaratı kurulmuştu. 1949 yılında MiT içinde Elektronik ve Teknik istihbarat Dairesi'nin kurulması ile başlayan ilişkiler daha sonra GES Komutanlığı'nı da içine aldı. 1962 yılında Genelkurmay Başkanlığı ile yapılan anlaşma ile NSA, Türkiye topraklarında pek çok dinleme üssü kurdu. Soğuk Savaş boyunca, ABD'nin Türkiye'de kurduğu üsler Sovyet kuşağına yönelik izlemeler yapmıştı.
Almanya Türkiye'yi 1976 yılından beri gayri resmi olarak takip etmekteydi ama 1985 yılında yapılan bir anlaşma ile Ortadoğu'yu takip etmesi bahanesi ile Ankara Büyükelçiliği'nde yerleşmesine izin verilen 32 BND (Alman Federal istihbarat Teşkilatı) elemanının asıl işi bizi takip etmek oldu. 2009 yılındaki izleme emrinin nedeni ise Almanya Orjinli Deniz Feneri soruşturması kapsamında Ankara hükümetinin yolsuzluklara bulaşması idi.
ABD ise 2007 yılından beri PKK liderlerinin telefon konuşmaları yaptıkları yerler ve para transferi ile ilgili Türk güvenlik yetkililerine bilgiler aktardı.Ancak, ABD'nin verdiği istihbaratın işe yaradığını söylemek mümkün değildir. Çünkü o tarihten beri ne terörle mücadele ne de ele geçen terörist var. ABD'nin Türkiye'ye istihbarat desteği Türk ordusunun Irak'ın kuzeyine girmemesi, PKK'nın ve Kürt Bölgesi'nin yok olmaması için verdiği bir propaganda yalanından başka bir şey değildir. 2007 yılından beri Türkiye'nin içeride ve dışarıda PKK ile mücadelesi ABD'nin iznine bırakılmış, dönemin dış işleri bakanı ABdullah Gül dokuz maddelik bir anlaşma ile ABD'ye bunu taahhüt etmiştir.Bu plan bugün Türkiye'yi federasyona götüren demokratik çözülme sürecinin bir parçası olarak görülebilir. Son haberleri takip ediyorsanız IŞiD ile mücadele edecek olan PKK'nın ABD Hava Kuvvetleri'nce desteklenmesi ve silahlandırılması ve PKK'nın terör örgütü listesinden çıkarılması konuşulmaktadır.
Washington'un önde gelen hedefi hep Ankara olmuştu. işi dinlemek olan NSA, Ankara'nın niyetlerini öğrenmekle görevlendirildi. Sadece dinlemekle kalmayıp, eylemlerimizi de takip etti.Eldeki dökümanlar; ABD çıkarlarını sağlamaya yönelik olarak, Türkiye'yi istihbarat toplama öncelikleri açısından Küba'nın hemen altında Venezüella ile aynı kategoriye koymaktadır.
ABD'nin Türkiye ile ilgili istihbarat istekleri listesinde önceliği Türkiye'deki yönetimin niyetleri almakta, bunu Türk Silahlı Kuvvetleri ve alt yapısı ile ilgili bilgiler izlemekte, üçüncü önceliği isedış politika hedefleri ve enerji güvenliği oluşturmaktadır. Listede PKK ile ilgili istihbarat ise en düşük öncelikler arasında yer almaktadır.
NSA'nin Türkiye üzerindeki istihbarat gayretleri 2006 yılından itibaren başlayarak giderek yoğunlaştı. Bu işte birkaç NSA birimi müşterek olarak çalışarak, Türkiye'deki üst düzey siyasi liderlerin bilgisayarlarına sızmayı hedefledi. Bu programa NSA içinde "Türkiye izleme Proje Planı" adı verildi. Oluşturulan ekibin hedefine ulaşması ise sadece altı ayını aldı. Ele geçen dökümanlardan birinde Türk Bilgisayar ağına sızmayı kutlayan ifadelere yer verilmektedir. Diğer yandan, ABD'nin özellikle Washington'daki Türk diplomatlardan da istihbarat amaçlı istifade ettiğinden bahsedilmektedir.
2010 yılına ait gizlilik içeren bir dökümanda NSA'nın "Powder" adı ile kodlanan bir program içinde Washington'daki Türk Büyükelçiliği'ni izlediği açıklanmaktadır. Türk Büyükelçiliği telefon sistemine giren analistin doğrudan bilgisayarlardaki bilgileri çektiği ve "spyware" ile diplomatların kullandığı bilgisayar sistemini kirlettiği anlaşılmaktadır. "Blackhawk" kodlu başka bir proje ile Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Temsilciliğinin izlendiği görülmektedir. NSA, Türkiye'nin New York'daki BM Milletler Temsilciliği'ne bir Trojan programı yerleştirerek, bilgisayarların sürücülerindeki tüm bilgileri kopyalama kabiliyeti edindi.
ingiltere de kendi dinleme servisi olan GCHQ içinde Türkiye'ye karşı kendi sızma birimini oluşturmuştur. ingiltere'nin Türkiye için istihbarat öncelikleri siyasi hedefler ve enerji sektörüdür. 2008 yılında yayınlanan bir döküman GCHQ'nin ajanlarını Türkiye'deki enerji bakanlığı yanında BOTAŞ, TPAO ve Çalık enerji gibi şirketlere sızmakla görevlendirdiğini açıklamaktadır. Bu görevlerinde enerji bakanı Hilmi Güler'in de olduğu 13 kişi hedef olarak seçilmiştir. 2008 yılında GCHQ analizcilerinin bakanlık ve şirketlerin kullandığı haberleşme sistemleri ve sızma yöntemleri konusunda çalıştıkları anlaşılmaktadır. 2009 yılında g-20 zirvesine katılan Türkiye ve ingiltere çifte vatandaşlığına sahip Maliye Bakanı Mehmet Şimşek düzmece bir cafe'de GCHQ'nun hedefi oldu.
A-Almanlar:
Yakın coğrafyada kendi siyasi etki alanını genişletmek ve burada islamcı hevesler peşinde koşan Türkiye'yi dizginlemek.
islamcı kara para ağını izlemek ve iç güvenliğine yönelik etnik kaynaklı tehditlere tedbir almak
Ankara'daki hükümetin radikal islamcı eğilimleri ve yolsuzluğa batması.
B-ingilizler:
ABD ile aynı siyasi gündemi izledikleri için.
Ekonomi ve enerji alanında kendi çıkarlarını korumak
Ülkemizi dinleyenler arasında en tehlikeli ve en önemli olanlardır.
Türkiye'ye verdiği yüksek öncelikli siyasi niyetleri takip etme gayreti.
Ülkemizin politikaları ile ilgili sıkı bir markaj peşinde olması.
Tehlikeyi doğuran ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin alt yapısı ile istihbarat çalışmalarıdır. Bunun uluslararası arenada bilinen tek bir sebebi vardır: Askeri Hedef Seçmek! Aksi takdirde Türk silahlı kuvvetlerinin komuta yerleri, kritik tesisleri ile ilgili bilgi toplamanın ne gibi bir amacı olabilir?
Bu durum da ABD'nin Türkiye ile ilgili bir askeri planının da olduğunu göstermektedir.
Kısacası gün gelir de Türkiye, ABD'nin verdiği yol haritasının dışına çıkarsa örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri istemediği bir inisiyatif kullanırsa ABD'nin buna vereceği bir askeri cevap vardır ve en azından hava kuvvetleri ile bir saldırıyı da içermektedir. Bir ülkenin askeri altyapısının başka bir amaçla böyle yüksek öncelik derecesinde izlenmez!
ABD bizi dostluk (!) çerçevesinde Kürt Projesi'ne ve Ortadoğu'daki hedeflerinin işbirlikçiliğine ikna edemezse , askeri bir çatışmaya varacak bir krize de hazırlanmaktadır.
Abraham Lincoln'ün bilindik sözünü hatırlamakta fayda var: "Düşmanımı dost yaparak, yok ederim"
(Milli Güvenlik ve Dış Politika Uzmanı Doç. Dr. Sait Yılmaz'ın Aydınlık Gazetesi'ndeki 12.09.2014 tarihli yazısından alıntılanmıştır)