avrupa birliği'ne aday bir ülke olmamıza rağmen ab'nin 50. yıl kutlamalarına herhangi bir davet almamamız. artık batıdan iyice kopmaya başlıyoruz. yüzümüz doğuya dönüyor. ama ab'den biri iki gün sonra çıkar "türkiye'nin üyeliği konusunda pozitif adımlar var." der biz de tekrar yüzümüzü batıya döneriz. 50 yıldır kapılarında süründüğümüz gibi hala sürünmeye devam ederiz. türk milletinin asaletinin farkında olamayan yöneticiler yapar bunları hiç merak etmeyin. atatürk'ün türkiye'sinin kimler tarafından nasıl yönetildiğine iyi tanık olun. çünkü az zaman sonra seçimler olacak.
atatürk'e milletler birliği yani bm ilk kurulduğunda bir türk yöneticisi "efendim üyelik için başvuru yapacak mıyız?" der. atatürk ise "onlar bize davetlerini gönderir, biz okuruz, onlara şartlarımızı belirtiriz. işlerine gelirse kabul ederler ve biz de üye oluruz." der. sanırım iki resim arasındaki 7 fark yeteri kadar açık.
büyütülmemesi gereken bir hadise. 100üncü yıl kutlamalarına çağırılırsak ne mutlu bize. 150nci yıl kutlamalarına da çağırılmazsak biraz kıllanabiliriz belki.* e artık 200üncü yıl kutlamalarına da katılamazsak kıbrısı çorum a bağlarız o olur en son...
diğer aday ülkeler çağrılmamışsa ortada bir sorun yok demektir... bunun hükümetlerle de alakası yoktur. bu olay tıpkı büyük şirketlerdeki yemeklere benzer. bir proje başarıyla tamamlanmıştır ve onunla ilgili departmanlar bir yemek düzenlerler. konuyla alakasız departmanlar çağırılmaz. bu kadar basit..
eğer ki çağrılmışlarsa sorun yine yoktur... adamlar bizi istemiyor demektir bu durumda ise yapılması gereken şeyler açıktık sadece onların elinde kozlar yok, bizim de onlara yapabileceğimiz dayatmalar vardır...
doğumgününe çağrılmayan çocuklar gibi ağlanılmaması gereken durum. çağırırsanız ekime çağırmazsanız skime kadar yolun var diyemedikten sonra zaten çağırsalar ne olur, çağırmasalar...
lan boşverin, stad açılışına çağrıldık ya, yeter o bize. yetinmeyi bilmek lazım değil mi?*
türkiye'nin ab üyesi olmamasından kelli gayet yerinde davranıştır. gözlemci statüsünde katılabilirdik oysa. sarko bize naber türkiye dese, merkel türk kadınları harika turşu kuruyor hastasıyım dese fena mı olurdu. bir aile fotoğrafına iliştirilsek boylu ve poslucasına, göz doldursak tüm liderlerle samimi ilişkilerimizle ve meyve suyu içsek gayet taze sıkılmışından.
üzücülüğü, sevindiriciliği, avrupa birliğinin kendi tanımlanabilirlik ölçüleriyle izah edilir.bir birliğin davet geleneğinin standart uygulama biçimini kim eleştirebilir.
50 yıldır kapısında sürünüyoruz, sike sürümlük bir mesafe katedememizin sebebi türk insanının asaletini bilmeyen yöneticilerdir, bu durum atatürk türkiyesine yakışmıyor demek; avrupai olma telaşesinin yırtınma sürecinin atatürkle başladığını bilmemek demektir.