bugün

aslında pekte matah bir muhabbet değil ama hep söylenir durur; Türkiye, Amerika'nın "stratejik ortağı" mıdır, yoksa onunla "stratejik işbirliği" içinde midir?

Birinciyi söylersen kendini Amerika'ya pek beğendirmiş havalarına giriyorsun ve önem kazanıyorsun, ikinciyi öne sürersen Amerika'yla arana azıcık mesafe koymuş sayılıyorsun ve milliyetçi ayaklarına yatıyorsun.

aslında bu konuda gerçeği yıllar önce CHP Genel Başkan Yardımcılığı yaptığı sırada Onur Öymen açıklamıştı; "Türkiye, ABD'nin stratejik ortağı değildir. ABD'nin dünyadaki stratejik ortakları ingiltere, israil ve bir ölçüde Kanada'dır."

evet haklıydı; Bu andığı ülkeler her konuda Amerika'yla birlikte hareket ederler. Kader birliği içindedirler. Kimisi büyük kimisi küçük ortaktır ama ortaktır. Bir zamanlar General Motors şirketinin yönetim kurulu başkanı, "what is good for General Motors is good for America" demişti... Bunlara göre de Amerika için iyi olan her şey onlar için de iyidir.

Fakat o zamanlar Sayın Öymen o lafın hemen arkasından "olsa çok faydalı olurdu" demiş ve bir çuval inciri batırmıştı...

Engin Güner de (şimdilerde kim tanır, bir zamanlar Özal'ın sağ koluydu) yıllar önce, "stratejik ortaklık Camp David'de başladı, 1 Mart 2003'te bitti" dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Yani rahmetli Özal ile "Baba" Bush bu gezide ortaklık kurmuşlar ama meclisimiz şu ünlü tezkereyi reddedince iş bitmiş.

bu yanlış bir söylemdi!

Bu bahsedilen bir ortaklık falan değil, Irak konusunda "istişare" anlaşmasıydı, üstelik "şifahi" bir anlaşma, yani kağıda falan da dökülmemişti.

Bush bir girişimde bulunacağı zaman Özal'a telefon edecek, o da ona akıl verecekti. Böyle de oldu.

Sonra aynı Bush, Özal'ın cenazesine gelmeyerek vefa borcunu pek güzel ödedi! Sanırım alkolik oğlunun "detoksikasyon" tedavisiyle uğraşıyordu. Belki de aynı anda hem çiklet çiğneyerek hem cenazeye katılamıyordu.

goygoyu bir kenara bırakırsak artık hepiniz görüyorsunuz ki; Türkiye, ne Amerika'nın stratejik ortağıdır, ne de onunla stratejik işbirliği içindedir.

Türkiye, Amerika'nın dümen suyuna altmış yıl önce girmiş, bir daha çıkamayan, fakat ara sıra yalpalayan, bir ölçüde çıkmak isteyip bunu başaramayan bir ülkedir. bir çeşit "Uydu" devlet diyecektim ama birilerini de gıdıklamak istemiyorum...

Bu dümen suyuna girmesinde bizden Boğaz'da üs ve ayrıca da Kars'ı ve Ardahan'ı isteyen Stalin denilen alçağın çok büyük payı vardır ama bunu tarihçilere bırakıyorum!

Türkiye Amerika'ya direnebildiği kadar direnir, baskı görünce feleği şaşar, yelkenleri suya indirir. Ara sıra başkaldırmayı dener (1959, 1970, 1974 ve 2003), gizli bir tokat yer oturur (1960, 1971, 1980 ve...)

Strateji falan değil, bir şarkı özetler Türkiye'nin dış politikasını; Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına!...

ama siz kesin o şarkıyı da bilmiyorsunuzdur, ayy melihat gülses ne de güzel yorumlar bu parçayı, alın size linki; https://www.youtube.com/watch?v=k1z_0_GzE8o