Cari açığın hızla büyüdüğü ve insanlara bu açının gösterilmeyip örtüldüğü bir ülkede, halkın yemesi için söylenen ucuz bir sözdür. 1923 yılından 2002 yılına kadar geçen 80 yılda toplam 57 milyar dolar cari açık veren ülke, sadece 2011 yılında toplam 77,1 milyar dolar cari açık vermiştir.
Durumun ne kadar vahim olduğunu gözlerinizi açın da bir görün.
Edit: Doğru olan bilgiyi eksilemek de nedir arkadaş? Varsa elinde bir kanıt, aksini ispat et de görelim madem eksiliyorsun...
Son edit: Vay be, doğru bilginin zoruna gittiği arkadaşlar var aramızda. Kendilerine AKP'li şakirt deniliyor yanılmıyorsak. Eksileyin bakalım, siz sadece eksilemeyi bilirsiniz zaten. *
türkiyenin hiç birşey üretip satmadığı halde bankalardan kredi alıp o borçları yine aynı kredilerle ödemeye çalışan bir işletmeye benzer şekilde büyümesidir. (tekrar oku) 20 yıl önce tek göz odada borçsuz yaşarken şimdi 5 katlı apartmanda kendine ait olmayan dairelerde lüks içinde ama asla ödenemeyecek borçlar altında oturmak gibidir.
büyümenin bizim tarafımızdan ne kadar yanlış algılandığının göstergesidir. öncelikle, büyümenin, yeni sayılabilecek bir kavram olması ve oldukça karmaşık etkenlerden kaynaklanan bir olgu olması sebebiyle iktisadi açıdan ne ifade ettiği konusu tartışmalıdır. şimdi akpli kardeşlerim sıçrayacak, bi durun hele. devamını okursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. 2011de yüzde 8,5 büyüyen türkiye için 2012 yılındaki beklentiler yüzde 2.5- 3ü göstermektedir (bkz: http://www.dovizz.net/imf...me-beklentisini-yukseltti) ayrıca 5er yıllık dönemlere baktığımızda da akp döneminde elde edilen yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 4.5 tur ki; bu rakam 2. dünya savaşı dönemi hariç sayılırsa türkiye ortalamasının altındadır.
şimdi gelelim bu rakamların ifade ettiği ve bizim için asıl önemli olan şeylere:
1- büyüme rakamları o ülkenin ekonomisi hakkında olumlu ya da olumsuz yönde bir anlam ifade etmez. sebeplere bakmak gerekir. örneğin ciddi miktarda dış borç alan yunan ekonomisi bir dahaki sene ciddi bir büyüme gösterebilir ancak bu yunan ekonomisinin iyileştiği şeklinde yorumlanmayacaktır. öte yandan zaten, zimbabve gibi bir kaç ülke hariç bütün ülke ekonomileri büyüme kaydetmiştir. öte yandan 2006-2010 yılları arasında türkiye büyüme rakamlarında dünya ülkeleri arasında ilk yüze son sıralardan girmiştir. (evet bu arada başlığı düzeltme ihtiyacı doğdu, türkiye dünyada değil g20 içinde en hızlı büyüyen üçüncü ülke oldu)
2- babacan'ın da daha önceden uyardığı gibi türkiye büyüme rakamlarında vites düşürme gerekliliği hissetmiştir. bundan sonraki bir kaç yıl yüzde 8-9 büyüme artık hayal. zaten kriz döneminde bu büyüme rakamları oldukça tehlikelidir de. keskin viraja 120 ile giren adama usta şöför der misiniz?
3- ekonomide spekülatif rakamlar sürekli dönüyor ve bunlar yanlış yorumlanıyor. mesela akp döneminde en çok eleştirilen şey zengin fakir arasındaki uçurumun artması. halbuki bunu en iyi tespit eden gini katsayısı ve ona göre cumhuriyet tarihinde ilk defa yüzde 40ın altına düşmüşüz. rakamlara baktığımız zaman akp döneminde zengin yoksul arasındaki uçurumun artmadığını aksine daraldığını görüyoruz. (bkz: http://www.radikal.com.tr...1073650&CategoryID=42 tabi isteyen başka yerlerden de araştırabilir, ben beş dakkada bunu bulabildim)
4- bir de ekonominin hükümetle ilgili olmayan bir kısmı var ki, işte orada durum çok vahim. halen marka üretemiyoruz, katma değer üreten ürünler üretemiyoruz. işte cari açık konusunda, büyüme konusunda, zenginleşme konusunda bizi en çok etkileyen şeylerden birisi de bu. başbakan boşuna yerli otomobil, yeli marka projeleri üzerinde durmuyo. otomobil satarak zengin olunur mu demeyin. otomotiv sektörü oldukça geniş bir alanı kapsıyor ve ciddi şekilde katma değer üretiyor. ayrıca almanya, abd, fransa, japonya gibi gelişmiş ve zengin ülkelerde otomotiv sektörünün durumu göz önünde bulundurulursa ne demek istediğimi daha rahat anlarsınız.
şimdi buradan hangi sonuçları çıkarırım ben? (biliyorum ki birazdan yapacağım yorumlarla kimseye yaranamıycam, ama olsun yine de ben doğru bildiklerimi söyleyeceğim.) öncelikle belirteyim ki benim hükümete yönelik ekonomik anlamda genel notum iyidir. çünkü global krizin iyi yönetildiğini ve 2001 krizi sonrası (burada kemal dervişe de teşekkür etmek lazım) alınan önlemlerin ve disiplin kararlarının iyi uygulandığını düşünüyorum. ancak gelgelelim 2023te en büyük onuncu ekonomi olacağımız yönündeki abartılı tespitler, reel olmayan yıllık milli gelir rakamlarıyla (12 bin küsür dolar, enflasyon düşürüldüğü zaman bu rakam 6000 dolara düşüyor) atılan sloganlar (gelirimiz dörde katlanmışmış) falan... bunları da politikanın palavra kısımlarına ekliyorum. gerçi ona da şükür, bu millet mitinglerde kişi başı iki anahtar vaatlerini de gördü. yani özetle durumumuz fena değil, ama daha iyisi de değil bana göre. millet hep mevcut potansiyelinin değerlendirilememesinden yakınıyordu. çocukluğumda çok duyardım "elime fırsat verseler neler yaparım var ya" diyenleri. işte size şans. fikir üretin, gidin patentini alın. ve zenginler, lafım en çok da size. şımarık çocuklar gibi anca devletin kasasından yemeyi bırakın. artık ciddi ciddi bir şeyler üretin. ama sadece türklere değil, memleketi soyup soğana çevirdiniz zaten. gidin afrikaya, ortadoğuya, rusyaya, avrupaya. markalar üretin. elin on dolara satamadığı t-shirtleri 40 dolardan satın, memlekete çuval çuval döviz getirin. sümsük sümsük; çin malı ucuz hammadde alayım da ucuza satayım malımı diyerek ekonominin içine etmeyin. al pamuğu çukurovadan, fındığı giresundan. kullan yerli, kaliteli hammaddeyi. sen marka olduktan sonra millet o malları iki üç katı fiyatlardan nasıl kapışıyor gör bakalım.
diyeceksiniz ki hop kardeş, fazla uçtun. kolay mı öyle ha deyince markalar yetiştirmek? ağaç mı yetiştiriyorsun sen?
biliyorum kolay olmadığını, hem de hiç kolay değil. tıpkı dünyanın en büyük onuncu ekonomisi olmanın kolay olmaması gibi...