doğduktan sonra bir şekilde mutlaka ötelenen, geri plana atılan olmaktır.
buna rağmen mutemadiyen ne giydiği ile ilgili saçma sapan tartışma ortamlarına maruz kalmaktır. ve bu başını örtsen de öyle mini etek giysen de öyledir.
mahalle baskısı denen primitif baskıları sonuna kadar hissetmektir.
sokakta yürüken bile tacize uğramaktırr, etraftaki onlarca namus bekçisine rağmen..
her anlamda şiddete maruz kalmaktır. hem erkekler, hem de hemcinsleri tarafından.
bir adam aşık oldu, bir adamı sevdi diye orospu ilan edilmektir. çok değil biraz daha doğuya giderse canından olmaktır.
zordur, çok zor.. ama yılmaz kadın, bir şekilde bulur kendini.
türkiyede kadın olmak çok zordur yemeğe,içmeye, gezmeye, fikir beyan etmeye, hatta sevmeye bile hakkın yoktur.
daha çok insan olarak değilde 100gr et parcası üzerinden deger görürsün. düşünün ki bu et parcası 101 gr olursa degeri paha biçilmez el üstünde tutulur 100 gr olunca yerden yere vurulur.
yaptıgın her harekete bir etiketi vardır yurdum insanının hemen yapıştırılır. üniversite okursun veriyor derler 2 sevgili değiştirirsin kaşar derler saçın açık olur dinsiz derler yemek yapmayı bilmezsin beceriksiz derler fikrini söylemeye kalkarsın çok konuşuyor derler.
bekar, evli, öğrenci, hatta küçük bir kız çucugu olsan bile zor. dayak yiyebilirsin ama el kaldıramazsın. cinsel tacize maruz kalabilirsin ama açıkca gidip hakkını arayamazsın adın çıkar çünkü. aldatılabilirsin ama kesinlikle aldatamazsın öldürülürsün. okumak istersin çogu zaman okutulmazsın. evlenmek istemezsin zorla evlendirilirsin.
fikirlerin fazla önemsenmez bu ülkede. ciddiye alınmazsın.
doğduğun zaman er kişilerin sevincini yaşatamamak babana,
çocuk olamamak, gülememek gönlünce, atlayıp hoplayayamak "kız" olmak sebepli,
ergen olmaktan utanmak, göğsünü saklamak için kambur olmak...
namus bekçisi kesilmesi herkesin başına, üstüne üstlük namusu bacak arasına indirgeyen ve kendisi her haltı yiyip, kimsenin ve en önemlisi kendi namusu hakkında dertsiz tasasız yaşayıp duran magandaların ailesinden olduğun için senin bekçin olmaları...
okuyamamak çoğunlukla, okuyan orospu olur ya! böyle düşünüldüğü için okuyamayanların oğulları da üniversite okuyan orospudur -zinhar dil uzatan erkekler masum ya, artık bu hatunlar kiminle yatıyorsa?- düşüncesinde ne garip ki?
çocuk olamadan kadın, bebekle oynayamadan anne olmak...
konuşmaya, fikir bildirmeye hakkın olmamak, "elinin hamuru ile burnunu sokan" bakışaçısı ile muhatap olmak hep...
erkeğin xy ve kadının xx kromozomlu olduklarını ve çocukta cinsiyeti belirleyenin erkek olduğunu bilmeyen magandaların koca olduğu dünyada hep kız doğuruyor,erkeği yok deyu üzerine kuma alınmak...
erkek aldatırsa "kadın yoldan çıkardı" kadın aldatırsa "kadın yoldan çıktı" deyu suçlayıcı ibrelerin hep kendisini gösterdiği bir odak olmak...
allahın ya da adaletin yetkisine öykünen magandaların hükmü ile çocuğu tarafından öldürülmek "namus" cinayetlerinde...
... sürer bu yara.
"eğitim şart!" ama önce "zihni dönüşüm" şartıyla...
etnik kimliğin hoşgörü ve kültür derecelendirmelerinin farklılık arz edişinden ötürü; kimi yer ve zamanlarda hunharca dövülmek öldürülmek, kimi yer ve zamanlarda ise; kıymet bilenin yanında el üstünde tutulmak, yere göğe sığdırılamamaktadır. hangisi olacağı ise; tamamen şans.
türkiye de günde ortalama 3 kadın; baba, koca yada töre kurbanıdır. sözlü ve filli tacize, istismara ve saldırıya uğrayan kadın sayısı bilinmemektedir. istisnalar olsa da genel olarak şu demektir;
+ eril bakışın tavan yaptığı toplumumuzda kadın erkek çocuk doğurduktan sonra anlam kazanmaktadır.
+ sevdiği ile değil babasının seçtiği damat adayı ile evlenmektir.
+ bekareti korumak adına gerekirse kendini öldürmektir.
+ erkek arkadaş edinirken mahalle baskısından korkmak demektir.
+ kocadan, sevgilinden, babadan, amcadan vs. ölüm tehditi almak ama sesini duyuramamak demektir.
+ kadın= beden + namus demektir.
+ okutulmamak, çalışamamak, çalışılsa da ilk krizde işten çıkartılmak, ekonomik olarak babaya, kocaya bağlı olmak demektir.
+ trafikte araba kullanılırken sıkıştırılmak alaycı bakışlara maruz kalmak demektir.
+ gerdek gecesinde eşrafa kanlı çarşaf göstermek demektir.
evlenmekten, ayrılmaktan, sevmekten, cinsellikten, sokakta yürümekten, internette birileriyle tanışmaktan, korkmak demektir. erkeklere nefret duymak demektir. ve son kadın cinayetlerinden sonra anladım ki haklıdırlar.
türkiyede yaşayan bir erkek olarak, onlardan özür dilerim.
kadınlarımıza yapılan zulümü gördükçe, maalesef hala gelişememiş özürlü ve faşist beyin yapısına sahip olduğumuzu cümle aleme gösterdiğimiz ibretlik bir durumdur. http://www.gazeteden.com/...hotos/large/haberturk.jpg
Erkek olmak çok kolay. Orası kesin. Ama hergün şiddet, gasp, taciz, tecavüz gibi haberlerle karşılaşıyoruz. O en son aşama. Ama genel itibariyle ve benim gördüğüm kadarıyla kadın olmak zor gibi uzaktan bakınca.
Orijinal Türk erkeğinin kanında sahiplenme güdüsü yatar. Yani sokaktan geçen bir genç kız veya bir kadın geçerken kafasını yere eğer. Ama ufak bir ayrıntılarında bir hataları olan erkeklerse laf atma yüzsüzlüğünü bir borç bilir. Ben rahatsız oluyorum laf atmalara şahit olunca.
Kadın içine atar, susar daha çok tepesine çıkılır, konuşur tepki gösterir bu sefer erkek daha bir laubali olur. Hatta "Kızınca ne tatlı oluyorsun güzelim"cevabını bile alabilirsiniz.
Otobüsler deseniz onları söylemeden geçiyorum.
E ne yapsın kadın. Pusup evinden çıkmasın mı? O zamanda telefon şirketinden geldiğini iddia eden sapıklar var. Evde kocadan dayak var. E bu kadar feminist takılan ben bir yerde bazı kadınları da eleştirmeden geçemem. Yani bir erkekten daha çok küfür eden kadınlar kızlar tanıyorum efendim ben. Benim hayatımda etmediğim küfürler. "Sus ya"dedim bir keresinde. "Sus lanet olsun yakışıyor mu sana. Bir erkeğe yakışmıyor sana nasıl yakışsın."Hem de en ince ayrıntısına kadar.
Diyoruz ya işte "Bu ülke gelişmez"falan diye. işte bu libidolarını tutamayanlar yüzünden, gelişmemişler yüzünden oluyor. Gerçekten bir erkek olarak kadınlara çok üzülüyorum. Tepkisini koyamayan, anarşist olamayan kadınlara üzülüyorum. Yoksa bu ve bu gibi toplum içindeki tatsız olayları kolaylıkla savuşturan kadınlara lafım yok. Bir yolunu bulup derslerini verebilen kadınlar bunlar. Kariyer sahibi kadınlar, ev hanımı olan ve bu durumlarından mutluluk duyan kadınlar. Namus kavramını birinci kural kabul eden kadınlar.
Kısacası hayatın her alanında muhtaç olduğumuz için değil, sevmemiz gerektiği için sevdiğimiz kadınlar. Olması gereken bu. Saygı cinsiyet ayrımı gözetmez. Bu fütursuz tavır hayatın her alanını yakar. Sanatı da, yönetimi de, siyaseti de, kısacası gelişmişliği de. Bir düşünün bakalım neden kadınlar akşam 20:00'dan sonra sokağa çıkamıyor. Avrupa'nın gözünde neden küçüğüz düşünün. Bence değiliz.
nasıl bir kadın profili çizdiğiniz hiç önemli değil. sosyo-kültürel alanınız, dininiz, diliniz, ırkınız, aile yapınız, eğitim durumunuz, ekonomik düzeyiniz, güzel-çirkin olmanız, yaşlı-genç olmanız... hiç biri önemli değil. muhakkak en iyi durumlarda bile bir yerlerden fire verecektir. türkiye'de kadın olmak, hür olmamaktır.
hür olmak nedir diye bakalım -ki çok çetrefilli bir mecraya gireceğimizi şimdiden seziyor ve uzun tutmamaya gayret gösteriyorum-; toplum bazında, bir başkasının yaşam alanını kısıtlamadan (hürriyetini kısıtlamadan) kendi iradesi dahilinde yaşama kabiliyetidir diyebiliriz, en ''genel'' anlamda. burada sartre'ın bir vecizi akla geliyor; ''insan hür yaşamaya mahkumdur.''. yani şimdi irade sahibi yaratıklar olmasaydık da keşke, yapılan tüm haksızlıklara, dikte edilen tüm bilgilere, zulümlere sesimizi çıkarmasaydık. hoş, çıkarmıyoruz ya gerçi, ama ''hür olma'' içgüdüsüne sahip olduğumuz için de içten içe bir şeyler yapmak istiyoruz. tecavüz mü- yat aşağı, taciz mi- sesini çıkarma, dayak mı- yerinde gül biter, hakaret, küfür- laftır, geçer diyebilsek keşke. o zaman hayat bu kadar zor olmazdı değil mi? hem kadın hem de erkek için üstelik. peki ''insan olmak''tan bahsedebilecek miydik?
herhangi bir toplum alanında kadın olmaya gelince; bugün yurdumun köylerinde ya da varoşundaki kadının durumunu aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz, bir baskı var. yaşam alanları kısıtlı, bazıları çalışmaya, bazılarıysa çalışmamaya zorlanıyor. yukarıda saydığım irade dışı durumların da çoğuna/belki hepsine de maruz kalıyor. yine yurdum modern kadınına baktığımızda iş yerinde, toplu taşımada, sokakta... vs. yaşam alanlarının kısıtlandığını görebiliriz. evet tercih ettiği bir alanı yaratabilme şansına sahip olmuşlar ve fakat bu alanlarda yukarıdaki ''hürriyet'' tanımına uygun bir şekilde yaşama haklarını elde edememişler; başkalarını kısıtlamadan, kendi iradeleri dahilinde yaşayabilmek. kimseyi umursamadan, ''mahalle baskısı''nı takmadan yaşayabilenlerinse bir yerde muhakkak tadı kaçıyor.
tabi bütün bunlar distopik birer genellemeden öte değil. kıvırmak için söylemiyorum; güzel örnekler de var. kırmızı yanaklı köylü teyzeleri getiriyorum aklıma, eşleriyle müşterek bir hayat yaşayabilen kadınları. aile meselelerinde söz hakkı olan, eşleri tarafından kıymetli görülen, verimli, üretken, düşünen, seven, sevilen kadınlar var. ''şeytanın gör dediği''ni görmezlikten gelenler... tabi hiç kimse yeterince hür olamaz, öyle değil mi?
sevgisini, şefkatini öldürerek kanıtlayan erkeklerin olmadığı bir ülkede yaşamak ...
böyle eğitimli erkeklerin olabilmesi için de; yine erkeklerin kadınların eğitimini engellememesi gerekli...
çünkü erkeği doğuran da; eğiten de bir kadın.
ama kadınların okumasını engelleyen de yine erkekler...
bu kısır döngü bittiği gün "dünya kadınlar günü"ne de gerek kalmayacak.
böylesi pislik dolu bir dünyada "kadın olmak"; "allah'ın kulları" olarak en büyük sınavımız olsa gerek.
biz 365 gün bunu yaşıyoruz, siz bir gün dayanabilir miydiniz acaba? gerçi ne söylense ne dense boş. her şey eğitimden geçer; bu ülkede de bir bok değişmez bu yüzden.
bir kısmı için çocukluklarından itibaren yok sayılmak, küçük görülmek, itilip kakılmak,sen kızsın otur otur oturduğun yerdelerle büyümek,daha çocukken dedesi yaşında erkeklerle evlendirilmek,17 sinde kendisi daha çocukken anne olmak;bazıları için kendi öz babalarından,abilerinden,kocalarından dayak yemek ve hatta saçma sapan nedenlerle aileleri ya da kocaları tarafından katledilmek,eğer şanslıysalar (?) ve yaşamaya devam ediyorlarsa aile içi şiddete maruz kalmak;diğer bir kısmı içinse çocukken prenses masallarıyla büyütülmek,pamuklara sarmalanmak,büyüdüklerinde ise hayatın gerçekliği karşısında ezilmek,yolda/otobüste/metro da ve aklınıza gelebilecek halka açık tüm mekanlarda fiziksel ya da sözlü tacize uğramak,kendi ayakları üzerinde durabilmek için olağandan daha fazla değişkenle mücadele etmek zorunda kalmak demektir türkiye'de kadın olmak. yani sözün özü,türkiye'de kadın olmak fiziksel güçsüzlüğünün dezavantajını demir gibi bir irade ve azimle yok etmeye çalışmaktır.
kız bakire olmalı!
kız oturup kalkmasını bilmeli!
kız konuşmasını bilmeli!
kız genelde susmalı!
kız genelde somurtmalı!
kız açık giyinmez!
kız sokakta çok gezmez!
kız okumaz!
kız düşünmez!
kız söylemez!
peki erkek ne yapar?
ona bütün kapılar açıktır efendi!
bu nasıl bi kendine güvensizlik bu nasıl bir ahlak anlayışı bu nasıl bir insanlık ve bu nasıl bir ikiyüzlülük anlamadım-anlamıyorum-anlamayacağım.
işte böyle büyütülen bir nesilden siz ne bekliyorsunuz? korkutulmuş, zincire vurulmuş, kadınıyla erkeğiyle sindirilmiş bir nesil neyi değiştirebilir? neyin mücadelesini verebilir? özgürlüğün mü? barışın mı? çevrenin mi? neyin? evet sözlük görece daha aydın daha kendini bilen insanlar barındırıyor olabilir ama bizim buralarda (ve ülkenin genelinde) işler böyle yürüyor haberiniz olsun.
- boşanmış olsa bile eski kocasının namusu olması, bu sebeple öldürülmesi, dövülmesi
- Eğitimi şanslı ise bilinçli bir aile ile alabilme imkanı olması
- giyim kuşama göre yaftalanması
- Dayak yediğinde kocanı affet bakayım diyen çevresinin olması
- iş hayatında tacizlere maruz kalması
gibi etkenlerle dünya kadınından ayrılan kadınlardır.