valla yok billa yok. boyle dunyaca unlu, boy boy reklami cikan kac tane sirketimiz var ki?
universite denilen kurumlarin cogu sadece rant icin calisiyor. sadece rektorluk savasi, rektorlugu alan grup zengin oluyor. basarili olmaya aday bir proje sadece ic cekisme ugruna mahvoluyor.
ote yandan richard dawkins dahi turkiye de yasakli. serbest cagirisimdir, ilhamdir, bilginin evrenselliigidir, yalan bunlar.
sonra, turkiye de patent almak imkansiza yakin. bir kosullar var, okuyunca hungur hungur agladim.
evrim teorisiyle ilgili gayet nötral yayınları "hakaret var, galeyan var hederöf var" diyerek çok rahat bir şekilde sansürletebileceğiniz gerçeğini baz alınca surata çarpan tablo.
sucu tamamen okullara atmak yanlis. ilk suclu okul da degil. ilk suclu aileler. bu ulkeyi ele gecirmis olan kultur. cocuklukta anne ve babanin cocugun meraklarini bastirmasi, yaraticiligina destek olmamasidir. valla benim lisede bir kac idealist ogretmen vardi. boyle ders mufredatindan cikip gercekten bilimsel yontemi ogretirlerdi. ama sinifta kac kisi ilgilendi? bir kac kisi. onlarin derdi sadece sinav sonuclari ve oss'ydi. nasil bu hale geldiler? aileleri getirdi. onlari kim bu hale getirdi? onlari da kendi aileleri. yani suclu aramak degil olay, sorunu anlamak. sorun ailelerde.
türkiye'nin ilmi sahada öteden beri kayıtsız olması ile alakalıdır. bir diğer sebebi de, bilim adamlarının bilimsel anlamda bağnaz olmalarından kaynaklanan durumdur.
türkiyede herkesin gelecek kaygısı var birşey çalışıyorsa daha 30 yıl o çalışan şeyin üzerine bir arge yapılmaz halbuki gelişmiş makinalarda (mühendis olduğum için o gözle değerlendireceğim.) işçilikten yırttığınız gibi o küçük hesaplarınızdanda sıyrılır ve mükemmeli yakalarsınız ama insanlar bununla ilgilenmiyor halbuki bunu sağlamış firmalara markalara hayranlık gösteriyorlar ve bunun verdiği bir eziklikte yok değil.
rönesans ve reformu yaşamış bir kültüre sahip olmamamızla alakalıdır. yakın dönemde ise, soğuk savaş döneminde yada. arada kalmışlığın dumuru bu sureci netleştirmiştir.
bizim insanlarız bir şeyleri araştırıp bilmek istemekten çok, kulaktan dolma bilgilere inanıp onlarla yetinmeyi tercih ediyorlar maalesef.
bunun en acı örneği dünya sıralamasında en iyi üniversitelerimiz 500. sırada olmasıdır. türkiyede ki üniversiteler de bilim yerine sağ sol davaları devam etmekte hatta aşırı sol görüşlü öğrencilerin kendilerini bi bok zannederek mantıksız eylemler zincirine devam ettikleri gözlemlenmektedir.
üniversitelerin bilime ve ilime katkısı sıfırdır. bugün bir üniversiteden mezun olan öğretmen sıfır insan vasfıyla sıfır öğrenci yetiştirmektedir. muhtemelen ki devlet okullarından birine giden öğretmenin çocuklara vereceği eğitimde sıfır olacaktır.
müfredatı sıfır, öğretmeni sıfır, eğitimi öğretimi sıfır bir okuldan çok şey beklemek imkansız. össye girip başarılı bir puan alamayan öğrenci sayısı sınavın yarısından fazladır.
University of Massachusetts'in yıllık deney masrafları 12 milyar dolar paradır. bizler ise hala cücük cücük işler peşinde buzun içine termostat koyarak aynı sıcaklığı cumhuriyet kurulduğundan beri izliyoruz...
oysa avrupada daha çocuklar ortaöğretim sınıflarında kurbağa kesip, deney yapıyorlar ...
üç darbe, en az iki kıtlık dönemi, hiyerarşik korkular ve son olarak medyanın zihinlere kitlesel tecavüzde bulunması ile ruh hastası bir toplum olmamızla alakalı bir sorundur. evet herkes günü kurtarmak peşinde. çünkü 100 yıldır hepimizin kulağına "sen kendini kurtar yoksa olan sana olur" diye fısıldayan birileri var. bugün bir hocam, kimya profesörü bir adam ufak bir kıyas yaptı ayaküstü. aşağıda kelimesi kelimesine yazacağım.
"Almanya'da bir eğitim öğretim dönemi boyunca bir ana ders alır sabah akşam ona girersiniz, ona çalışırsınız. dönem sonuna kadar hocanın sizden istediği araştırmaları ve deneysel çalışmaları yapar, bir dosya hazırlasınız. o dosya değerlendirilir, kalırsınız veya geçersiniz. örneğin organik kimya alırsınız bir dönem. size dönem sonuna kadar 35 tane maddeyi laboratuvarda sentez edip spektroskopik sonuçlarını sunmanızı söylerler. tabii öğrencilere tüm kimyasallar gerektiği kadar verilir. buradaki gibi değil. şimdi biz bunu burda yapmaya kalksak siz dönem sonuna kadar birbirinizin sentezlediği spektrumları alır dosyanıza koyarsınız. dersten de geçersiniz."
haksız mı? dibine kadar haklı. tek suçlu halk mı? hayır, tecavüz edenin de suçu var. ama toparlanmak gerek. çalışmak gerek. sadece içerek, eğlenerek ve sevişerek yaşayamayız geberene kadar.
bu ülkenin ciddi bir entelektüel problemi var. batı şöle batı böylerererö aşamasına geçmeden önce, batıyı batı kılan nedir? devletle entelektüel düzeyde bir savaş, hakikat savaşı. sokratesten neden bu kadar korktular? dünya yuvarlak ve güneşin etrafında dönüyor diyen adamlarla, otorite arasında bir hakikat savaşı yaşandı. batıyı batı yapan budur. bizim tarihimizde, nedense bu tür bir hakikat savaşı yaşanmamış. alimler devlet tarafından korunmuş, seslerini çıkartamamışlar. iktidarla olan mücadele, fazla vergi istiyor, falanca konuda zulmetti gibi konulardan öteye gidemiyor. biz öyle güzel bir toplumuz ki, okuyan yazan adama entel deriz. entel, gereksiz okumalar yapan ve gereksiz şeylerle uğraşan bir adam. ancak, statüsü falan varsa hörmet ederiz, hocam buyrun deriz. çünkü bu noktada, mesela bir profesör, entel değil, iktidardır gözümüzde.
istisnalar dışında doğrudur dışa her yönüyle bağımlı, sanayisi olmayan bir ülke olarak bilimsel çalışmaların alt yapısı ve desteği olmamıştır ve olmayacaktır.
aselsan da çalışan arkadaşlarım, tübitak da çalışan ağabeyimden bildiğim üzere türkiye de bilim var. bilimsel konularda gayette bilgili kişiler var.
Yalnız bilime ciddi bir yatırım yok. Türkiye'de ki çoğu bilim insanı da bu yüzden sitem ediyor. Şu aralar çıkan çipli kimliklerin tübitakta çalışan 100 kişilik bir proje çalışması olduğunu unutmayalım.
Amerika ve avrupa da ki insanlar gibi böyle değişik icatlar üretemiyor olabilirler ama siz de kabul edersiniz ki bilimle tanışma zamanımız avrupa ve amerikadan baya sonra oldu. Bu yüzdendir ki, daha yürümeyi doğru dürüst gerçekleştiremeyen birisinden koşmasını bekleyemezsiniz. Zaman alacak, bir anda olmasını beklemek hayal görmekle aynı şey.
devlet politikasının ve yanlış eğitim sisteminin sonucudur. bunun sonucunda gelişmiş ülkelere beyin göçü yaşanmaktadır. gerekli yatırımları yapıp çocuklara küçük yaşta bilim sevgisini aşılamak gereklidir.