türk töresi

    5.
  1. ESKi TÜRK YASALARINDAN BiR KAÇ MADDE

    1- Türk’ten köle olmaz
    2- iki Türk, tek düşmana saldırmaz.
    3- Atlı bir Türk, yaya düşmana saldırmaz.
    4- Yalan söylemek yasaktır.
    5- Aman diyene el kaldırılmaz.
    6- Kadın ve çocuğa vurulmaz, esir edilmez.
    7- Bunlara riayetsizliğin cezası ölümdür.

    TÜRK'ÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR ...
    TÜRK yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki fakirlik suç sayılsın
    Bilge Kağan
    9 ...
  2. 1.
  3. türk töresi: proto türklerde, (moğolların gizli tarihi kitabında geçer), kağanın tanrının yeryüzündeki gölgesi olduğuna inanılırdı. ve kağan yeryüzene tanrının adaletini yaymakla bizzat tanrı tarafından görevlendirilmişti ilk türklere göre. ilk büyük türk hakanı kabul edilen oğuz han işte bu familyadan bir kağandı. ve daha sonra gelen tüm türk hakanları (ki buna son osmanlı imparatoru vahdettin de dahildir) genetik aktarım olarak oğuz han soyundan gelen ve aynı amacı güden hükümdarlardı. osmanlı zamanında töre nizam ı alem ilayı kelimetullah olarak islam ülküsü şekline evrilmiştir. fakat amaç aynıdır: tanrının adaletini tüm dünyaya yaymaktır ve yüce türk hakanı bu iş için bizzat tanrı tarafından görevlendirilmiştir. kültigin anıtlarında geçen (ki kültigin anıtları o kadarda eski değildir, takriben 13. yüzyılda falan dikilmiştir) ey türk titre ve kendine dön mottosu bu töreye dönülmesini kasteder, budizm bizim akıncı kültürümüze hitap etmediği için bizzat çin ajanları tarafından içimize sokulmuş ve bizleri savaşma seviş moduna sokmuştur bir dönem. islamiyetse fetih kültürüyle nizami alem ilayı kelimetullah ülküsüyle bizim eski dinimizle birebir uyuşmuş ve türkler tarafından kılınç zoruyla falan değil yürekten kabul edilmiş bir dindir. ki o zamanki barbar türk ordularını medineli bedevi arapların yenmesi mümkün değildir. (bkz: moğolların gizli tarihi) ve enterasandır ki türk bir ırk, soy adı değil bir boy adıdır. turani kavimlerden bir kavimdir tıpkı moğollar, tatarlar, kazaklar gibi türklerde ayrı bir ırk değil, yirmidört oğuz boyundan oluşan turani bir kavimdir. batılı tarihçiler bunu nedense bizden daha iyi bilirler, kimmeryalı conan gibi falan çizgiromanlarında bile, türk kelimesi yerine doğru kelimeyi yani turanlı kelimesini kullanırlar. işte ziya gökalp gibi, nihal atsız gibi büyük türk yazarları bunu bilirler ve ideolojilerini hep turan üzerine kurarlar. ne anadoludur, ne de trakya vatan, büyük turandır turan mottosunu benimsemişlerdir. kızıl elma ülküsü bir tür aslına rücu ediş yani dönüşü, geçmişe özlemi ifade eder. bu arada cengiz han, timur lenk, hülagü gibi ünlü türk ve moğol orduları komutanlarının asıl askeri vurucu gücü o zamanın tabiriyle (dinsiz anlamında)türk ve tatar barbar savaşçılardır. attila ya gelin attilada turani kavimlerden hunların büyük hakanıdır. artık tarihi gerçekleri daha iyi kavrasak iyi olur yoksa yok tatarlar türk müdür, hunlar macar mıydı gibi anlamsız sorularla kafamızı boş yere meşgul eder dururuz. tarih bir ideoloji değil pozitif bir bilimdir. buradan yetkililerimize sesleniyorum: artık ne olur gerçek tarihimizi okutun. ne son imparator vahdettin in, ne de damadı damat ferit in vatan haini olmadığını, atatürkün bizzat padişah vahdettin tarafından görevlendirildiğini, o zamanki osmanlı ergenekonunun lideri olduğunu ve bunun sonucu olarak kendisinden rütbece kat be kat üstün paşaların (kazım karabekir gibi) ben ve maiyetim emrinizdeyim paşam şeklinde selam durduğunu öğretin artık. koca vahdettin bir küçücük kaşıkçı elmasını bile cebine atmamıştır ki kendi hazinesidir, avrupada açlık sefalet içerisinde yaşamını yitirmiştir. bugün mezarı suriyede halen resmen türk toprağı kabul edilen büyük selçuklu imparatorlarından, osmanlının temellerini atan, bir anlamda ilk osmanlı hakanı oğuzhan soyundan süleymanşah ın -ki ertuğrul gazinin dedesi olur yanılmıyorsam- yanındadır. gidin bir fatiha okuyun ilk ve son türk hakanının mezarında. sevaba girersiniz. (bkz: tarih konuşuyor)
    8 ...
  4. 30.
  5. Türk töresinde, devlet ulusu için vardı. Tüm kaynaklar, din, etnik kimlik ayırt etmeksizin tarafsızca, eşit şekilde dağıtırdı.

    TÖRE KURALLARI
    Kural 1-Doğa severlik;
    Türk boyları içerisinde yaşayan ihtiyarlar, gençler doğa ile bütünleşmiştir. Bitkilere, suya, havaya zarar vermez. Ekolojik dengeye önem verir, sağlam kafa sağlam bedende olur savıyla faydalı yiyeceklerle, doğal ve sağlıklı beslenir. Spor yapar, bedensel güce önem verir.
    Kural 2-Kadın hakları;
    Aile içinde kadın erkek eşit haklara sahiptir. Tek eşlidirler. Eş, Sultan Kaan/Kaan olarak temsil edilirdi. Türk töresinde, kıyafet, mevsimsel olarak hava durumuna göre, Türk örf ve adetlerine göre giyilirdi.
    Kural 3-Erdemlilik;
    Türkler ve Türk egemenliğinde yaşayan herkes güvenilir, çalışkan, konusunda uzman olmalıdır. Türk töresi, tüm diğer kabilelerin ve dünya milletlerin “evrensel” ahlak değerleriyle örtüşür. Türklerde su kaynaklarında beraberce yıkanıldığı bilinmektedir. Sevişmek adam öldürmekten daha ayıp değildi.
    Cinsel taciz asla olmaz, hiç kimse cesaret edemez, aklından bile geçiremezdi. Çünkü, töreye göre çok ağır cezalar uygulanırdı. Hırsızlık, devlet malına zarar verme vs. asla olamazdı çünkü; Türklere göre devlet malı, ulusun malı olarak bilinirdi, kutsaldı. Devlete zarar vermek, ideallerin alçaltılması, ahlaki değerleri kıymetten düşürmek, sır saklamamak aynı şekilde cezalandırılırdı.
    Kural 4-Adalet;
    Türk töresinde cezalar çok nettir. Tüm toplum bireyleri tarafından bilinir ve kesin uygulanır. Herhangi bir boy üyesi, kurultaylarda Kaan’dan hesap sorabilir. Yönetici / yönetilen/ceza veren omuz omuza çalışır, birbirine karşı sorumludur. Doğuya, güneşe bakan evlerinin kapısı kilitlenmez. Hırsızlık yoktur. Hakan kendi özel varlığını belli zamanlarda halka eşit dağıtılırdı. Eski Türklerde suç: “şerefli” suç: “şerefsiz suç” diye ikiye ayrılırdı. Türk töresine karşı çıkan hanedan mensuplarına ölüm cezası verilince, kendi yayının kirişi ile boğulurdu. Osmanlılar devrinde bile bu böyle olmuştur. Namussuzluğun, iffetsizliğin cezası ölümdü.
    Kural 5-Aile;
    Büyüğe saygı, küçüğe şefkat ve sevgi zorunludur. Toplumun inşa edildiği temel noktadır. Anne ve baba, çok küçük yaşlardan başlayarak töre kurallarını ve bildiği her şeyi çocuklarına öğretir.
    Kural 6 -Etik anlayış;
    Toplum faydası için dürüst davranan her bireyin önü açılır. Yönetici sınıfına geçer. Töre dışı, bencilce davranan birey, sınıfı, yaşı ne olurda olsun toplum dışı bırakılır. Hiç kimse onla konuşmaz, sofraya alınmazdı. Oba tarafından dışlanırdı.
    Kural 7-Özgürlük;
    Türk ulusunun Türk’ten başka efendisi olmaz. Hür yaşar.
    Kural 8- inanç;
    Türk devletinin dini yoktur, Laiktir. inanç, kişisel bir şeydir. Türk egemenliğinde, Türk töresine göre, Musevi, Hristiyan, Budist, Şaman vs. mutlu bir şekilde yaşamışlardır. Türkler, din sömürüsüne dayanan tüm iktidarların yıkıldığını görmüştür. Töre, din sömürüsünü affetmez. Din görevlileri siyasete karışmaz. Onlar; ait oldukları topluma efsun, ölüm, doğum sırasındaki ritüelleri yerine getirme işini yapar.
    Kural 9-Yönetim şekli;
    O zamanın koşullarına göre, en ileri demokrasidir. Devlet yapılanmasında töre esastır. Devlet yurttaşlarının ücretsiz ulaşım, sağlık, eğitim, güvenliğini sağlar. Bu bağlamda ipek yolu ile tüm Asya ve Avrupa, binlerce Türk ürünü yapıtlarla, kervansaraylarla doludur.
    Kural 10- Kültür;
    Diğer kültürlerin gelenek göreneklerine, sağlıksız yiyeceklerine ve giysilerine özenilmez. Taklit edilmez. Gösterişe ve debdebeye önem verilmez. Yöneten / yönetilen hiçbir şeyi israf etmez, aynı şeyleri giyer, aynı şeyleri içerler. Sosyal felaketlerde /kıtlık /deprem/ sel olduğunda ortak akıl ile birlik olup, her türlü zorluğun üzerinden gelirler.
    Kural 11-Eğitim;
    Çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara Türk töresi öğretilir. Barışta ve savaşta tam olarak ne yapacakları konusunda bilinçlendirilirler. Hakanlar tüm buyruklarını bilinçli verir. Halklar ve beyler cesur ve bilgedir. Türk Milletini sevmek üzere yetiştirilir.
    Türk töresi, yüksek çok küçük yaşlardan başlayan sorumluluk duygusu demektir. Devlet hizmetinde, insanların ilişkilerinde millete hizmeti ve insanlara saygıyı esas alır. Ağırbaşlı, vakarlı, ciddi, çok konuşmayan, gerektiği zaman az ve öz konuşan, soğukkanlı olan, birden öfkelenmeyen, cesur, ahlaklı, azimli, sözüne ve vazifesine sadık, disiplinli, yalan söylemeyen kişiler yetiştirilir. En önemlisi, topluma ihanetin zararları ve cezası öğretilir.
    5 ...
  6. 2.
  7. 'Başbakan uçurumdan atlıyorsa bize yakışan onun arkasından atlamaktır. Karar doğrudur yanlıştır, önemli değil. Türk töresi böyle gerektirir.'

    (bkz: Kürşad tüzmen)
    ?..
    5 ...
  8. 14.
  9. 13.
  10. --spoiler--
    töre’nin Oluşumunda Üç Yol

    Eski Orta-Asya Türk toplumunda büyük değer atfedilen “Töre”nin oluşumunda üç yoldan bahsedilebilir: Kağanlar tarafından konulan kurallar, Kurultaylarca getirilen kurallar ve toplum içinde kendiliğinden, yavaş yavaş oluşan kurallar (Yosun Hukuku). Bu yollarla meydana getirilen kuralların adalete uygun olması ve Kağanlar da dahil olmak üzere töreye tüm toplumca riayet edilmesi zorunluluk sayılmıştır.

    1. Kağan Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
    Kağan eski Orta-Asya Türk hukukunda yasamanın bir kaynağı sayılırdı. Bu yetki Gök-Tanrı’dan gelen egemenlik (kut) ile açıklanabilir. Devlet kuran ve yöneten her kağan bunu törelerle gerçekleştirirdi. Örneğin, Göktürk Devleti’nin kurucusu Bumin Kağan tahta oturduktan sonra Türk ulusunun ülkesini ve töresini düzenlemiş, ardından da dört tarafa egemenliğini yayarak imparatorluğunu kurmuştur.
    Bir ara çökmüş olan Göktürk Devleti’ni yeniden bağımsızlığına kavuşturan Elteriş Kağan da, töresi bozulmuş olan Türk ulusunu atalarının töresince tekrar diriltmiş ve töreye canlılık kazandırmıştır.8 Bilge Kağan ise, “… Ben tahta çıktıktan sonra bunca önemli yasayı dünyanın dört bucağındaki halka verdim”9 sözleriyle, yasa koymanın önemini dile getirmiştir. Görüldüğü gibi, kağanın hukuk kuralı koyması, getirilen kuralları töre haline getirmekte, kağanın yasası Türk toplumunun töresi olmaktadır.
    Eski Türk Orta – Asya devlet sisteminde kağanın hukuk kuralı koyma görevi, ülkeyi tanzim – idare etme ve halkı düzene sokma ödevinin bir sonucudur. Kağanın bu görevi ile ilgili olarak Orhun Yazıtları ve Kutadgu Bilig’de önemli ifadeler yer almaktadır. Örneğin, Orhun Yazıtları’nda geçen “…Amcam Kağan oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti”, “… insanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, istemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutuvermiş, düzenleyivermişler” ve “…bu alan içindeki pek çok halkı ben düzene soktum” cümleleri hemen dikkati çekmektedir.
    Kutadgu Bilig’de de konuyla ilgili şu sözler yer almaktadır:
    “Beyler memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak için atanmışlardır.” “Ey hükümdar! Sen bugün bir hekimsin, halkın ise sana muhtaç olmanın hastasıdır.” “Eğer sen bunlara ilâç vererek tedavi etmezsen, halk için bir hayat felâketi olursun.”16 “Tanrı bunu yarın sana sorar; orada kendini kurtaracak cevabı hazırla.”, “Sen her vakit doğrulukla hükmet, beylik kanun ile ayakta durur.”18 “Ey Bey! Gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeye çalış.” “Benim bu kanunum hangi memlekete erişirse, o memleket – baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa – hep düzene girer.”. “Kanun sudur, akarsa nimet yetişir. Ey hakim! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer.”
    Bu tür cümlelerden, kağanın ana görevlerinden biri olan ülkeyi ve halkı idare etmenin ancak kanunlara uygunlukla sağlanabileceği vurgulanmak istenmiş ve kağan hukuka uymaya davet edilmiştir. Söz konusu ifadelerle, o dönemde doğal olarak adı konamayan bir “Hukuk Devleti” anlayışının altının çizilmeye çalışıldığı söylenebilir.

    2. Kurultaylar Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
    Eski Türkler’de kurultaylarca alınan kararlar da törenin bir kaynağı olarak görülmektedir. Orta-Asya Türk toplumlarında kurultaylara büyük önem verilmiştir. Orhun Yazıtları’nda geçen “Beyler de, ulusu da birbirine uygun imişler, o yüzden ülkeyi o kadar iyi koruyabilmişler, ülkeyi koruyarak yasalar düzenlemişler” sözleriyle, yasama işlerine yeri geldiği zaman boy ve oymak beylerinin de katılabildiği anlatılmak istenmiştir.
    Eski Türkler’de adeta kurumsallaşmış, toplantı zamanları önceden belli olan üç kurultay toplantısından söz edilebilir. Bunlardan birincisi yılın ilk ayında, yani Ocak’ta Kağan’ın sarayında yapılan ve daha çok dinî niteliğe sahip olan bir kurultaydı. Bu toplantıda atalara kurbanlar verilir, bazı önemli idarî ve hukukî kararlar alınırdı.
    Yılın beşinci ayında (Mayıs’ta) toplanan ve “Büyük Kurultay” adı verilen kurultayda dinî törenler yapılır, kurbanlar kesilir, Kağan’a bağlılık ve sadakat yemini yenilenirdi. Bu toplantıya katılmayan beyler Kağan’a isyan etmiş sayılırlardı. Büyük Kurultay’da idarî kararlar da alınır, ayrıca törede yapılması düşünülen değişiklikler tartışılırdı.
    Görüldüğü gibi, ilk iki kurultayın, hukuk kuralı hazırlanmasında ya da mevcut törede bazı değişiklikler yapılmasında rolü bulunmaktadır.
    Üçüncü kurultay toplantısı ise Sonbahar’da, Eylül ayında yapılan “Savaş ve Sayım Kurultayı” idi. Yine dinî törenlerin yapılıp kurbanların kesildiği bu kurultayda asker ve at sayımları yapılır, onların savaş kabiliyetleri tespit edilir, savaşa dair konular konuşulur, askerî talim ve manevralar yapılırdı. Bu hazırlıkların yapılmasının nedeni, artık savaş zamanının gelmesidir; zira yerleşik ulusların ambarları dolmuştur.
    Kurultayların kağanın aldığı kararları denetleyici bir rol de üstlenerek kağanın egemenliğine bir sınır teşkil ettiği düşünülmektedir. Ünlü Göktürk hükümdarı Bilge Kağan’ın Göktürk şehirlerinin surlarla çevrilmesi ve Budizm ile Taoizm’in öğrenilmesi yolundaki iki teklifinin kurultay tarafından kabul edilmemiş olması bu konuda önemli bir örnektir.
    Kurultayların önemli bir görevi de, Gök-Tanrı tarafından kut (egemenlik gücü) verildiğine inanılan ailenin üyeleri arasından yapılan kağan seçimi işiydi. Eğer vefat eden kağanın ailesinden yeni kağan seçilebilecek hiç kimse kalmamış ise, kurultayın yeni bir bey ya da kahramanı kağan olarak seçebilmesi mümkündü.
    Ayrıca, bir savaşın kaybına neden olan, kağanlık görevinde başarı sağlayamayan, halkına refah temin edemeyen, kanunlara ve töreye aykırı hareket eden kağanın diğer hükümdar adaylarının veya kabile reislerinin çabalarıyla görevinden uzaklaştırılabilmesi, hatta öldürülebilmesi mümkündü.
    Bunun tipik örneği Göktürk tarihinden verilebilir. 692 yılında Kutluk Kağan’ın ölümüyle boşalan kağanlık tahtına oturan Kapgan Kağan, 24 yıl süren kağanlığı süresince Göktürk Devleti’ni her yönden geliştirmiş, Orta-Asya’yı tamamen Göktürk hakimiyeti altına almış ve devleti dönemin en güçlü devleti haline getirmiştir. “Kapgan” unvanının “Fatih” anlamına gelmesi de zaten bu yüzdendir. Çin’i en fazla korkutan, en çok zafer elde eden Göktürk Kağanı olarak Kapgan Kağan’ın sert ve kararlı yönetimi, bir süre sonra ülke içinde çeşitli huzursuzluklara neden olmuş ve ülke içinde, bazen fetihleri de engelleyen isyanlar çıkmıştır. Bu arada Çin imparatorları da Göktürk Devleti’ni zayıf tutmak için asî kabilelere sürekli destekte bulunmuş, onlara çeşitli hediyeler sunmuş ve bazı Çin unvanlarını bile vermekten çekinmemişlerdir. Sonunda Kapgan Kağan’ın asî bir kabile olan Bayırkular’ın şefi tarafından öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Onun ölümünden sonra, Göktürk tahtına, atadığı oğlu inel geçtiyse de, Kutluk Kağan’ın küçük oğlu Kül Tegin amcasının bu atamasını tanımamış. inel ve ailesini tümden ortadan kaldırarak ağabeyi Bilge Şad’ı kağan olarak tahta geçirmiştir.

    3. Toplumda Kendiliğinden Ortaya Çıkan Gelenek Görenek Kuralları (Yosun Hukuku)
    Törenin oluşmasında karşımıza çıkan üçüncü kaynak Yosun’dur. Toplum içinde geleneksel olarak, yavaş yavaş ve kendiliğinden oluşan kurallar, kağanın kabul ettiği nispette Türk Töresi’nden sayılırdı. Eski Türkler’de, özel hukuka ait kurallar, özellikle de Şahıs, Aile ve Miras Hukuku kuralları bu şekilde oluşmuştur. Yine, dinle alâkalı konularda da yosun hukukunun uygulandığı görülmektedir.
    Töre her ne suretle ortaya çıkmış olursa olsun, tüm toplumu, hatta hükümdarı da bağlayıcı objektif hukuk kuralları toplamıdır. Orhun Yazıtları’nda töresiz bir devlet düzeninin düşünülemeyeceğinden söz edilmektedir. Nitekim, Bilge Kağan “… Ben tahta çıktıktan sonra bunca önemli yasayı dünyanın dört bucağındaki halka verdim” sözleriyle bu gerçeği dile getirmiştir.
    Aynı anlayışı Kutadgu Bilig’de de bulabilmek mümkündür. Bu ünlü eserin yaratıcısı Yusuf Has Hâcip “Devlet silâhla kurulur, ancak kalem ve yasayla yönetilir” demek suretiyle bu gerçeğin altını çizmiş bulunmaktadır.
    --spoiler--

    http://www.tarihtarih.com
    3 ...
  11. 4.
  12. ilk okunduğunda örf adet gibi çağrışımlar yapsa da burada anlatılan dünya hakimiyetidir.
    tabi bu dünya hakimiyeti amacı bir çok ulusta değişik isimlerle vardır. türklere özgü birşey sanıp sizi kafatascı ırkcılar dememek lazım.
    lakin hep söyleriz artık bunu ekonomik, bilimsel, sosyolojik alanlara dönüştürmek gereklidir.
    mesela uçak sanayinin bütün büyük kuruluşlarının türk şirketleri olması veya bu sektördeki bütün yeniliklerin türk bilim adamlarından çıkması gibi. daha başarılabilir ve daha günahsızdır.
    3 ...
  13. 3.
  14. islamiyetle birlikte darmadağın olmuştur büyük bir kesimde.

    bilinen şudur: türkler gök tanrı dinindendi, islamiyet bu dinle çok benzeştiği için islamiyeti seçtiler. mantık hatasına bakar mısınız..!

    eğer o kadar benziyorsa neden binlerce yıldır atalarının inandığı dinden çıkıp neredeyse aynı dine geçtiler? bir milletin önceki dini ile yeni dini alakasız ve ya taban tabana zıt olur.

    siyasi nedenler ve iki katliama dayanan bu müslümanlığa geçme olayı uygurlar'daki manihaizm e geçme gibidir. yönetici sınıf bu dini benimsemiştir ancak halk doğal olarak binlerce yıllık dininden öyle çabucak vazgeçmez. yani ilk başlarda bu devletlerin yalnızca adı müslüman devletiydi.

    ancak selçuklular, kendilerini iran kültürünün koruyucusu ilân etmişler ve iranlılaşmışlardır. tuğrul bey atalarının yapmadığı bir şeyi yapmış; din adına savaşarak (cihad) türk töresini bozan ilk adımı atmıştır. bunun nedeni türklükten uzaklaşmaktır. daha sonra kurulan osmanlı devleti önceleri tam bir türk devletiydi; şu anda kürtlerin uyguladıkları vahşice ve insanlıktan uzak olanın tam tersine tamamen insancıl olan töreyi tam manasıyla uyguluyordu ta ki yavuz sultan selim'e kadar..

    bu padişah döneminde ülke türk devleti olmaktan uzaklaşmıştır. kendilerinden daha fazla türk geni bulunduran, hatta safkan türk olan kızılbaş ve türkmenleri bir insana yakışmayacak bir vahşilikle öldürmüştür ve bunu yapmasının tek nedeni mezhep farkıdır, yani islam'dır. islam bir kez daha töreyi bozuyordu. ayrıca yavuz ridaniye seferinden halifeliği ele geçirmekle kalmayıp arap kültürünü almış ve bunu türk kültürüne yeğlemiştir, yani bu dönemde orta asya ile olan her türlü bağ kopartılıp yok sayılmıştır.

    islam beraberinde arap kültürünü egemen kılmıyordu ancak türk hükümdarlar islamla birlikte arap kültürünü de almışlardır. selçuklular farsça'yı resmi dil kabul etmişler, osmanlılar ise arapça ve farsça'yı harmanlayarak osmanlıca yı yaratmışlardır. anadili türkçe olmayanın hiç birşeyi türk değildir, bu böyle bilinmeli. zaten daima böyle kabul edilmiştir.

    gelişen sünnilik beraberinde araplığı da getiriyordu ancak sünni olmayan bir kesim kendisini korumayı başardı. bunlar şiiler değildir, bunlar o zaman kızılbaş denen bugünkü alevilerdir.

    alevilik islamda bir mezheptir ancak hepimiz biliriz ki sünnilikle benzeşen yönleri çok azdır. çünkü türk töresine çok düşkün olan türkmenler şaman ve gök tanrı'yı islamla harmanladılar. bu tam anlamıyla müslüman değiller demek değildir. çünkü şamanizm ve gök tanrı bir din olmaktan çok türklerin gelenekleri, ibadet ve yaşayış şekilleriydi. aleviler cem yapar, ve bu şamanizmdeki ayinlerle çok benzerlik gösterir. bugün alevi kürt tanımlamasını yapanlara acımalı..

    türban takmak, vücudun her tarafını kapatmak, din uğruna savaş vermek.. bunların hepsi türk töresine aykırıdır. türkler yalnızca ırkları ve bağımsızlıkları için savaş vermişlerdir.

    müslümanlar tarafından kadınlara yapılan hor görme ve eve kapatma olayları gibi tutucu düşünce islam'da değil arap yarımadasındaki islam öncesi devir olan cahiliye devrindeydi. tanrı'nın bu dini yollamasının bir nedeni de kadınlara yaılan bu gereksiz davranışları yok etmekti ancak öyle olmadı, zaten gerizekalı olan araplar islamın tüm eşitlik çağrılarına rağmen kızlara kötü davranmayı, diri diri gömmeyi sürdürdüler. işte bu arap geleneği, 21. yüzyıl dolayısıyla biraz yumuşamış bir biçimde sünni müslümanların önemli bir bölümü tarafından benimsenmiştir.

    oysa türk töresinde kadın ve erkek eşitti ve kadınlar devlette önemli makamlara gelebiliyordu, kadınlara karşı en iyi ve hoşgörülü olan türk töresidir. ancak bu güzel töre yerine vahşi arap töresi yeğlenmiştir, yazık.
    3 ...
  15. 23.
  16. ibrahim Kafesoğlu'nun Türk Milli Kültürü isimli kitabı bu alanda çok faydalıdır. islâm öncesi toy ve törelerimizden bahseder. 400 küsür sayfa zevkle okuyabilirsiniz. Son olarak; "Üstte mavi gök çökmedikçe altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir?"
    1 ...
  17. 8.
© 2025 uludağ sözlük