bugün

aramızda televizyonunu sikenler yoksa sorun yok, rahat olun.

şimdi, önceliklen belirtmek isterim ki; genelleme, genel olarak pek hoş karşılanmayan ve genelde yanlış kabul edilen bir hadisedir, amenna. fakat gene de, söz konusu aziz türk milletimiz olunca, bazı genellemeler yapmakta gerçekten bir beis yok, hatta bunu yapmak adeta bir farz-ı ayındır. tuhaf milletiz vesselam.

işte bu elektronik eşyalarla da, millet olarak garip bir ilişkimiz var. teee köy meydanlarında toplanılıp ajans haberleri dinlenilen o eski radyolardan tutun da, sırasıyla, siyah beyaz ve renkli televizyonların ülkeye girişinden, bugünkü bilgisayar çağına değin, değişmeyen bir ilişki.

çok klişe olacak belki ama, ben, üzerine dantelli işlemeli örtüler serilen televizyonlu bir evde büyüdüm. üzerinde dantelli örtü bulunmayan televizyonları ve sahiplerini de hep yadırgadım çocukluğumda. sonra büyüyüp mantıklı sorular sormayı öğrendikçe, herkes gibi, ben de bir anlam veremedim. neden televizyonun, radyonun üzerine dantel örtülürdü ki?

bu sadece biri, bu konuda daha çok fazla ortak yönümüz var millet olarak. ve dolayısıyla sorulacak daha çok soru.

'alınan elektronik eşyanın kutusunu ömür boyu saklamak'

bir de böyle bir huyumuz var mesela. televizyondu, müzik setiydi, bilgisayardı ne aldıysak, onun kutusunu saklarız, kıyamayız atmaya, hatta korkarız, çekiniriz. ya lazım olursa? gibi saçma bir düşünce vardır. ulan temizlik yaparken dünyayı gözü görmeyen ve hayati önem arz eden nesneleri hiç düşünmeden kaldırıp atan annelerimiz bile dokunmaz o kutulara, yıllarca dururlar evin bir köşesinde.

'elektronik eşyanın jelatinini hiç çıkarmamak'

al buyur... buna ne demeli? poşetle kaplı televizyon kumandası görmemiş olanınız var mı? hani böyle hışır hışır, aman kirlenmesin, aman zedelenmesin diye bir naylonla kaplanır. daha doğrusu, aldığınızda zaten bir naylon kabın içindedir ve onun içinden hiç çıkarılmaz. hatta o naylon zamanla deforme olduğunda, yenisiyle kaplayanlar da mevcuttur. bu kitlesel rahatsızlığımız, yeni aldığı arabanın koltuk kaplamalarını ve cep telefonunun ekran jelatinini hiç çıkarmayan insanlarda da rahatlıkla gözlemlenebilir.

-ferhat abi çıkarsana şu naylonları ya, araba bi tuhaf görünüyo valla
+yok yok, elleme, daha yeni aldık olum
-yani?

'yeni alınan elektronik eşyayı kurcalayarak öğrenmek'

işte bu en eğlencelisi.. bir gün olsun, kullanma kılavuzunu kullanmayız -e üzerinde kullanma yazıyo- illa aletin götünü başını kurcalamamız gerekir. -hmm demek ki dalga buna dik bir şekilde geliyor- engellenemez bir aşkla bunu yapmak zorunda hissederiz kendimizi. hele ki, o alet birkaç kişi arasında kaldı mıydı.. tamamdır, geçmiş olsun. daha ilk günden cenabet olur, telef olur, heba olur.

-heralde şuraya basınca şeyolması lazım
+abi dur naaptın ya
-ya bi dakka bi bırak bana, bırak bi
=hay sikeyim yapacağınız işi, verin şunu ya, verin bana
+al amına koyyim al, al hadi yap, merak ediyorum nası yapacan
-bi kafamı karıştırmasanız şimdiye elli kere yapmıştım ben
=hmmm burdan değilmiş demek ki.. alla alla
+ya abicim bak, mantıken şurdan şeyolması gerek bu meretin
-ohaaa nooldu lan öyle?
=al kırdın kırdııın
+teknik servisini arayalım
-...
=...

ve daha bir sürü saçmalık...
şimdiki nesil bilgisayarlarla, lcd'lerle, ps'lerle, iphone'larla büyüdüğünden, zamanla bu yabancılığımız azalacaktır belki. ama yine de genlerimizden gelen bir şeyler, hangi çağda olursa olsun, insan-alet ilişkisi konusunda, millet olarak kendimizi belli etmemizi sağlayacaktır.
arızalanınca tekme tokat girişmek en ideal ilişki çeşididir.
(bkz: çalışmayan elektronik eşyanın içine üflemek)
(bkz: çalışmayan televizyonun tepesine vurmak)
ve daha niceleri...
(bkz: elektronik esyalari tokatlayarak tamir etmek)
Merkezi kilit sistemi olan arabaların kilitleme düşmesine bastıktan sonra kapıları kontrol etmek de başlığa uygun olmakla beraber toplumumuzun halen bu teknolojiye hazır olmadığını göstermektedir.
yeni aldığı arabasındaki düğmelere basmaya korkmak. ör: babam
osmanlı tokatının her işe yaradığını düşünmek bunun en mantıklı açıklaması.