çünkü türk insanı aza kanaat getirmeyi öğrenmiştir. öğretmişlerdir. azıcık aşım, kaygısız başım diye atasözü olan bir millet öyle kolay kolay ayaklanmaz.
baktın çok mu sesi çıkmaya başladı halkın atarsın önüne kömür, makarna. çocuklarına top atarsın oyuncak bebek atarsın dünyanın en iyi yöneticisi olursun.
öyle mallaştırırsın ki halkı, hükümetin yapmakla yükümlü olduğu işler bile onlara hediye gibi gelir.
-bak adamlar çalışıyor duble yol yapıyor der, ne güzel hükümet bu köyümüze yol yaptı, elektrik getirdi der. kapımıza kadar erzağımızı getiriyor der. açılışlarda (köpeğin önüne kemik atar gibi) hediyeler dağıtıyor der. der de der.
sonra türk halkı televizyonu çok sever. ülkede işler kızıştı mı çok mu şehit veriliyor çok mu zam yapılıyor. koyarsın bir futbol operasyonu, yurt dışında bir artizlik yaparsın, birkaç küçük yılanın başını ezersin ohh tamam oyalanır onlar.
aynı diziyi, haberleri, gündüz kuşağı programlarını uzuun uzuun yayınlarsın. herkes seyreder. türk halkı seyreder. ölümleri, kavgaları, kazaları, dünyayı... hep seyreder, kıçını kaldıramadğı için ayaklanamaz.
demokratik ve meşru yolla karşı çıkmalar bindirilmiş kıtalar olur, bazıları silivri'ye atılır sudan bahanelerle. ama meşru iradeye ayaklanan salak terörist araplar, demokrasi savaşçısı olur. işte akp mantığı, bide ayaklansa halk mağdurun kralını oynar bunlar...
tepesinde roketler patlayana kadar durumu ayıkamamasından olabilir.
ondan sonra çok hırçınlaşıp biz ne bok yedik deyip o ruh haliyle sağa sola saldırdığında ise karşısında kalanın haline acırım. umarım o raddeye gelmesin işler ama ümit etmek yetmiyor maalesef.
işin temeli aslında masa başı iş mantalitesine çok benziyor. insanımız artık rahatına düşkün. rahat iş arıyor. kendini yormak, sıkıntıya sokmak istemiyor. aynı şekilde bir problem ortaya çıktığındada ayaklanmak, tepki göstermek yerine "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi iğrenç bir atasözünü ilke ediniyor. bu yüzden kimi zaman üç maymunu oynuyor. atalarımız görse bu durumu yüzümüze tükürürlerdi.
çekindiğinden değil, yapılacak olanlar neticesinde türkiye'nin cenabet ellere gecmesinden dolayı ayaklanmaz. bu ülkede türk'ü, türkiye'yi savunursan faşistsin ve içerdesin. ama kürt kendini savunur, her yerde anarşik eylemlere başvurdumu adı özgürlük arayışı gibi bir takım sacmalıklarla addedilir.
adalet er ya da gec yerini bulacaktır. son care olarak tüm türkler bir olup isyan edecektir belki ama inşallah gec olmaz.
hakkında yanlış düşünülen sorundur. türk milleti durduk yere rahatını bozup , oturduğu evinden -ayaklanarak- okula girip akp ye oy atan bir millettir..
emperyalistlere ve işbirlikçilerine bu ülkeyi dar ettikleri için, onların zora başvurmalarına, askeri faşist darbeler yapmalarına neden olanlar kimlerdi? bu ülkenin insanları değil mi?
türk insanı için "ayaklanamaz", "bir halt bilmez" diyenler aslında, ayaklanmadan deli gibi korkan emperyalizmin ve işbirlikçi iktidarlarının değirmenine su taşıyanlardır.
belki de gerekmediğinden, yakıp yıkmanın hiç bir zaman olumlu sonuçlar vermediğini ve kolay olmadığını bildiğindendir. Tekrar karneyle ekmek alma sırasına girmek istemediğindendir. Yerle bir ettikleri vatanlarını şimdi olmayan parayla düzeltmeye çalışan arapları gördüklerindendir.
ayaklanma nedir, nasıl yansır, somut ışıması üzerine farklı düşüncelerin var oluşundan ötürü zihinde doğan bir soru.
ayaklanma ne bütünüyle bir sıcak çatışmadır; ayaklanma ne sadece sessiz duruştur; ayaklanma bir meseleye hayır demektir belki, hayırın arkasında durmak, ifade etmek. aklımızdaki ayaklanmaya dair imge, bir tepki biçemine uymuyorsa bu ne ya deriz. aslında bir ayaklanmadır. gezi öyledir, akabinde kazlıçeşme mitingi öyledir; nasıl hayalimizde yarattığımız güzele rastlamak, tıpkısını bulmak imkansız ise, ayaklanma kriterlerimizi de dogmatik surlarla çevirmemeliyiz.