bastan asagi bozuk olan hukuk sistemidir. ulkenin rejiminin kalitesizligini de gozler onune en bariz sekilde sermektedir, nasil mi?
ayni haber sitesinden (haberturk) iki ornek:
1) Huseyin uzmez davasi, kadin kizini fuhsa tesvik etmis ve ozgurlugunu almis ---ceza 16 yil
2) ruh sagligi bozuk kiza, baba yillarca tecavuz ediyor, hamile kaliyor, baba hapse giriyor..sonra eniste kiza sahip cikiyor (!). 2 sene boyunca bu sefer o tecavuz ediyor, kiz yine hamile kaliyor, hatta afedersiniz arkadasini bile getirtip, kizi kullandiriyor (cok afedersiniz). bu insan musveddesine, kizin ruh sagligi bozuk ve durumun anlamayacagi icin ceza indirimi uygulaniyor ve 8 yila mahkum oluyor.
Bu Allah in belasi hukukcularinin ve darbe anayasasinin oldugu ulkede, gelde cileden cikma. nokta.
dipnot: burada zaten yillarin bu denli dusuk olmasi sacma, Amerika da Ohio (en sert eyaletlerden biridir) da yasiyorum, 154 kisi idam sirasini bekliyor su an. ve tecavuz 33 yil civarinda siddet ve oldurme olunca idam veriliyor genelde...
Tecavüze ugrayan 14 yaşındaki engelli kızı tecavüzcülerine verip, kızın tekrar tecavüze ugrayıp hamile kalmasına neden olduktan sonra, tecavüze ugrayan ördegi koruma altına alan sistemdir.
teorik olarak "kara avrupası hukuk sistemi" içerisinde yer alan, bazen sistemsizliği nedeniyle hukuk sistemi bile sayılmaması gerektiğini düşündüğüm hukuk sistemidir.
Türkiyede hiç bir zaman hukuk olmadı, adalet olmadı,insanlık namına gelişimler düzenlemeler olmadı.Barbarca bir eğitim,sağlık,hukuk vs... sistemiyle insanları mahvedip durdu bu devlet.Geçmişi kirli geleceği olmayan vastın altında bir ülkeden başka bir şey değil.Neden bu topraklarda doğdum ben bu kadar kötü ne yapmış olabilirim.iki üniversite okuduğum halde hala neden bu durumdayım ve etrafımda olup biten bir tane bile güzel ve anlamlaı şey yokken burada ne yapıyorum diye her gün binlerce kez soruyorum kendime.
hukuk sistemi falan ortada yoktur. allah ın adaletinin işletilmediği yerde zulum vardır, eziyet vardır, haksızlık vardır.
şeriat düşmanları tarafından da eleştirilmesine rağmen, hala allah ın belirlediği ceza ve yasaklara burun kıvrılmaktadır. tecavüzcüler, hırsızlar sokaklarda cirit atmaya devam edecektir. ne zaman ki insanlar "bu zamanda da bu olur mu " demeyi bırakıp allah a yönelirlerse düzeleceği kesindir.
TÜRKiYE DE ÇOĞU ZAMAN ADALETTEN ÇOK UZAK UYGULANAN HUKUK SiSTEMi.
13-15 YAŞINDA TECAZVÜZE UĞRAYAN KIZLARIMIZA KENDi RIZASI VARDI DiYEN HUKUKÇULARIMIZA HUKUK DERSi NiTELiĞiNDE..
iNGiLiZ YARGIÇ GECE YARISI PARKTAN GEÇEN KIZI KORKUTAN ADAMA 7 YIL 7 GÜN HAPiS CEZASI VERMiŞ. GAZETECiLER BU SONUCA ŞAŞIRIP YARGICA SORMUŞLAR KIZA ELiNi BiLE SÜRMEMiŞ KIZ BAĞIRINCA YETiŞiP YAKALAMIŞLAR 7 YIL 7 GÜN ÇOK DEĞiL Mi ?
YARGIÇ; KIZI KORKUTMANIN CEZASI 7 GÜNDÜR , 7 YIL iSE iNGiLiZ KIZLARININ GECE PARKTA DOLAŞMA ÖZGÜRLÜKLÜKLERiNE SALDIRDIĞI iÇiNDiR DEMiŞ.
bırakın gece dolaşmayı gündüz dolaşamaz hale geldik, okula gidemez hale geldik, tek başımıza yaşayamaz olduk. genç kız , çocuk , bayan tecavüze uğradıktan sonra tecavüzcüyle evlendirir hale geldik.
bir adliye personeli olarak karar verdim ben de yazacağım. yazıyorum okuyun;
efendim, savcılık ve hali hazırda ceza mahkemesinde azımsanmayacak bir süre hizmet veren amelelik yapan bir zabıt katibi olarak;
türk hukukunun soyut varlığı mı desem adalet birimlerinin işlerlikten hayli uzak çalışma disiplini mi desem bilemiyorum ama bizim hukukumuz son derece boş ve gereksiz "usullere" boğulmuş,teknik olarak yetersiz ve bu sebeple hantallaşmış bir yapıya sahip.
(lan neresinden başlasam bayağı düşündüm)
şimdi efenim;
her olayın mahkeme önüne getirilmesi mi diyelim yoksa yargı birimlerinin yetersizliği mi diyelim; özellikle de büyük şehirlerde iş yoğunluğu had safhada; örneğin bir büyükşehrimizin sulh ceza mahkemesine yılda gelen işlerin sayısını göz kararı ve gözlemlerime dayanarak söylersem;
yaklaşık 2500 civarında dava dosyası,
yaklaşık 2000 civarında değişik iş dosyası,
yaklaşık yine 2000 civarında talimat dosyası,
yaklaşık 1500 civarında muhabere evrakı,
yaklaşık 1000 civarında temyiz dilekçesi,
yaklaşık 500 civarında itiraz dilekçesi,
yaklaşık 250 civarında sorgu dosyası,
ve tüm bunların altından kalkacak uzay üssü gibi bir çalışma ofisi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. bu kadar çeşitli ve çok sayıda iş için bir hakim, bir yazı işleri müdürü, bir mübaşir (bazen o da olmaz) ve yaş ortalaması 22-23 olan 3 veya 4 tane zabıt katibinin vereceği hizmet ile sağlıklı bir yargılama sisteminin olduğunu düşünebilmek için evet biraz bu işlerle ilgili olmak lazım, dışarıdaki vatandaş için hele hele adliyeye ilk defa yolu düşmüş ahmet mehmet ayşe hatice için tüm bu hantallığın sebebi memurlardır. halbuki bilmezler ki benim; şu mesai bitse de gelen giden olmasa rahat rahat akşam 8 e 9 a kadar çalışsam da işlerimi bitirsem yarın temiz görsem masamı diye plan yaptığımı bilmezler. neyse kendi şikayetlerimi bir kenara bırakarak devam ediyorum.
duruşma:
duruşma vardır, hakim yığmıştır 50-60 dosyayı ikişer üçer dakika arayla, sanık gelir şikayetçi gelir, hakim işi gücü bırakır, usulü işlemlerin zapta geçilip geçilmediğini kontrol eder ve genelde de zabıt katibinden bekler zapta geçilmesi gereken şeyleri. "iddianamenin kabulü kararı okundu" yazar, bokur okunur. "şikayetçiye/sanığa bilmem ne bilmem ne hakları hatırlatıldı" yazar, bok hatırlatılır. kimi über hukukçu hakimlerimiz ise üşenmez taraflara hatta bazen avukatlara bile yasal haklarını hatırlatmaya çalışır, sanki terörden müebbetle yargılanıyor ya herifler, ee sağlıklı yargılama yapacak ya... sonra duruşma defterine göre 5 dakikada yapılması gereken duruşma bi bakmışsın 20 dakika uzamış, ha gerçi uzatmayan hakimlerimiz de var o hakimlerimiz de takım elbisesini çekip gelmiş, ayakkabısını boyatmış, saç traşını yeni olmuş, kokularını sürünmüş vatandaşlarımıza bu şekilde ilgisiz ve hadi hadi ne soruyorsam cevap var, tamam uzatma, tamam tamam nidalarıyla duruşmasını über hızla bitererek biraz saygısızlık etse ve hakimlerin sahip olduğu prestij (!) biraz sarsılsa da oyunu kuralına göre oynadığı için en doğru olanı yapmaktadır. çoğu zaman avukatlar bile konuşturulmaz, zaten konuşsa ne olacak, yine atacak duruşma 5-6 ay sonraya...
hakim kararı verir, ama o da ne sözlü olarak söyler huzurda bulunanlara sonra zaptı alırsınız der ve dosyayı bir kenara bırakır, vakti olunca zaptı yazdırır hakim, ulan kim uğraşacak boktan bir hakaret davasının kısa kararına yok tck 53 ü yok cmk 231 i, yok infaz rejimini, yok yasa yollarını ulan bunların hepsini yazdırmaya kalksa bütün duruşmalar gece yarısını bulur zaten... kimi zaman taraflar bile ancak karar eline geçtiğinde duruşmanın nasıl neticelendiğini öğrenir. "şimdi ben hapis mi yatcam abi..."
hakim havalesi:
avukat arkadaşlarımızın belki de ne tiksinerek yaptığı işlerden bir tanesidir, bunu o dudak büken bakışlarından yüz ifadelerinden anlıyorum. bana göre en gereksiz işlerden bir tanesidir bu iş, dosyaya bir dilekçe hatta bir vekalet sunmak bile hakimin yazılı oluruna bağlanmış kalem yönetmeliğimizde; kimi zaman avukat oda oda hakim aramak zorunda kalır, kimi zaman hakimin duruşmaya ara vermesini bekler, kimi paranoyak hakimlere denk gelir, kimliğini o bond çantasının en dibindeki cüzdanından çıkarmak zorunda kalır. dilekçede günsüz talepler olur ama hakimimiz sağolsun kaydı kaleme yapar yollar amk. ulan bu talepleri gerçekleştirecek miyiz gerçekleştirmeyecek miyiz (?) bi not düşer adam ama nerdeee elimden çıksın da dilekçe bi ara halledilir ne de olsa, sonra mahkeme personeli ile avukat göz göze bakar kalır. gerçi hakim ne yapsın amk duruşmaları yetiştirmekle mi uğraşsın, günde onlarca gelen klasik dilekçeleri inceleyip havale etmekle mi uğraşsın... kur bir birim bu işlere bakan, tıkır tıkır dilekçeler girsin ordan sonra ait olduğu birime dağıtılsın lan.
elektronik sisteme geçiş:
bütçeden aslan payını her yıl kapan zengin adalet bakanlığımız, elektronik yargı ağı kurar, kaldı ki sistem daha halen eksikleriyle açıklarıyla ve pratiksizliğiyle özellikle de şahsımın ağzına etmektedir. tüm bunları kenara bıraktım daha bilgisayar kullanmayı bile doğru dürüst beceremeyen adalet personeliyle -en üst kademesinden en alt kademesine kadar- daha uzun yıllar bunun keşmekeşi sürecek ve bu kadar iş yoğunluğu olduğu müddetçe hantal yargının hantal elektronik sistemi olarak , sistemin bir parçası olacaktır bu sistem de. elektronik imzamın sertifika (üstelik de "kamu" sertifikası)süresi dolmak üzere ve ben gidip bu iş için özel olarak ilgili bilgi işlem birimine başvuru yapmasam kimsenin benim elektronik imza sertifikamla ilgileneceği yok, daha personelinin ihtiyaçlarını bile tespit edemeyen, bazı şeyleri resen halledemeyen bir düzenden ne beklenebilir ki geleceğe dair, gerçekten umutsuzum.
adliyeye giren vatandaş:
arkadaş inanır mısınız, yazın adliyeye serinlemek için gelen bile var, hatta baronun kablosuz internetinden bedava yararlanmak için bile giren insanlar var düşünebiliyor musunuz ? güya saray lan... yol geçen hanı gibi. adliyeyi hukuki danışmanlık bürosu zanneden, istediği cevabı alamayınca da millete çemkiren, koridorda gördüğü avukata bile benim böyle böyle bir şeyim var ne diyorsunuz diye sormaktan çekinmeyen, sanki karşısındaki çalışan, avukat vs. cevap vermek zorundaymış gibi davranışlar sergileyen öküzler de sürüsüne bereket... adliyeye her adamı almayacaksın arkadaş, hele hele vatandaşı kalemin 10 metre yakınına bile yaklaştırmayacaksın. ama öyle mi; şaka yapmıyorum, dilencisinden seyyar satıcısına, freeshoplardan ucuza kapattığı parfümleri satmak için sergileyen girişimci arkadaşlarımızdan tutun ulan iş var mı diye gelip iş arayan adam bile gördüm ben bu mahkemelerde... harbiden yol geçen hanı. böyle bir ortamda mahkemelerden nasıl verimli bir çalışma beklenebilir gerçekten bilmiyorum, her dakika bir dikkat bozucu öğenin başınıza gelmeyeceğinin garantisi olmayan, zır pırt telefon çalan, şu nerde bu nerede şurayı arıyorum burayı arıyorum diye soru soran vatandaşlardan sıyrılamayan bir ortamda kusura bakmayın ama kimse yüzü gülen hakim savcı personel beklemesin.
siktiriboktan davalar:
"bana pizivink didi" "bana uruzbu didi" "seni öldürürüm" didi... halkımız tahammülsüz ve ayı. evet bu bir gerçek. o kadar ufak şeylerden o kadar büyük yargılama safahatları yaşanıyor ki; karakola gidersin bana şöyle dedi diye ifade verirsin, sonra karakol evrakı savcılığa gönderir, sonra da bi de savcıya ifade verir bu zatı muhteremler, ardından dava açılır, bir de mahkemede dinlenir bu pek muhterem şahsiyetler, sonra dava sonuçlanır en erken bir senede bilemedin iki senede, sonra bir taraf beğenmez, temyiz edilir, gider üst mahkemeye, gelir 3-5 seneye, sonra siktiriboktan bir gerekçe yüzünden bozulur, sonra mahkeme tarafları yeniden çağırır, bulamaz, adresini araştırır, en sonunda bulur, yeniden karar verir, sonra o hüküm de bozulur, gider de gider böyle yani...
karşılıksız çek düzenleme diye bir suç var lan. zibille davası açılır. anayasa'da yazmış ya hani kimse borcundan dolayı özgürlüğünden alıkonamaz diye geçin onları geçin... sırf borçlunun borcunu ödemesi için baskı yapmak amacıyla, suç duyurusu yapabilirsiniz ve sonunda savcılıkça ceza davaları açılır, güya mahkeme para cezası verir ve verilen bu ceza da neredeyse çek bedeliyle aynıdır. heee şimdi bu para cezasını verdi ya hapis yatmayacak değil mi, ulan zaten adamın parası olsa borcunu ödeyecek dava konusu ortada kalmayacak, diyelim ki mahkemenin verdiği para cezasını da ödemeyemedi, ne olacak; infaz yasası uyarınca günlüğü 100 liradan para cezası hapse çevrilecek ve kimse borcundan ötürü özgürlüğünden alıkonamaz masalı rafa kaldırılacak böylelikle. ee bu durumda soruyorum size mahkemelerin çek senet mafyasından ne farkı kalıyor a dostlar ? çek suçlarının açıldığı mahkemelerin dava dosyalarına yani asıl işlerine oranı neredeyse 1/3 oranında. böyle suç mu olur lan, oluyor işte türkiye burası.
teknik boyuttan biraz daha usulü işlere gelirsek:
bizim yargılama sistemimizin bir hastalığı da zabıt hastalığı; her bokun zaptı olmak zorunda, zapta geçilmezse olmaz... zaten savcılık esaslı iş yapabilse, bütün delilleri mahkemenin önüne tomar halinde sunsa ve bir jürimiz olsa,kararı kısa ve öz açıklasa, verdiği karar sadece çok hayati konularda olduğu sürece üst mahkemeye götürülme imkanı olsa ve bir celsede bilemedin iki celsede bitse sonuçlansa, hep böyle hayal etmişimdir ama bu gırtlağına kadar usul kurallarına batmış mahkeme ve savcılık yönetiminde daha çok sürer davaların uzun, masraflı, yorucu, sıkıcı ve trajik olması.
6 milyonluk koca bir şehrin günlük suçüstü işlerine bile yalnızca bir hakim bakıyor, tutuklamaya sevk edilen zanlılar, yakalanıp ifadesi alınacak gözaltındaki sanıklar, itirazlar, tahliye talepleri... uvvv bi de üstüne ottan boktan talepler, yok arama kararı, yok onama kararı, yok el koyma kararı, çok hukuk devletiyiz ya böyle önemli(!) konularda mahkemelerimiz karar verecek, yoksa olmaz... savcı kişinin özgürlüğüne bir gözaltı kararı ile el koyarken bir silahın bir bıçağın zilyetliğine el koymak için mahkemeden izin almak komik değil midir ? sahte para ele geçirilir kapı gibi de sahteliğine dair rapor vardır ama bunun imhasına bile mahkemeden karar istenir ! soruşturma takipsizlik ile sonuçlanır biter ama şüphelinin adli kontrol kararının kaldırılması bile mahkemeden istenir, ulan soruşturma bitmiş adamın üzerindeki şüphe ortadan kalkmış, buna bile mahkeme mi karar verecek !? karar verilir kesinleşir infazına başlanır hoppppp yasa değişir lehe hükümler vardır infazı durdur mahkeme yeniden yargılama yapsın var mı lan böyle bir olay, oyuncak mı bu yapboz mu bu ? dava sürer yasa değişir, hoppp görevsizlik kararı, sonra ona itiraz edilir, itiraz için bir kaç mahkeme gezer gelir, kesinleşir, bekle babam bekle, sonra gönderilir dosya yargılama yetkisi yapılan yere, sonra orada tekrar savunma alınır, şikayet alınır, bu arada vekillikten çekilinir, ek süreler istenir, ek savunma hakları verilir, ek savunma için süreler verilir, sonra son savunma sorulur, sonra araya tanık girer, duruşma tekrar atar, yargılama mı lan bu olsa olsa cehhenem azabıdır bu... vatandaş gelir elinde bir adli sici kaydı (sabıka kaydı, temiz kağıdı) benim arşiv kaydım varmış, işe almıyorlar, ben bunu sildirmek istiyorum diye çemkirmeye başlar; kendi kendime sorarım, ulan adı üstünde arşiv kaydı, arşivlenen bir bilgi, niye silinir amk. niye arşiv demişler, madem yazılıyor niye siliniyor, bi de böyle dingil işlerle uğraşır bu mahkemeler, arşivin karanlık dehlizlerinde sonra dosya ara bulabilirsen. incele karar ver, tebliğ et off off bitmez bi kıytırık işler, bu mal sistem sürdüğü sürece...
bi de unutmadan düşünebiliyor musunuz ? ankara adliyesinde daha halen daktilo ile keşiflere gidiliyor şaka gibi amk. hangi devirde yaşıyoruz =)
bu hantal yapıdan kimse adalet beklemesin. ileride hukuk fakültesine girdiği güne lanet olacak öğrencilere de buradan ayrı bir selam çakarım.
Kanunlar açısından çok açıkları olduğu söylenen ama her ülkede aynı olduğunu düşündüğüm bir sistemdir. Her kuralın alternatif çözümleri olduğu düşünüyorum. Çalışma şartarı açısından Türkiyedeki en zor işlerden biridir.