Sözel ve sayısal olmak üzere insanları iki temel zeka türüne göre kategorize etmesi, ve onları torna tezgahına tutar gibi şekillendirmeye çalışması.
Sistem ya doktor olacaksın, ya avukat, ya muhendis, ya da öğretmen diyor... çocuğun yapısı bunların hiç birisine uygun değilse ne olacak? Yok illaki birisini seçecek.
8 çeşit zeka türü vardır. Eğitim sistemimiz yalnızca sözel ve mantıksal zekaya odaklı bir eğitim kurgusuna sahip.
Temel öğretimde çocuk yeteneği ve eğilimi keşfedilerek branşlara ayrılmalı ve zekasına uygun bir kariyer takvimi çizilmeli. Bu yeteneğe göre tasnif üniversite sınavıyla olmamalı.
diğer yönden, öğretmenlerdeki bilinç. pek çok öğretmeni ayrı tutuyorum. "ben paramı alırım giderim"ciler vardır ya hani? işte onlar öğrencinin gerçekten iyiliğini isteyenlerdir. bir şeyler için çabalayanlardır.
ama bir de diğer öğretmenler vardır, mesela işlemediği ders için yoklama defterine işlemiş gibi imza atanlar... bunun evrakta sahtecilikten ve kuralı tağyirden hiçbir farkı yoktur.
öğretmenler kutsaldır. bu yüzden onların, bir nesli yetiştirdiklerini unutmamaları gerekir. ha sürekli değişen sistemin içinde öğretmenlere laf etmek haksızlıktır. bunu yakıştıramam kendime.
sistem değişikliği de yine öğrenciyi hayli yıpratan ciddi bir etkendir. bir yılda 3 kez 4 kez değişen sistemde sınava giren öğencilerden başarı bekleyemeyiz. iyi bir girişim için değiştirilmesi elbette çok normal fakat bunun mantık ve çağdaş bir sistem doğrultusunda yapılabilmesi gerekir.
bir de naçizane fikrimi belirteyim, beden eğitimi, müzik, resim öğretmeni olup da hocalarımızın "çocuklar ben hak yemek istemem, boşa para almak istemem o yüzden dersimizi işliyoruz" şeklinde vicdan yapmalarına gerek yok. tamam seni de anlıyoruz fakat hocam bi sal ya.
öğrenci boşken mutlu.
Öncelikle okullara arası fırsat ve imkan eşitliğine şahit olamıyoruz ne yazık ki. Okulların özellikle fiziki anlamda şartlarının kesinlikle eyileştirilmesi Lazım ama bu konuda çok eksik var. Bahane olamaz evet ama yine de geçerli bir sebep olabilir.
Diğer kısım ise eğitim sisteminin siyasi ayağa kurban olması. Malesef başa gelen her iktidar bunu yaptı ve yapmaya da devam edecek. Henüz gerçekten oturmuş ne vizyonumuz ne de misyonumuz yA da uzun yıllı bir hedefimiz var.
Yaparak, yaşayarak öğrenme. Eğitimin en can alıcı noktası ve biz yaparak yaşayarak değil de okutarak yazdırarak öğretmeye çalışıyoruz.
Farklı zeka alanlarına sahil öğrencileri harcıyoruz. Diyelim ki çocuk El becerilerini kullanmak konusunda yatkın. Bu çocuk bu el becerisini ancak yA mühendis yA da doktor olarak kullanırsa yüksek maaş alabiliyor. Haliyle tıp ya da mühendislik kazanmakta yeterli olmayan çocuğu sanayide bin lira maaşla çalıştırıyoruz. çocuğun el becerisi amelelikle harcanıyor. iş alanlarımız çok geniş değil. Üniversite çok ama iş alanı az. işsizliği bir süre ötelemeye yarayan üniversite bölümlerimiz var malesef...
Eğitimde en önemli nokta bilime önem verilmesi. Din adamı çıkarıyoruz eyvallah sözümüz Yok ya bilim adamı, ya bilim kadını? Muamma...
Çok eksiğimiz var çok. Bilinçlenmemiz uzun yıllar alır. Artık oyun hamuru haline getirmek yerine canla başla düzeltmemiz gerekiyor.
Uzunca yazılar yazılabilir ama işe yaramaz çünkü okulda okuma alışkanlığı kazandırılmağı için kimse uzun yazınızı okumayacaktır.
Önemli noktalardan birisi ise her önüne gelenin öğretmen olabilmesi. üniversiteler sizi öğretmen yapmak için giriş sınavında bir kaç soru bilmenizi yeterli görüyor bu sayede erdemsiz, görevinin değeri bilmeyen ve aldıkları maaşa şikayet eden öğretmenler çocukları umursamayıp kendi başlarına bırakıyor.
"Ben anlatıp giderim gerisi umrumda değil" mantığıyla hareket eden öğretmenlerimizi bir boka benzemeyen müfredatla birleştirince ortaya hoş bir tablo çıkmıyor.
Okul saatlerinin ve günlerinin çoğunluğu çocukların yetişkinlerin hayatına daha az şahit olmasına neden oluyor yani evde ve sokakta olgunluk öğrenmek yerine lise bitene kadar sadece yaşıtlarından etkileniyorlar buda küfür, sigara ve kavga gibi hoş olmayan görüntüler çıkarıyor karşımıza.
Eğitim sistemini vergi ile besleyip zaman ayırıyoruz, ama o 12 yıl sonra elimize sadece okuma yazma bilen basit matematikten bile zor anlayan ve iki kelime yabancı dil bilen gençler koyuyor.
Üniversiteye yolladığımız gençler ilk üç sınıfta bölümleri ile ilgili alakasız dersler görüyor. her dönem bir tane gerekli ders koyarlar onda öğrendiklerinide finalden sonra kurtulduk diyip unuturlar 4. Sınıfta biraz tutuşup çabalarlar. Ama mesleklerini mesleklerini yapmaya başlayınca öğrenirler. yani insanları başı boş bırakıp 20 yaşında adece bir yıllık bir eğitimle istedikleri meslekte uzman yaptırabiliriz, ama bizler 20 yıl eğitim verip zamanlarını çalıp dönüş olarak sadece diploma veriyoruz... hoşgeldin sağlıksız birey.
Bu dönemde kendini geliştiren birey doğru olanı yapandır, başkada bir çaresi yoktur.
Not olarak başka coğrafyalarda durum pek farklı değildir.
Eğitimin ve sistemin olmaması....
Bizim zamanımızda her zaman objektif olmamız gerektiğini ve buna göre yaklaşmamız gerektiği söylenirdi. Hiçbir taraf gözetilmeksizin sadece herkes tarafından kabul edilmiş doğrular söylenirse kişi daha erken yaşta kimseden etkilenmeyerek zihninde kendi doğrusunu kurar.
Eğitim, kişi okulda öğrendiği herşeyi unuttuktan sonra arda kalan şeydir. iş öğretmende, okul yönetiminde ve yönetmeliğinden geçiyor. Öğretmenler sert, müdür acımasız ve umursamaz, okullar ya başı boş bırakılmış (ki çoğu böyle ) ya da çok katı. Dersler daha eğlenceli veya akılda kalıcı şekilde işlenebilir.
Bunun başka faktörü de aileler. Çocuklar, olmak istedikleri hayatı değil, olmaları için zorlanılan hayatı yaşıyorlar. Etrafta çocuğunun mesleğini nara atanlar mı dersin yarış atı gibi koşuşturmaca mı dersin kıyaslama mı dersin.... hepsi var.
En iyi beyinleri başka ülkelere kaptırmamak değil, üniversiteleri her ülkeden insan için çekici yapmak gerçek bir başarı olur. Bunu oluşturmak için de bence olmazsa olmaz olan akademik özerklik ve güdümsüz bir bilim altyapısı. En iyi beyinleri kaptırıyoruz demek kalmayı seçip zor koşullarda bilim üretmeye, öğrenci yetiştirmeye çalışan insanlara biraz haksızlık olur.