su götürmez olan gerçektir.tarih boyunca yüzbinlerce din uydurulmuş ve insanlar kendilerini bu şeylere inandırmıştır.bugün hala bu palavralara inanan insanların olduğunu görmek beni üzmektedir.yolda giderken allah yardım eder merak etme diye oğlunu tembihleyen anne görmek ya da öldürülen oğlunun cennete gittiğini ve allahın onu sevdiğini düşünerek kendini avutan,bu nedenle yöneticilere sesini çıkarmayan,onlarda suç aramayan asker ailelerine üzülüyorum...
insanların inandırılmasından daha kolay hic bir şey yoktur çünkü insan inanmaya, korunmaya, sığınmaya muhtaçtır
kendine yapılanın cezasını daha büyük güce bırakarak rahatlamayı, iyiliklerine mükafat almayı, birşeyleri başkasından istemeyi daha kolay bulurlar yani din-insan ilişkisi çıkar ilişkisidr din-toplum ilişkisi de çıkar ilişkisidir, tarih boyunca gördüğümüz üzre.
uydurma olduğuna inanan biri olarak ; uydurma mı değil mi bilmem(bilmek vs inanmak) ama hemen hepsinin aynı kaptan beslendiği aşikârdır. yıllar önce muazzez ilmiye çığ çevirisi bir gılgameş destanı okuduğumda bu kanaat oluşmuştu bende. destanda utanapiştim diye bir karakter vardır ve hikayesi, semavi dinlerin 'nuh'uyla aynıdır.
zaten gılgameş de, tarihin bilinen ilk tanrı-kralıdır. haliyle, belki de, sümer inanış biçimiyle birlikte tüm dinlere kaynak oluşturmuştur.
varsayımların "gerçek" adı altında sunulduğu başlıklardan biridir. gerçek değildir zira kanıt yoktur. her iki taraf da bu şekilde inançlarına devam etmektedir.
Düzgün bir organizasyonla kanıtlanabilirliği olan, üç aşağı beş yukarı benzer bir algoritma izleyen bir gerçektir bu her din için.
Herşeyi gören, kandırılamaz, unutmaz, hataları hesaplayıp ölümden sonra cezasını kesen, yine de affedici ve mensuplarını çok seven bir tanrının varlığını kabul etmekle başlar herşey. Ancak bu tanrı soyuttur ve inandırıcı kılmak için ( tanrıyı değil, dini ) somut bir şeylere ihtiyaç vardır. Bunun üzerinde (tercihen) bir insanın peygamberliği üzerine kanıtlar ve hikayeler bulunur. yeryüzünde açıklanamayacak herhangi bir doğa olayını, mimari yapıyı, şekli, yazıtı buna bağlamak yeterlidir. Akabinde kendi ahlak kurallarını belirlersin. Din adamlarının siyasi sorumlulukları olacak şekilde ama sanki yokmuşçasına bir düzenleme gerekir. Bir de cinsel münasebet kesinlikle günah ilan edilmeli kendini dine adayan kesim için. Tebrikler, cennetli cehennemli, kutsal kitaplı, peygamberli bir dini akımınız oldu!. Şimdi kılıç kalkan kuşanıp dinimizi yayma zamanı. Hoşgörü moşgörü diniyiz çok şükür ama, öyle inanmayanların da kulağını çekmeyecek miyiz ? Asla!! Erkeklerini kılıçtan geçirip kadınlarını "dul bırakmamak" adına koynumuza alarak dini vecibeleri yerine getirmeliyiz. Yeterince yayıldıktan sonra kutsal bir şehir de belirlemek mantıklı olacaktır. Ayrıca kutsal şehrimize yaptığımız kutsal tapınaklar ne kadar görkemli ise o kadar etkileyici ve inandırıcı olur. Kubbelerinizle nam salmışsanız, kubbesi büyük; heykellerinizle nam saldıysanız heykelleri görkemli bir şeyler yapmak icab eder. Bu formülle, düzgün bir organizasyon ile kendi din ve dinciklerimizi geliştirebiliriz. Unutmayınız ki, ateş yakana kadar ateşe; astronomi gelişene kadar yıldızlara ve güneşe tapınmış bir yaratıktır insanoğlu. Açıklayamadığı ya da açıklamasını bilmediği herşey korku ve hayret uyandırır ki, din de tam olarak budur. Yeni nesillerde bu muammayı hep güçlü tutmak gerekir ki asla gerçek nedir bilemesinler, hep uyusunlar.
dinler uydurulmuş olsa inanma içgüdümüz olmazdı. insan ne olursa olsun birşeye inanır. birşeye inanmamakta bir inançtır. kaldı ki din meselesi tamamiyle içseldir. hissetmeseydik inanmazdık...
Tanrı bizi yarattıysa tanrıyı kim yarattı ? Sorusunu akıllara tekrar getiren başlıktır. Felsefe, sosyoloji okuduktan hemen sonra bu soruya kendimde de yanıt buldum ve hazır konu açılmışken söylemek isterim.
-tanrı bizi yarattıysa, tanrıyı kim yarattı ?
- sizler.