twilight

entry465 galeri14 video2
    389.
  1. filminin başrollerini robert pattinson, kristen stewart, ashley green gibi oyuncuların paylaştığı stephenie meyer imzalı bir romandır. konu forks kasabasına yeni gelen bella swan adındaki bir kızın edward cullendeki garipliği fark etmesiyle başlar.
    0 ...
  2. 388.
  3. film gise hasilatinin disinda, filmde gecen en ufak detaya kadar her seyi paraya donusturmus durumda. filmin ilk sahnesinde bella'yi elinde manola blahnik imzali bir ayakkabi ile goruruz. tamda noluyo lan derken bu gereksiz ayrintinin neden verildigini anlamaya calisirken, kamera ayakkabiya yakin plan girer. goruruz ayakkabi iyidir,guzeldir falan ama bella sevimsiz bi sekilde ayakkabiyi koseye firlatip sahneden defolup gider.

    sonrasinda bencagiz alisveris merkezinde donup dolanirken, filmin gosterime ciktigi ayni gune denk gelen bir tarihte, o ayakkabiyi karsimda arz-i endam ederken gorurum..
    ayakkabinin adi ise bellanin soyadaninda arak "swan" dir tereddutlu bakislarimi uzerindeki kocaman swan etiketi alip uzaklara goturur..ister istemez ayakkabiyi alip eve dogru yola cikarim. enayiligime sasarim, bellaya kufur ederim, ayakkabiyi oksarim falan ..

    ahanda o ayakkabi

    //http://www.neimanmarcus.c..._Res&_requestid=32510
    0 ...
  4. 387.
  5. Bella'nın dönüşeceği filmi merakla beklediğim seridir.
    Ayrıca Bella'nın yerinde olsaydım o donuk bakışlı ukala Edward yerine sıcacık gülüşlü Jacob' seçerdim.
    1 ...
  6. 386.
  7. kabız olmuş gibi yüz ifadesi takınmış iki ana berbat oyuncuya sahip, ergen mi ergen, vampir edebiyatına hakaretlerle dolu bir filmdir. bir anti-vampir filmidir. güneşte çürüyen et burada parlamaktadır. kurt adamlara karşı çok yumuşaktırlar. saçma bir anlaşma imzalanmıştır. vampirin hası, adamsın vampir dediğimiz onca efsane vampirin kana susamışlığının aksine burada bu dürtü kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. vampirliğin karizması adına gram görsellik yoktur. aşkın olgununu yaşayan vampirlerin aksine tam bir ergen aşkı yaşanmaktadır.

    (bkz: Interview with the Vampire)
    (bkz: bram stoker)
    (bkz: christopher lee)
    1 ...
  8. 385.
  9. Twilight ın Yıldızlarından Ashley Greende Çıplak Ünlüler Kervanına Katılmıştır.

    (işte burda:http://sanatmedya.com/yas...unluler-kervanina-katildi )
    0 ...
  10. 384.
  11. kurtadam ve vampir klişelerine uygun, bir başka örneği için;
    http://safakavi.blogspot.com/
    0 ...
  12. 383.
  13. kızların if you are edward i will be bella demelerine neden olan film.
    1 ...
  14. 382.
  15. sırf çayır çimen sevdiğim içilen izlediğim film. daha doğrusu yarısına kadar izleyebildim.

    gitmiyor abi!
    0 ...
  16. 381.
  17. kitapları okuyup üstüne filmini izlemenin tadı bambaşka. ilk çıktığında hiç ilgimi çekmemişti. ama bir haftada hepsini bitirdim ve son filmi bekliyorum. sadece bir aşk hikayesi değil sıradışı bir aşk hikayesi . vampir ve insan . edward ve bella ...
    1 ...
  18. 380.
  19. harika bir repliği olan beyinlerde yer etmiş flim:

    - ve aslan kuzuya aşık oldu
    + ne aptal bir kuzu
    - ne hastalıklı, mazoşist bir aslan.
    1 ...
  20. 379.
  21. en saçma senaryolu filmdir. kurgusu berbattır. efendim, yok güneşe çıkınca parlıyorlarmışmış da bilmem ne! bildiğimiz vampir güneş görünce derisinde dehşet verici siyah yakın renkte kanayan yaralar oluşması gerekir ki inandırıcı olsun diyorum. sonra kafayı yiyip sağa sola saldırmalı. cık cık.
    0 ...
  22. 378.
  23. izleyenlerin aptal yerine konulduğu film serisi.

    vampirler gün ışığına çıkamaz, çıkarsa küllere dönüşüp yanarak ölürler.
    (bkz: blade)
    kurt adamlar dolunayda dönüşürler ve evet kurt adamdır, k-9 alman kurdu değil 2 ayağı üstünde yürürler.
    (bkz: underworld)
    vampirlerin özel gücü falan yoktur.
    kurt adamlar sürü halinde dolaşmaz zira tek başına bile bir kurt adam 2 3 tane vampiri rahatlıkla alt edebilir.

    ya koskoca avrupa mitolojisi hiçe sayılır mı ya en basit kurt adam vs vampir türünde film izlemek istersen:
    (bkz: blade)
    (bkz: underworld)
    (bkz: van helsing)
    (bkz: queen of the damned)
    hatta ve hatta
    (bkz: supernatural)

    stephenie meyer bir daha ki kitabın da zombilerle insan aşkını falan yazmaya kalkmasın.
    1 ...
  24. 377.
  25. ergen filmi. biraz sürükleyici. zaten ilk kitabından sonrası tamamen piyasaya oynama amaçlı yazılmış.
    1 ...
  26. 376.
  27. Gayette güzel film. Eleştirmek için eleştiriyor bir çoğunuz.

    Edit : Eksileyen arkadaşlar bir de nedenlerini belirtebilse... Makyaj yetersizmiş... Koskoca filmde ona mı taktınız yani ? Film 4/4 lük değil zaten.
    1 ...
  28. 375.
  29. aslında bakarsanız kitapları hızlı hızlı okunup bitiyorda yaptığınız hatayı sonra anlıyorsunuz. kitapları ne kadar beğensemde konularının 1. kitabın bella nın edward a verme ihtimalini ne kadar zorlamış olması, 2. kitapta bunu jacob için yapması, 3. kitapta ikisinede vermeyi kafayı koyup önce hangisiyle yapsam diye karar verememesi, 4. kitapta edward da karar kılıp daha ne kadar mazoşistleşirim hareket etmesi olduğunu farketmem pek zaman almadı. filmlerine gelince de ashley greene ve nikki reed zaten izletiyorlar.
    1 ...
  30. 374.
  31. bella ve edward isimli karakterlerin başrol aldığı kitap, film.
    1 ...
  32. 373.
  33. an itibariyle ilk kitabını okurken 10 sayfalık mevzunun 300 sayfa sığdırıldığını farkedince yazara tebrik mi etsem küfür mü etsem karar veremediğim kitaptır. zevkle okuyorum orası ayrı konu.
    2 ...
  34. 372.
  35. izleyici kitlesi yaş ortalaması 12 olan filmdir.
    1 ...
  36. 371.
  37. 370.
  38. bir adet kaşar bella, bir adet boynuzlu namuslu ergen edvırt ve de bir adet yüzsüz ceykıp'ı bünyesinde barındıran ergen serisinin ilk şeysi.
    stephen king abimiz ayar verdiyde twilight'ın yazarı meyer ablamıza sevinmiştim.
    o ne lan ergen tripli vampir.
    0 ...
  39. 369.
  40. hakkında tarafımdan yazılmış şöyle bir yazı var.

    --spoiler--

    Tartışmanın Kaynağı Etnik Köken Mi?

    Herkes farkında ki, işi kızıştıran USA Today’ in Şafak Vakti için yaptığı “Geri çekil, Harry Potter!” yorumu oldu. Ben de incelememe bu söz ile başlamayı uygun gördüm.

    Çoğu kez kitap satışlarının patlamasının bir sebebi vardır. Bir kitabın arka kapağına bu yorumun alıntılandığında yaratacağı etkiyi bir hayal edin. (Hatta hatırlayın.)

    Evet, gecenin karanlığı sona erip de şafak vakti olduğunda tam da bunu yaşadık. Tanıdığım hemen bütün Harry Potter hayranları kelimenin tam anlamıyla şoka uğramış ve kızmıştı. Nasıl bir yayıncı kitabını başka bir kitabın üzerinden pazarlardı ki?

    Bayanlar baylar, kabul edelim ki bu hayli zekice düşünülmüş bir satış tekniğiydi ve on binlerce kişi Alacakaranlık serisini sadece bu sebepten okudu. (Yurt dışı kaynaklıları da hesaba kattım. Sayı artabilir de.) Her yeni kitabı saniyede yüz binlerce satan, her seferinde ayrı bir rekor kıran bir kitabı hangi güç geri itebilirdi ki?

    Ve hepimiz tuhaf bir savunma refleksine geçtik, Alacakaranlık’ı karalamaya başladık. Büyücülük dünyasının hiçbir kitaba böylesine yoğun cephe aldığı görülmemişti.

    Peki bu eleştirilerde haklı mıydık?

    Her şeyden önce, Stephenie Meyer kitabını “Harry’i Potter’ı döver!” şeklinde lanse etmemişti. Bu reklâm tamamen Amerikan basınının bir ürünüydü.

    Çıkın Çıkmazı’nın tüylü ayaklı sakini Bay Bilbo Baggins’ten, merdiven altında yaşayan yuvarlak gözlüklü Harry Potter’a fantezi edebiyatı aslında öylesine uzun süredir ingilizlerin elindeydi ki elbette Amerikan kaynaklı bir eseri övüp göklere çıkaracaklardı.

    Elbette Muggle’ların devrinin kapandığı iddia edilecekti.

    Alacakaranlık’ın bazı diğer serilerden çalma çırpma olduğunu duyduğumda çok güldüm. Dürüst olalım, Edward özgün bir karakter. Bella da, Alice de…

    Edward’ın düşünce yapısına benzer vampirler gördük şimdiye dek, doğrudur.

    Vampirliğini hakir görenler oldu. Hatta sinema bundan bol bol faydalandı bile diyebiliriz. Ama hiçbiri Edward değildi.

    Fantezi edebiyatının bu derece güçlenmesinin yegane sebebi J.R.R. Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi serisidir ve Rowling de bundan esinlenmiştir. Hatta Harry Potter’ın dünyasındaki olayların büyük kısmı Rusya’dan Anadolu’ya, ingiltere’den Yunanistan’a birçok mitolojik olay ve efsane üzerine temellenmiştir. (Buna değineceğim biraz sonra.)

    iki seride de goblin olarak geçen yaratıklar vardır mesela. (Gerçi aynı yaratıkları Avrupa’da birçok yazar kullanmıştı. Aklıma Charles Dickens geldi şu anda) Harry Potter serisinde Cincüce olarak çevrildiler. Ayrıca ev cinlerinin hizmet takıntısı ve sahiplerine olan tutkulu aşkları bana Gollum’u ve kıymetlisini hatırlatır. Frodo ve arkadaşlarının seri boyunca yaptıkları yolculukla Ölüm Yadigârları’ndaki üçlünün yaptığı yolculuğun benzerliklerinden bahsetmiyorum bile.

    Elbette bunlar birebir aynı değil. Yine Goblin’lerden örnek verirsek, Rowling cin cüceleri nispeten evcilleştirip aşırı milliyetçi yaratıklar haline getirmiştir.

    Bu durumda Stephenie Meyer’ın birtakım vampir hikâyelerinden faydalanmış olması neden abartılıyor?

    Bu durumda yazımızın ikinci başlığına geliyoruz.

    Alacakaranlık ve Harry Potter Karşılaştırılabilir iki Eser Mi?

    Buna verilecek en dürüst cevap hayır olur. Zira konuları arasında hiçbir benzerlik yok.

    Harry Potter’dan birçok değer öğrendim ben. Daha ilk kitaptan Rowling önümüze fedakarlık ve sevgi diye iki kavram ortaya attı ve Harry’nin bir şeyi iyice anlamasını sağladı: Annen kendini feda etmese, sen ölmüştün.

    On bir yaşında kızların ve erkeklerin birbirlerinden çoğu kez nefret ettiğini de hatırlattı. Aslında sınıfta kimse tarafından sevilmeyen ukala kızın hikayesi hepimiz için tanıdıktı belki de bu yüzden sevdik. “Wingardium Leviosa! Bu Fransızca değil, Ronald!”

    “Hiç arkadaşı olmamasına şaşmamalı!”

    Peşinden gelişen olayları hepimiz hatırlıyoruz, değil mi? iki birinci sınıf öğrencisi yetişkin bir dağ ifritini(Troll) etkisiz hale getirerek Minerva McGonagall’ı şaşkına çevirmişti. Aslında ta Felsefe Taşı’ndan itibaren Rowling yazarlık stilini ortaya koymuştu: Şaşırtırsan, beğenilirsin.

    Harry’nin ceza alacağını düşünürken Quidditch takımına girmesi buna güzel bir örnek.

    Felsefe Taşı filminin sonuna doğru bir sahne vardı. Hermione Harry’e büyük bir büyücü olduğunu söylüyor ve ekliyordu: Cesaret zekadan önemlidir.

    Aslında başladığı yerde biten hikayeler benim hep hoşuma gitmiştir. Yani Rowling’in Harry Potter’ın finalini fedakarlığa bağlamasından nasıl haz aldığımı tahmin edersiniz. Annesinin onun için yaptığını bu defa arkadaşları için yapıyordu Harry.

    Harry Potter birçok şey öğrendim. Dobby bana minnet duygusunu öğretti mesela. insan bile olmayan bu yaratık, kendini özgür kılan genç için hayatını feda ediyordu. Cesareti ve inancı Neville’den öğrendim. Yedi kitap boyunca hor görülen o çocuğunki gibi bir gurur, bir yürek yoktur. (Seçmen Şapka’nın deyimiyle, nah mangal kadar!)

    S.Snape’in Harry’nin gözlerine bakarak ölmesi okuduğum, izlediğim en romantik sahnelerden biriydi. Rowling her röportajında Harry’nin gözlerinin bir önemi var deyip duruyordu. Slughorn’dan Hagrid’e, Remus’tan Sirius’a her yeni tanıştığı kişi Harry’e tek bir şey söylüyordu: Gözlerini annenden almışsın.

    Ve serinin en taş kalpli, en duygusuz, belki de en nefret edilen adamı sevgilisinin gözlerine bakarak ölmek istiyordu. Ve baktığı yüz, ona hayatı zindan eden adamın yüzü. (Aynı babana benziyorsun!)

    Arkadaşlık, fedakarlık, sevgi, hırs, açgözlülük, annelik, babasızlık, yalnızlık, terk edilmişlik, ergenlik, büyüme, ölüm, kaybetme,… Evet, Harry Potter’ın dünyası bir çok evrensel şeyin birbirine eklenmesiyle örülmüştü ama bence eksik bir şey vardı: Tutku.

    Grindelwald ve Dumbledore’un seriye alelacele eklenmiş hikayesi bence o tutkuyu yansıtmaya yetmiyordu. Evet, yoktu. Edward’ın kendine karşı koyma çabasındaki o tutku HP’de asla var olamadı ve bence bu büyük bir eksikliktir. Hatta, Alacakaranlık başka bir çok şeyden yoksun olduğu halde (bir şeyler için kendini feda etme gibi) Tutku gibi bir kavramı böylesine sindirdiği için ne yazık ki Harry Potter’a bir gol atmıştır.

    ingilizlerin iyi futbol oynuyor olması onları kurtaramıyor ne yazık ki

    Spoiler vermek istemiyorum.

    Ama iki kitabın da Son Savaş’ı işleyişlerine bir dikkat edin istiyorum.

    En azından Harry Potter “Yaşasın herkes kurtuldu! Happily ever after!” demediği için memnunum.

    Sorunlu Yeniyetme Mi, Sonsuza Kadar Yeniyetme Mi?

    Serilerin karşılaştırıldığı bir diğer noktaysa, ki bu da çok komik, karakterler.

    Harry ile Edward’ın bir tek ortak noktasını söyleyin bana. (ikisini de ingiliz oyuncular canlandırıyor!!!)

    Gülüyorum, gülüyorum, gülüyorum ve bu konuda nefes tüketmeyi bile lüzumsuz buluyorum.

    Hermione ve Alice?

    Ron ve Emmett?

    Neville ve Jasper?

    Luna ve Rosalie?

    Ginny ve Bella?

    Hadi ama! Bu saydığım on iki karakter de birbirinden taban tabana zıt, apayrı iç dünyaları, zaafları, kişilikleri var.

    Ben başka karakterler üzerine konuşacağım.

    Alacakaranlık’ta baskın bir bilge figürü yok ne yazık ki. Carlisle Cullen diyeceksiniz; ama onda o Gandalfvari, yenilmez adam edası yok.

    Harry Potter’ın bilge adamı, Albus Dumbledore elbette.

    Ama Rowling o çok sevdiği şeyi yaptı bu karakterde: Şaşırtırsan, sevilirsin.

    Remus Lupin ne demişti? Dumbledore’a da güvenemezsek kimseye güvenemeyiz. Ve böyle bir karakterin gençliğinde Karanlık Yan’a saptığını ve hâlâ kendine bu konuda güvensiz olduğunu öğrendik. Hatta ilk fırsatta Karanlık Güç’e yenik düşmüştü. (Yüzük mevzuu)

    Ya Snape? Son ana kadar tarafı belirsiz olan ve özünde öylesine derin bir aşk hikayesi yatan başka kaç karakter tanıyoruz?

    Remus Lupin? Onun suçu olmayan “küçük tüylü sorun”ları yüzünden arkadaşları tarafından yaftalanan ve yine de onları affeden?

    Sirius Black?

    Peter Pettigrew gibi bir muhbir tanıdık mı?

    Umbridge gibi bir iktidar manyağı?

    Geniş bir evrenin karakterleriyle, basit bir aşk romanının karakterlerini nasıl aynı kefeye koyarlar kafam almıyor. Alacakaranlık’ı küçümsemek değil bu.

    Evet okurken keyif aldım ama…

    Edward Bella’ya aşık, Bella Edward’a aşık, Bella Jacob’a aşık, Jacob Bella’ya aşık, Rosalie Emmett’e aşık, Alice Jasper’a aşık, Jacob Renesmee’ye mühürlü… Başka bir nane yok kitapta. Haliyle karakterler de ona göre şekillenmiş. Evet hepsi derin karakterler ama... Boyutları farklı Harry Potter’dan.

    Yahu hepsini geçtim, Luna’nın “Bir arkadaşın olması gibi” demesi kadar iç burkan bir şey var mı?

    Yalnızlığını deliliğe vurarak örten…

    Ortak Mitleri Kullanış: Vampirler ve Kurt Adamlar

    Harry Potter serisi bilindiği üzere yedi ana kitap, üç de yan kitaptan oluşuyor. Bunlar şöyleler: Çağlar Boyu Quidditch; Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar; Ozan Beedle’ın Hikayeleri. Bu maddede FCNNB’den yararlanmam gerekti.

    Bu kitap sihirli canlıları ikiye ayırıyor: Varlıklar ve Canavarlar.

    Canavarı açıklama lüzumu yok, varlık ise “yasal haklara layık, sihir dünyasının yönetilmesinde söz hakkı olacak bir yaratık” olarak nitelendirilmiş.

    Bu bağlamda hortlaklar, vampirler, cadalozlar vesaire varlık kapsamına alınmış. At-adamlar ve deniz halkıysa Varlık sıfatını bazı yaratıklarla paylaşmaya itiraz etmiş ve Canavar olarak nitelendirilmek istemişler. (Söz konusu bazı yaratıklar vampirler ve cadalozlar oluyor.)

    Ancak kurt adamlar, Dolunay dışındaki zamanlarda normal insan oldukları halde canavar olarak isimlendirilmişler ve yeraltında yaşamaya itilmişler. (Arada Lupin gibi sivri tipler çıkıyor tabi.)

    Rowling’in vampirlere bakışıyla başlayalım. Bu konuda Meyer’e benzer noktalar olsa da farklılıklar elbette mevcut. Ancak şu kadarını söylemek istiyorum öncelikle, Alacakaranlık’ı eleştiriyoruz; ancak Harry Potter’ın vampirleri pek de farklı değil.

    FCNNB’da maddesi yer almadığından Rowling’in bir vampir tanımına erişme imkanım olmadı. Dolaylı yoldan bazı bilgilere ulaşmam gerekti. Evet, Melez Prens kitaplarımızı ellerimize alalım ve Slughorn’un yeni yıl partisini açıp, okumaya başlayalım. (On beşinci bölüm: Bozulmaz Yemin)

    …. “Kan Kardeşler: Vampirler Arasında Hayatım adlı kitabın yazarı- ve elbette, arkadaşı Sanguini”

    Hop! Biz de insanlık tarihinde vampirlerin arasına girip de sağ çıkmış tek kişi olarak Bella Swan’i biliyorduk.

    Dahası da var ve hatırlatmakta fayda görüyorum.

    “ … Al, hamur ye!”
    Hamur? Hamur yiyen bir vampir mi?

    Rowling’in vampir anlayışı şu demek ki. Kanı sadece arzu ettiği için içen, istese pekala başka şeylerle de beslenebilen, evcilleştirilebilir (Okula sokmasına izin vermişler!) sevimli şeyler.

    Hadi ama! Stephenie Meyer bile bu kadarını yapmamıştı.

    Bir saniye, SM ne yapmıştı ki?

    Kusura bakmayın; ama hamur yiyen bir vampirin yanında geyik kanı içen vejetaryen vampir tezi daha hoş geliyor kulağa.

    Ama ne yazık ki, SM gerçekten de bir vampir katili. Kuzuya aşık olan kurt değil ama mesele.

    Birincisi vampirlerin çocuğu olmaz.

    Ancak yeni dönüşmüş erkek vampirler eski spermleri aracılığıyla baba olabilirler ki Eddy’de bu durum söz konusu bile değil.

    Dracula’da olduğu gibi Renesmee’nin de ölü doğması gerekiyordu.

    Doğrudur, öylesine romantik bir sahne için Bella hamile kalmalıydı ve bu uğurda hiçe sayılan vampirlik kuralları hiç de önemli değil.

    Pöf

    Vampirler güneşe çıkınca ölmek zorunda değil. Yani güneşe çıkmazlar; bu durum yandıkları şeklinde de yorumlanabilir, alerji geçirdikleri şeklinde de, ya da canları istemiyor da olabilir. Ama, her ne kadar yaratıcı görünse de, parlamak gerçekten ucuz olmuş.

    Bu konuyu birçok kişiyle konuştum. Hepsi de bana şunu söyledi: Vampirler gerçek değil, öyleyse onlara yeni özellikler eklenebilir.

    Başkalarının zihnini okumaya, geleceği görmeye ya da insanların duygularını yönlendirmeye itirazım yok; ama vampirlerin çocuklarının olması fikri bile çok komik. Tabi SM çocukları leyleklerin getirdiğine inanmışsa o zaman sorun yok benim için.

    Vampirler dün uydurulmuş şeyler değil ki. Dünyanın dört bir yanında vampir efsaneleri var ve üç aşağı beş yukarı hepsi aynı.

    Şöyle bir örnek vereyim.

    Tepegözleri hepimiz biliriz, değil mi? Başlarının üstünde, alınlarında üçüncü bir göz (veya tek bir tane) olan dev yaratıklardır. (Türk Mitolojisinde de oldukları için onları seçtim.)

    Şimdi biri çıksa ve şöyle dese:

    “Bence Tepegözlerin alınlarında iki tane göz olabilir. Çünkü Tepegöz isminde tek göz içerdiğine dair hiçbir şey yok. Hatta Tepegöz’ler uçabilir, hulahop çevirebilir, on parmak daktilo kullanabilirler. Nasılsa gerçek değiller! Ve Tepegözleri öldürmenin tek yolu, kıçlarına okkalı bir şaplak atmaktır.”

    Siz de ona şunu dersiniz büyük ihtimalle.

    “Bak dostum, Dede Korkut’un Basat ile Tepegöz adında bir hikayesi vardır ve orada Tepegöz’ün tek gözlü olduğu açıkça belirtilmiştir. Aynısı Odessa için de geçerlidir. Tepegöz’lerin tek gözleri vardır. Ayrıca bunların hulahop ve daktilodan haberleri bile yoktur muhtemelen. Öldürmeye gelince, onları ancak tepelerindeki göze kızgın şiş sokarak etkisiz hale getirebilirsiniz.”

    Cevap gecikmeyecektir.

    “Ama bana ne! Onlar aslında yok! Ben dötümden uydururum kimse de bir şey diyemez.”

    Bu noktada konuşmayı kesin.

    Bunu HP’yi övmek için yazmadım. Zira HP’nin vampirleri de en az SM’ninkiler kadar komik. Hamurmuş.

    Vampirleri öldürmenin belli bazı yolları vardır: Yoğun gün ışığına maruz bırakmak, kafalarını kesmek, yakmak, kalplerine kazık saplamak ve ölü birinin kanını içirmek... Bazı eserler son ikisinin onları yalnızca felç ettiğini öne sürerler. (Güncel televizyondan örnek vermek gerekirse, Moonlight ve Supernatural.)

    Ama SM’nin vampirleri artık insanüstülüğün doruklarına varmışlar ve sanırım insanlara tuhaf gelen de.

    ille de yakacaksın, güneşten bile zarar görmüyorlar.

    Ve insanlara karşı iki büyük zaaflarını telafi etmiş görünüyorlar. Yemek yiyebiliyorlar, çocuk sahibi olabiliyorlar. Ayrıca ağaçlara iyi tırmanıyorlar.

    Vampirler yemek yiyemezler. Edward bunu çamur yemeye benzetiyor olabilir; ama bence bu kağıt yemek gibi. Kağıdı yediğiniz takdirde hiçbir tat alamazsınız. içinde selüloz vardır; ancak bu selülozdan yararlanamazsınız. Sindirim sisteminiz bunu kabul etmez, kağıt bağırsaklarınıza yapışır ve yemekte ısrar ederseniz ölürsünüz.

    Vampirler ancak içki içebilirler. (Nereye kadar gider bu konuda benim de pek bilgim yok. Mesela bir çorbayı içebilirler mi? Sıvı besinlerden faydalanabilirler mi? Sanmıyorum. Hatta aksinden emin sayılırım )

    Bu durumda Edward’ın tadını alamama iddiası komiklik derecesinde yetersiz kaçıyor.

    Kurt adam konusuna değinmeyeceğim, çünkü Alacakaranlıktakiler Kurt Adam değil. Skinwalker denilen deri değiştiren yaratıklar onlar. Aslında orada araştırmayı iyi yapmış, hızlı gelişmeleri, uzun boyları, kaslı yapılar falan…

    Ama bu noktada da JK’nin aciz kaldığını söylemem lazım.

    Kurt adamları öldürmenin tek yolu, kalplerine gümüş mermi sıkmaktır.

    Kalbi geçtim, gümüş mermi bile göremedik biz.

    Remus Lupin Avada Kedavra ile ölmemeliydi.

    Gerçi Rowling, FCNNB’a gümüş mermiyle ilgili bir şey almamış. Yani benim kurt adamlarım farklı deme hakkına sahip; ancak bu durumda SM’nin yanılgısına düşüyor.

    Benim kurt adamlarım diye bir şey yok.

    Dip not: Buna şöyle bir açıklama getirilebilir. RL o sırada dönüşmemişti. Evet, olabilir; ancak o yine de bir kurt adam.

    Yabancı Dünyaya Bizden Biri Mi, Bizim Dünyaya Yabancı Biri Mi?

    Sorulması gereken soru şudur: Temel iddiaları bakımından hangi eser daha başarılı olmuştur?

    Her ne kadar bizim dünyamıza sızmış büyücüler olduğu iddiasını ortaya atsa da, Harry Potter hikayesi bambaşka bir dünyaya bizden, yani Muggle’lardan birinin gidişini anlatır. Yeni bir büyücülük dünyası kurar ve bu dünyanın ortasına Harry’i bırakıverir.

    Alacakaranlık ise bizim dünyamızdaki vampirleri anlatıyor. Vampirlerle ilgili birçok eser, onların dünyasında, hiç değilse Transilvanya’da geçer. Ancak Alacakaranlık sıradan bir kasabaya vampirleri ve kurt adamları eklemiştir. HP’nin tam tersi yani.

    Bu durumda, hangi entegre daha başarılı olmuştur?

    Adalet sisteminden siyasetine kurulu, gerçekçi bir büyücülük dünyası yaratan JK başarılı olmuştur.

    Ancak; fırfırlı gömlek giyen, tabutta uyuyan ve sebepsiz bir sarımsak fobisinden muzdarip vampir tabusunu yıkan ve modern vampir kavramını evlerimize sokan SM’nin de hakkını yememek gerekir. Uslu vampirden öte bir şey bu. Ipod dinleyen, t-shirt giyen vampir de hayli büyük bir başarıdır.

    Ayrıca illa birinin ötekinden başarılı mı olması gerekiyor bu hususta?

    Beraber kaldılar demek istiyorum; ama adil davranmalıyım. Harry Potter’da bir alt hikaye var. Alegoriyi kastetmiyorum.

    Devrilip kurulan büyücülük hükümetleri var dünyanın dört bir yanında. Voldemort’un faşist terörüne şahit oluyorsunuz. Estirilen terörü iyi açıklayan bir seri Harry Potter. Yani “Dünyayı ele geçirmekten öte,” Voldemort’un amacını biliyorsunuz: Büyülü kanı üstün kılmak. Bakanlıklar var, uluslar arası spor müsabakaları, yarışmalar, ayrı para birimleri, …

    SM’nin bunları yapmasına gerek yoktu elbette, vampirler ve deri değiştirenler bizim aramıza geliyordu. Ancak Rowling’in işi daha zordu, bu yüzden oyumu ona verdim. Biri ötekinden daha üstün olduğundan değil.

    Üç Şeyden Emin Olmak Ya Da Olmamak, işte Bütün Sorun Bu

    Özetlersem eğer bence bu karşılaştırma yersiz.

    Ama bazen iki taraf da öylesine saçmalıyor ki diğerlerine hak vermemek yersiz.

    Eğer ki siz bir kitaba modası geçmiş derseniz elbette ki hayranlarını kışkırtırsınız.

    Kenara çekil kışkırtmasından sonra olan hiçbir şeyden Harry Potter taraftarları sorumlu değil bana sorarsanız.

    Yukarıda açıkladığım sebeplerden dolayı bana mantıklı geliyor; ama söz konusu olan benim son yedi sekiz senem olunca ben bile mantıklı düşünemiyorum.

    Her bir yeni kitabı için gecelerce uykusuz kaldım ben.

    Bir ipucu bulabileyim diye hepsini defalarca okudum.

    Hiçbir kitaba öylesine bağlanmadım.

    Şimdi biri gelip Kenara Çekil! derse benim ona her şeyi söyleme hakkım vardır evet.

    Alacakaranlık okuyacağınıza Östrojen iğnesi vurulun diyebilirim.

    Alacakaranlık göğüs büyütür, kalçaları yağlandırır diye alay edebilirim.

    SM’yi vampir cahili olmakla suçlayabilirim, kendi acınası arzularını yazmış diyebilirim. Edward onun hep beklediği beyaz atlı prensti de diyebilirim.

    Hepsine hakkım var.

    Ama ben bunları dedikten sonra kimsenin de bana cevap vermesine sesim çıkmamalı.

    Hokus pokusçu dediklerinde susmayı bilmeliyim.

    Aptal sihirli kitap dediklerinde de.

    Çocuk kitabı dediklerinde kızmaya hakkım yoktur artık.

    Ama karşılaştırmak öylesine saçma ki.

    Hele de okuyanları düşman etmek.

    Bunu mu demek için sekiz sayfa yazı yazdın manyak herif diye sorabilirsiniz.

    Hakkınız da var buna.

    Yazıyı bir yere bağlamayacağım. Ama hep dile getirilen yanları bir kez de ben irdeledim.

    Umarım faydalı olabilmişimdir.

    Yakında yeni incelemelerim olacaktır.

    Fraktal
    --spoiler--
    1 ...
  41. 368.
  42. http://www.damnlol.com/pics/898/8c39fcf686d5928d93e6f90aff038c4f.jpg

    iyi ki böyle capsler var. yoksa bu mal filme başka nasıl gülünebilirdi? saçma sapan bir film ve kitap serisi.
    1 ...
  43. 367.
  44. bir insanın bu seriyi beğenmesi hatta tutkunu olması için ya çocuk olması gerekiyor ya da su birikintisi kadar derin olması lazım. o yüzden bu efsanenin aşıkları beğenmeyenleri değil; kendilerini sorgulasınlar.
    2 ...
  45. 366.
  46. Şimdiye kadar çekilmiş en kral vampir , kurt adam filmidir açık ara. Özellikle serinin ilk filmi tadı damakta bırakmıştır. 1994 yapımı vampir filmlerinin babası olan vampirle görüşme adlı film ile aralarında çok bir fark vardır vampirlerin yaşam tarzları konusunda.
    0 ...
  47. 365.
  48. kan içmeme'ye yemin etmiş bir vampir ailesinin yanında kanını akıtacak (yanlışlıkla olsa da) kadar mal olan, kıllı bir kurtadam'a mı yoksa döşü kılsız bir vampire mi versem ikilemini yaşayan bir kızın hikayesini anlatan film serisi.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük