Asfalt yola döşenen raylı sistem üzerinde çalışan trenvari ulaşım aracıdır. Amerika, avrupa, doğu bloğu ülkerinde çok fazla kullanılır. Türkiye de konya, samsun, antep gibi metro yapmaya bütçesi el vermeyen şehirlerde fazlaca kullanılır.
claude simon'un soluksuz kitabı. soluksuz çünkü çok az nokta kullanmış. her şeyi derinlemesine betimlemiş. betimlemelerinin kalitesinden ötürü puanım 8. olay örgüsü bakımından kafam karışık.
Izmir tramvayi o kadar yavas gitmektedir ki bindiginde hamileliginin ilk haftasinda olan kadinlar son duraga geldiginde karni burnunda inmektedir. Duraklarda bekleyen guvenlikler gorev suresi boyunca emekliliklerine kadar tramvayi yanlizca bir defa gorebilmektedir. Sehri disardan ziyarete gelen arkadasinizi bazi yerlere ulasim(?) icin tek secenek olan bu nispeten tugladan azcik daha hareketli olan seye bindirdiginizde varacaginiz yere daha varmadan izmire dair butun heves merak ve istekleri sönmektedir.
Bircok insan buna binmek yerine bisime binip yagmur sel kiyamet demeden pedallayarak alsacaga ulasmayi tercih etmekte ve daha kisa zamanda varmaktadirlar. Bu tramvaya bindiginizde kaldirimda yuruyen insanlarin sizi zaman zaman gectigini gormek hicte garip degildir. O denli yavas ilerlemektedir ki siz fahrettin altaydan konaga varabilmek icin daha durak sayarken ayni vakitlerde Manisadan yola cikan arkadasiniz sizden once gelip konakta sizi beklemektedir. Tramvayda hayat adeta durur. Butun hayatinizi gozden gecirebilir tramvaya binmeden onceki vakitlerinizi (ki cok cok eski zamanlardir onlar) dusunup gulumseyebilirsiniz. Ne de mutlusunuzdur o zamanlar. Bu uzun zamani kitap okuyarak degerlendirmek isteyen kimseler yaninda cilt cilt kitap tasimakta tramvaydan inebildiklerinde ise hepsi ulvi birer insan olmaktadir. Uzun suren bu yolcuklar sirasinda tramvayda tanisip sevgili olan ciftler tramvaydan inecekleri anin hayalini kurup evlilik planlari yapmaktaysa da ne yazik ki daha inemeden ayrilmaktadirlar. Yolculuk o kadar uzun surmektedir ki ilk duraktan son duraga uc sezonluk diziye konu olacak malzeme cikmaktadir. Eger izmir tramvayi tarih oncesi zamanlarda olsaydi suphesiz butun insalar ve dinler bu seyi seytan olarak gorur korkarlardi. Butun firavunlar ve krallar tramvayin bu yavasligina lanet eder saraylarin ve kalelerin kapisina tramvayin girmemesi icin buyuler yapardi. Suphesiz o donemin aydinlari gelecek nesilleri bu seyden korumak ve bilgilendirmek icin kitabeler kaleme alırlardı.
kent içi yolcu taşımasında kullanılan, yol üzerinde çıkıntı yapmayacak biçimde döşenmiş özel raylar üzerinde hareket eden, elektrik gücüyle işleyen yolcu taşıtı.
"...Greta öğretmen, düşünde hayvanlar görmedi. O, düşünde kendini aynı demir yolu üzerinde gitmekten bıkmış, usanmış bir tramvay olarak gördü. Gerçekten aynı yol üzerinde durmadan gidip gelmek pek sıkıcıdır. Bir tramvay için yoldan çıkıp da, yan sokaklara dalmak olanaksızdır. Tramvay denize doğru gidebilir, ama gidip denizde yüzmek olanağı yoktur. Bir tramvayın yaşantısı gerçekten düşünülebilecek en tekdüze yaşantıdır..."
"türkiye'nin tramvaylara veda etme kararını verdiği tarihler ile türkiye'nin amerika ile sıkı ilişkilere girdiği tarihler üç aşağı beş yukarı aynıdır. galiba yazmıştım! 1947 haziranında türkiye'ye gelen bir iktisat heyetinin başkanı, göğsünü gere gere diyordu ki: "türkiye'ye herşeyden evvel, her türlü kalkınma ilanlarından evvel yol ve liman lazım olduğunu inanmak icap eder." o tarihlerde bu sözlerin, siz kalkınmayı boşverin, size satacağımız motorlu araçlar için yol yapın, ihraç edeceğimiz malları indirmek için liman inşa edin anlamına geldiğini sosyalistlerden başka kimse anlamamıştı. chp de, sonradan devralan dp de işe şehir içi yollarını asfaltlamak, motorlu ve benzinli araçlar için elverişli hale getirmekle başladılar.sonra tramvayları kaldırdılar.arkasından sokaklarımız en iddialı, en lüks, en işe yaramaz , en çok benzin yakan amerikan otomobilleriyle doldu. bunu ilerlemek, çağdaşlaşmak sanıyordu bizim yöneticilerimiz.1950’lerin ilk yıllarında avrupa'ya yolum düşüp oralarda tramvayların tıkır tıkır işlediklerini görünce ne kadar şaşırmışımdır! türk'ün aklı geç gelir diye atasözümüz vardır, ne kadar doğru!"